Türkiye\'de Romantik Tarihçilik - Mustafa Oral

June 7, 2017 | Autor: Yeni İnsan Yayınevi | Categoría: History, History of Ideas, Medieval Historiography, Historiography, History of Science, Ancient Historiography, Ottoman Historiography, History of Historiography, Ancient Greek Historiography, Medieval Islamic History, Modern and Postmodern Historiography, Arabic Historiography (History), History of knowledge, Byzantine historiography, Tarih, Osmanlı/Türk siyasi düşünce tarihi, Ottoman history and historiography, Türkoloji, Islamic Historiography, II. Meşrutiyet, Historiografía, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, Darülfünun Reformu, Tarih Yazımı, Karşılaştırmalı Tarih, Tarih Yazımı, Osmanlı ve Cumhuriyet Tarihi, Tarihçilik, Osmanlı tarih yazımı, Tarih Yazıcıları, Türk Bilgi Derneği, Türkiyat Encümeni, Türkiyat Enstitüsü, Ancient Historiography, Ottoman Historiography, History of Historiography, Ancient Greek Historiography, Medieval Islamic History, Modern and Postmodern Historiography, Arabic Historiography (History), History of knowledge, Byzantine historiography, Tarih, Osmanlı/Türk siyasi düşünce tarihi, Ottoman history and historiography, Türkoloji, Islamic Historiography, II. Meşrutiyet, Historiografía, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, Darülfünun Reformu, Tarih Yazımı, Karşılaştırmalı Tarih, Tarih Yazımı, Osmanlı ve Cumhuriyet Tarihi, Tarihçilik, Osmanlı tarih yazımı, Tarih Yazıcıları, Türk Bilgi Derneği, Türkiyat Encümeni, Türkiyat Enstitüsü
Share Embed


Descripción

Yeni Đnsan Yayınevi Tarih Serisi

Prof.Dr. Mustafa ORAL 1971 Burdur/Bucak doğumlu. Lisans ve yüksek lisans eğitimini Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi (DTCF) Tarih Bölümü’nde, doktora eğitimini Ankara Üniversitesi Türk Đnkılap Tarihi Enstitüsünde tamamladı. Ekim 2003’te Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümüne Yard. Doç. Dr. olarak atandı. Ekim 2006’da Doç. Dr. unvanını, Şubat 2014’te Prof. Dr. unvanını aldı. Halen Giresun Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü başkanıdır. Lisans ve lisansüstü düzeyde 20. Yüzyıl Türkiyesi kültür ve düşünce hayatı ile tarihte yöntem ve tarih anlayışı konularında dersler veriyor. KIBATEK Türkiye kurucu üyesidir. Türkiye’de Romantik Tarihçilik (2006), Akdeniz’in Diliyle (2008), Antalya Đskele Hamalları (2009) kitapları ile çok sayıda ulusal/uluslararası nitelikte bildirileri yayınlanmıştır.

Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e TÜRKĐYE’DE ROMANTĐK TARĐHÇĐLĐK (1908-1928) Prof. Dr. Mustafa Oral

Yeni Đnsan Yayınevi - 73 Tarih Serisi- 7 Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Türkiye’de Romantik Tarihçilik (1908 - 1928) Prof. Dr. Mustafa Oral Genişletilmiş II. Baskı: Đstanbul Mayıs 2014 ISBN:978-605-5895-52-5 Genel Yayın Yönetmeni: Aytaç Timur Yayınevi Editörü: Akif Pamuk Dizgi: Filiz Özden Kapak Tasarımı: Serap Akçura Düzelti: Cem Doruk Timur Sertifika No:12186 Baskı: Pasifik Ofset Cihangir Mah. Güvercin Cad. Baha Đş Merkezi A Blok No:3/1 Zemin Kat Avcılar Đstanbul Tel. : +90 212 412 17 00 Faks : +90 212 422 11 51 Matbaa sertifika No: 12027 Tüm hakları saklıdır. Yayıncının izni olmadan, kısmen de olsa fotokopi, film vb. elektronik ve mekanik yöntemlerle çoğaltılamaz. © Tohum Yayıncılık Turizm Reklam ve Sağlık Hizmetleri Sanayi Ticaret Limited Şirketi 2014 Yeni Đnsan Yayınevi Tohum Yayıncılık Turizm Reklam ve Sağlık Hizmetleri Sanayi Ticaret Limited Şirketi Altıntepe mah. Özüdoğru Sok. No: 44/1B Küçükyalı Đstanbul Tel: (0 216) 489 84 08 Fax: (0 216) 518 23 60 [email protected] www.yeniinsanyayinevi.com facebook/yeniinsanyayinevi twitter.com/yeninsanyayin http://www.yeniinsanyayinevi.com

Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e TÜRKĐYE’DE ROMANTĐK TARĐHÇĐLĐK (1908-1928) Prof. Dr. Mustafa Oral

Bana sabah, akşam masal ve hikâye anlatan M. Batuhan ile A. Berkehan’ın nenelerine; Annem Huri’nin eşsiz ve güzel anısına…

Tarih Bilinci

Geçmişini anlamayan onu bir kez daha yaşamak zorundadır. Elbette hiçbir koşulda geriye gidiş yoktur. Yaşanmışı bir kez daha yaşayamayız. Her şey bir kez olur. Ancak geçmişin bilgisinde insan kendini görür. O günleri hüzünlü bir denizin üzerinde izlediğimiz yelkenlinin varlığına karşı gözlemliyor da olsak yine de o günlere bakarak bugününü anlamlandıramayalara da acımak gerektiği sonucuna varmak mümkündür. Ne de olsa bilinçsiz varlıkların tarihi yoktur. Bilinç zorunlu olarak tarihseldir. Tarih bilinci, geçmişin bilgisini, güncel bilgiyle ve her ikisini geleceğe yönelik bilinmeyenin bilgisiyle işleyip, birleşime ulaşıp, yorumlama ve değişim-dönüşüm sürecini kavramaktır. Tarih bilincinin belirleyici unsuru süreci kavratmasıdır. Tarihsel bilinç, geçmişten alınan insan aklının bilgisinin, bugün yeniden üretilmesidir. (Edward Hallet Carr, Romantik Sürgünler, 1933)

9

10

ĐLKSÖZ

Bizde resmi tarih yazımının tarihi konusunun en enteresan, enteresan olduğu kadar da büyük ve önemli değişim ve dönüşümlerin âdeta bir zorunluluk halinde yaşandığı Meşrutiyetten Cumhuriyete geçişin kurumlar ve kurullar ölçeğinde bir tasvirini yapmaya kalkmak, şimdi düşünüyorum da âdeta bir gençlik cesaretiymiş. Zaten öğrenmek için girmiştim bu çetrefilli patikaya, girince bir girdâba daldığımı anladım. Sonra bu patikadan gelip geçen başkalarının izleri ve tuttukları ışıkların sayesinde yolumu bulmaya, önümü görmeye başladım, zaman içinde etrafımı da görmeye çalıştım. Gidenler gelenler sayesinde patika yol oldu; rehberler, kılavuzlar yazıldı. Burada sunduğumuz kitap, bu yola çıkanlar için küçük bir kılavuz eserdir. Bu yola çıktığımda önümdeki patikayı görmeme yarayan birkaç ışıktan en aydınlık olanı Taner Timur hocamın Osmanlı Kimliği adındaki olgun ve özgün eseridir. Muhterem hocamla derslerinde ve sohbetlerinde son derece yararlı tavsiye ve yapıcı eleştirileri ile tarihçilik mesleğinde felsefik bir düşünce ve yaklaşım biçimi ve biçem sahibi olmanın önemini anlamıştım. Halen 11

