A. Özdal Değirmencioğlu - İsa Peygamber ve Anadolu İkonografisi

May 28, 2017 | Autor: Ayşe Tuğçe Serbetci | Categoría: Christianity, Ikonografia, Hristiyanlık, Hristiyanlık Tarihi
Share Embed


Descripción

DETAY YAYINLARI

: 581

1. Baskı

: Temmuz 2014

ISBN

: 978-605-5216-31-8

Yayıncı Sertlfa No

: 13188

Matbaa Sertlfa No : 26649

le> DETAY ANATOLIA AKADEMiK YAYINCILIK LTO. ŞTI. Her hakkı saklıdır. Yazarından ve yayınevinden yazılı izin alınmaksızın bu kitabın fotokopi veya diOer yollarla

kısmen veya tamamen çoğaltılması, basılması ve yayınlanması yasaktır. Aksine davranış, 5846 sayılı Fikir ve

Sanat Eserleri Kanunu gereOince, 5 yıla kadar hapis ve adli para cezaları ile fotokopi ve basım aletlerine el konulmasını gerektirir.

D i zg i Kapak Baskı ve Cilt

: Detay Yayıncılık : Detay Yayıncılık : Bizim Büro Matbaacılık ve Basımevi GMK Bulvarı No: 32/C Demirtepe-Ankara

KÜTÜPHANE BİLGİ KARTI lsa Peygamber ve Anadolu ikonografisi

Editörler: Değirmencioğlu A. ôzdal, Başçı Ayhan

ISBN: 978-605-4940-31-8, 1. Baskı,

s. xx + 620, kaynakça var, dizin yok. 1

[1111!1

YAYINCILIK

GENEL DMIIIM ve iSTEME APBESI DETAY ANATOLIA AKADEMiK YAYINCILIK LTD. ŞTI. Adakale Sokak No: 14/1 Kızılay/AN KARA Te l : (0. 312) 434 09 49 · Faks : (0.312) 434 31 42 Web: www.detayyayin.com.tr · e-posta : detayyay@gma il.com

Ö N SÖZLER Günüm üzde H ıristiyan lık, mensu pları n ı n sayısı itibari ile dünyanı n e n fazla ka­ bul gören dinidir. Yaklaşık bir buçuk m ilyar n üfusuyla dünya coğrafyası n ı n he­ men her köşesinde mensubu bulunmaktad ı r. Teoloj i k1 yapısı ve Batı toplum­ ları üzerindeki etkisiyle iki bin yıllık bir geçmişe sah iptir. Doğuşundan itibaren üç yüzyıl boyunca yaşadığı sıkıntı ve zulümler ve bunu taki p eden altı yüzyıl süresince, Batı'da yayıl mayı gerçekleştirmiştir. Bundan sonraki yüzyıllarda ya­ şamış olduğu büyük bölü n melerle iki bin yılın tamam ı