bunları kuvveden fiile geçirme çabası içindeyim. Hocamın, tezimi takip eden komite içinde olması, bilim gibi uzun, ince ve zahmetli bir yola çıkan benim gibi bir taşra genci için ayrıca bir kazanımdır. Namık Kemal konusunda bir bahis koymamı isteyen hocamın bu isteğini, ancak kitabın şu yeni formatında yerine getirebiliyorum. Şinasî’yi de onun yanına koydum. Taşra deyince tarih yazımında yerel tarih çalışmalarından bahsetmek gerektir. Bu konuya ayrıca bir bahis ayırmamıştım, ama birkaç yerde başka konular bağlamında temas etmiştim. Şimdi anlıyorum da bu ilginç konu genel anlamda olsun, tekil anlamda olsun yeni ve ilginç bir araştırma sahası olmaya adaydır. Örneğin, Meşrutiyetten Cumhuriyete Adalya şehrinin tarihi üzerine araştırmaların tarihi gibi bir çalışma yerel bazda pek çok tarihsel gerçeğin ortaya konulmasına vesile olabileceği gibi, yerel düzlemde bir entelektüel oluşum sürecini de aydınlatabilir. Genel anlamda bu türden çalışmaları yapabilmek için biraz fazla birikim ve donanımın gerekli olduğunu açıklamaya gerek yoktur sanırım. Ancak bu türden çalışmalara altyapı oluşturma niteliğinde taşrada ciddi yerel tarih çalışmaları yapılması gereklidir. Ciddi derken tarihin metodik ve felsefi yanına işaret ediyorum. Taşrada işler kılıfına uygun yapılıyor, ama insanın vicdanına sığıyor mu? O başka. Bilimde yetkinliğini ispatlıyorsun veya ispatladığını düşünüyorsun ancak yetmiyor, gerekli yayınları yapınca temel koşulları yerine getirdiğini düşünerek kadro, unvan, hatta dersler talep ediyorsun; resmiyette olmayan, fakat bilfiil tatbikatta olan başka gayri-akademik şartların gerektiğini öğreniyorsun. Bir süre sonra akademik kadroların ve unvanların kendilerini bu konuda yetki sahibi, karar verici makamların uhdesinde olduğunu görüyorsun, görmek zorunda kalıyorsun. Bunu görmekte ve anlamakta geciken, akademide bilimsel çalış12

ma yaptığını düşünen kişinin haline ne diyelim? Kadro tevcihatı yapan makamların bu dağıtım işini hangi ölçütlere göre yaptığı konusunda bir araştırma yapmanın tam zamanıdır. Bunun tarihçilik uğraşısına en bariz etkisi gençlerin hocasından gördüğü gibi bir memuriyet telakki edip taklit üstüne taklit yapmaya çalışması biçiminde kendini gösteriyor. Tabii ki istisnalar kaideyi bozmaz gibi kadim bir kaideyi unutmuyorum. Taşranın içinde bilimsel araştırmalarında eleştirel düşünceyi kılavuz edinen yenilerin mevcudiyeti gibi, kendini ve hocasını aşmaktan çekinen, biz hocadan böyle gördük anlayışının arkasına sığınan içimizdeki, merkezdeki taşraları görmek için fazla çabaya lüzum yok. Bunu bir örnekle açayım: Diplomasi tarihi deyince filolojik donanım hayatî değerde başat bir konuma geliyor. Osmanlı diplomasi tarihi deyince de ilk olarak Osmanlı Türkçesine vâkıf olmak, ikinci olarak Osmanlı devletinin doğrudan ilişkisinin incelendiği devletin diplomasi dilini yetkin bir biçimde bilmek gerekir. Ve sonra bu ilişkilere karışan üçüncü taraflardan birinin diline hâkim olmak… Osmanlı-Đtalyan ilişkilerini çalışıp da Đtalyanca bilmeyen, Türkiye-Fransa ilişkilerini çalışıp da Osmanlı Türkçesi bilmeyen kişilerin yaptığı akademik çalışmalara ne kadar güvenebiliriz. Bilip de kullanmaması gibi garip ve tezat bir durum söz konusu olamayacağına göre, bu türden kitap çalışmalarını bilimsel kabul eden akademik çevrelerine, hatta kitap halinde basan yüksek kurumlara ne demeli! Hocasından gördüğü gibi tarih araştırmaları yapmaya yönelen ve kendine özgün bir konu seçtiğini düşünen efendi tarihçi bir yığın Osmanlı arşiv belgesi okuyarak ve bunları telif eserlerle besleyerek konuyu aydınlattığını düşünebiliyor. Arşiv belgesinin önemini hiçbir aklı başında tarihçi yadsımaz, ancak yeterli de göremez. Edebî metinlerin gerektiğinde tarihin birincil kaynaklarından olabileceğini, özellikle tarihî kaynak sıkıntısının 13

kendini epeyce hissettirdiği dönemler ve konular açısından son derece yararlı sonuçlar elde edildiğini öğrencilik zamanımda takip etmeye çalıştığım TTK kongrelerinde zamanın kimi yetkin Osmanlı Tarihi uzmanlarının konuşmalarında dinlemiştim. Tarihçilerin özellikle Selçuklu ve erken Osmanlı dönemleri için tavsiye ettikleri edebî metin tercihi konusu, neden arşiv belgelerinin tamamının açılmadığı 20. Yüzyıl Türkiyesi için de olmasın! Bunun böyle de olabileceğini Kurtuluş Kayalı ile Taner Timur hocalarımın çalışmalarında yetkin biçimde yapıldığını görüyoruz. Ben de bazı makale çalışmalarımda kimi edebî metinleri kullanmış, Tuncer Baykara hocamdan teşvik ve takdir bile görmüşümdür. 20. Yüzyıl Türkiyesi’nin düşünce ve kültür tarihi boyutu ile ilgilenen tarihçiler için edebiyat tarihine ilişkin anıların birincil derecede önemli kaynaklar arasında geldiğini, bu kitabın oluşum aşamasında ve başka çalışmalarım sırasında fark etmiştim. Edebiyat tarihi çalışanlar için de tarihî metinler aynı gerçeğin tersten okunuşu gibidir. M. Fuad Köprülü’nün edebiyat tarihini tarih’in bir şubesi sayması çok anlamlı. Osmanlı toplumu üzerinde çalışıp da halk ve tekke yazını ürünlerini kullanmak tarihçiye ve eserine zenginlik, güzellik katar. Karaca Oğlan’ın bir şiirinden hareketle zaman, birey, toplum gibi algılar ve olgular üzerine geniş ve güçlü bir bakışla yönelen, bu bakışları yetkin bir biçemle ve yazın birikimiyle harmanlayıp derleyip toparlayan ve güzelce anlatan Cemal Kafadar ayarında kaç Osmanlı tarihçisi vardır! Belgeleri her derde deva bilimsel ayetler gibi anlayan tarih anlayışının hâlen baskın ve büyük ölçüde etkin olduğu akademik mahfiller kendilerini nasıl aşabilir ki! Tarihi, o da kendi tarihini belgesel, arkası yarın, sohbet gibi dolaylı yollarla öğrenmeye çalışan bir toplum ile tarihçileri elbette karşılıklı olarak besleneceklerdir. Ülkemizin dünyanın bir 14

parçası, tarihimizin de dünya tarihinin bir cüz’ü olduğu gerçeğinden hareketle bizdeki tarihçilik mesleğini de yeniden tartışmak zorunludur. Osmanlı vakanüvis tarihlerinin evrensel tarih yazımı geleneği üzerinde oturduğunu, Cumhuriyet dönemi tarih yazımının ise yerele, yani kendine doğru yöneldiğini ve içine kapanık içli bir durum aldığını bilmeyenimiz, görmeyenimiz yoktur. Gerçekten de Osmanlı döneminde Avrupa dillerine çevrilen Osmanlı tarih eserlerinin sonraki döneminkinden fazla olduğunu Franz Babinger’in eskimiş eserinde gözlemlemiştim. Bu konuda modern anlamda bir corpus hazırlamanın zamanı geldiğini teslim edelim. Benzeri bir corpus, Türkiye’de tarihçilik üzerinde çalışanlara bir kılavuz olması bakımından tarih dergileri, tarihî tefrikalar, hikâyeler konusunda yapılabilir. Bu noktadan bakınca tarih’in roman, hikâye, fıkra ve benzeri boyutlarının ayrı ayrı tetkik edilecek kadar derin ve geniş olduğunu görüyoruz. Halkevleri çatıları altında yapılan tarih çalışmaları üzerinde yapılacak araştırmalar bile bugünkü resmi ve yerel tarih yazımının temelini oluşturan kökenleri ve dinamikleri görmemize, halkın tarih bilincini besleyen damarları ve kaynakları anlamamıza yarayacak birçok ipuçlarıyla doludur. Bu nedenle şimdilik resmi ve popüler boyutta iki ana damar şeklinde görünen Türkiye’de tarihçilik çalışmalarının ileride yapılacak araştırmalarla çeşitli dallara ayrılması, hatta farklı disiplinlerle işbirliği içinde gelişmesi doğal bir durum. Kitabın bu ikinci basımında biçimsel ve yapısal değişiklikler yaptım. Gevşek ve seyrek bir takım dağınık düşünceler şeklinde gördüğüm I. Bölüm’ün altını doldurmaya, önceki devirleri sonraki dönemlere bağlamaya, dönüm noktalarını açıklamaya ve dönemin büyük tarihçilerini ve eserlerini anlatmaya çalıştım. Ve sonra geleneksel Osmanlı tarihçiliğinden kopuşların ve yeni baş15

langıçların düğümlendiği Tanzimat döneminin modernist tarihçiliğini genişlettim. Kitabın odak noktası olan kısmının omurgasını korudum, ancak kimi yerlerde bazı ufak tefek düzeltmeler de yaptım, kimi konuların anlatımını tashih ettim. Ve geçiş döneminin en belirgin iki dilimini bir araya getirdim, kesin ve sert bir kopuş olarak gördüğüm 1928’den sonraki on yıllık üçüncü dilimi bu ikisinden ayırdım. Bu sonuncu dilimi de Türk Tarih Tezi adıyla kendi içinde bütünlük sahibi müstakil bir çalışma haline getirdim. Dolayısıyla öncekine göre büsbütün yeni olmasa da başka bir kitap saymak gerekiyor. Bu kitaba başlık olarak koyduğum romantik sıfatını başka dönemler ve şahsiyetler bağlamında kullanmak pekâlâ mümkündür. Tanzimattan sonraki dönemde çok sayıda romantik tarihçi olduğu gibi, Abdülhamid döneminin tarihçilik gayretini de romantik saymak kabildir. Bu tarz bir niteleme için en tipik dönem, sürekli arayışlar dönemi olarak gördüğüm 1908-1928 dönemidir. Böylece, bu çalışmayı Meşrutiyetten Cumhuriyete tarihçilik alanında rasyonel bir çerçeveye oturttuğumu sanıyorum. Đlkinden sonra çıkan yayınları gözden geçirip eksiklerimi tamamlamaya, bakış açımı genişletmeye, anlatım tarzımı biraz daha yumuşatıp herkes tarafından okunabilir esnek ve sempatik bir yapıt ortaya koymaya çalıştım. Bunları gerçek anlamda başarıp başarmadığımı konunun meraklısı aziz okuyucu takdir edecektir. Son olarak, bir metin yazıldığında kitap haline gelmez, kitap haline gelmesi uzun bir süreçtir. Bu metnin kitap haline gelme sürecinde katkıda bulunan Yeni Đnsan Yayınevi’ne ve bu kitabın editörlüğünü yapan sevgili dostum Dr. Akif Pamuk’a teşekkürü borç bilirim. Mustafa Oral 24 Ocak, Ankara 16

ĐÇĐNDEKĐLER

Giriş.......................................................................................19 I. Batıda ve Doğuda Tarihçilik.................................................29 A. Tarih, Tarihçi ve Tarih Anlayışı...........................................30 B. Batıda Tarih Anlayışı...........................................................49 C. Doğuda Tarih Anlayışı........................................................87 D. Osmanlı Tarih Yazımı.......................................................103 II. Meşrutiyet Döneminde Tarihçilik.....................................143 A. Đdeolojinin Tarihsel Temelleri...........................................146 B. Tarih-i Osmanî Encümeni: Kuruluşu ve Çalışmaları........162 C. Mütareke Döneminde Tarih-i Osmanî Encümeni..............181 1.Encümene Yönelik Eleştiriler ve Encümenin Dağılması....181 2. Vesâik-i Tarihiye Tasnif Encümeni’nin Çalışmaları..........194 D. Türkçü-Turancı Tarih Kurulları.......................................205 1. Türk Bilgi Derneği..........................................................206 2. Tedkik/Türkiyat Encümeni.............................................209 E. Darülfünûn’da Tarih Öğretimi..........................................222 III. Cumhuriyet Döneminde Tarihçilik..................................237 A. Atatürk’ün Tarih ve Millet Anlayışı....................................238 17

B. Türk Tarih Encümeni: Kuruluşu ve Çalışmaları.................255 1. Encümenin Yeniden Kurulması......................................255 2. Türk Tarih Encümeni’nin Çalışmaları.............................265 C. Türkiyat Enstitüsü: Kuruluşu ve Çalışmaları.....................282 D. 1926 Bakû Türkoloji Kongresi ve Türkiye Türkolojisi......301 E. Tarih Ders Kitaplarında Tarih Anlayışı..............................330 Sonsöz..................................................................................349 Kaynakça..............................................................................359

18

GĐRĐŞ

Soyut kavram, terim ve deyimler olgun bir dilin en renkli ve en canlı işaret varlıkları olarak kabul edilir. Ve aynı zamanda zihnin en nazik ve en kritik, hatta en tehlikeli işaret taşları sayılır. Dünyayı anlamak yolunda en kuvvetli araç olan bu soyut kavramlar, onlara hâkim olacak kuvvette olmadığımız zaman tehlikeli olurlar. Bu tehlikeli ve kritik durumu genelde mefhum buhranı olarak nitelemek mümkündür. Mefhum/kavram buhranı iki nedenden kaynaklanır: Bizzat yaşanmakta olan gerçek hayattan doğmamış ve o toplumun aydın sınıfının eserlerine ithalat eşyası gibi girmiş olmasından. Diğer neden hiç olmazsa bu kavramların içinde doğdukları medeniyet içindeki toplumsal meselelerin bütün derinliğiyle bilinmemiş olmasından kaynaklanır. Bu noktada mefhum buhranı denilen kriz en derin ve en etkin safhasındadır. Bu aşamada buhran aydınları, toplumu ve insanları birbirine düşürür. Bizim burada kullandığımız, hatta bir dönemin tarih anlayışını nitelemek için şu kitabımıza başlık yaptığımız romantizm kavramı bu cinsten kavramlar arasındadır. Bu kavram 19

Türkiye’de Romantik Tarihçilik

Almanya’nın kurucu unsuru Prusya’da ortaya çıkan romantizm akımıyla oluşmuştur. Fransız Devrimi ile milliyet ve insanlık kavram ve düşüncesinin yayıldığı gibi, Prusya’da doğan bu akım ve kavram ile de millî hareketleri canlandıran bir akım halinde milletler arasında yayılmış ve bunları güçlendirmiştir1. Şu halde özelde Alman romantizmi nedir, genelde romantizm kavramı nedir? Bu akımın ve düşüncenin Osmanlı/Türk aydınları üzerinde ne gibi etkileri olmuştur? Devamı olarak Osmanlı/Türk tarih yazımına ve anlayışı üzerindeki etkileri nelerdir? Đşte bu soruları genel anlamda yanıtlamak, bu çalışmanın girişini oluşturuyor. Bunun için önce romantizm akımının/kavramının tarihine tanımından başlayalım2: Felsefi düşünce anlamında romantizm, Avrupa’nın 17801850 yılları arasındaki entelektüel yaşamının kimi temel yönlerini tanımlamak için kullanılan bir terimdir. 19. yüzyılın ilk yarısında, biraz da aydınlanma akımına ve düşüncesine bir tepki olarak gelişmiş, bir akım ve hareket olarak farklı ülkelerde farklı görünümler almıştır. Yanlış ve ikincil derecede bir güç olarak gördüğü akla şiddetle karşı çıkmış, aklın yaptığı tüm ayrımların yapay olduğunu ve gerçekliği parçalayarak anlaşılmaz duruma getirdiğini savunmuştur. Rasyonel analiz veya deneysel araştırmanın yerini sezgiyle ve duyguyla beslenen güven, bilimin yerini doğa felsefesi almıştır. Bu bağlamda romantikler, aydınlanma çağının salt akılcı düşünce ve yaklaşımına şiddetle karşı çıkmışlar, doğanın gizlerine, bilim adamlarının/kadınlarının matematik-fiziksel yöntemleri ile değil de yaratıcı coşum yoluyla nüfuz 1- Hilmi Ziya Ülken, “Mefhum Buhranı”, Millet ve Tarih Şuuru, Đstanbul, Dergâh, 1976, s.15-16. 2- Ahmet Cevizci, “Romantizm”, Felsefe Terimleri Sözlüğü, Đstanbul, Paradigma, 2002, s.345. 20

Lihat lebih banyak...

Comentarios

Copyright © 2017 DATOSPDF Inc.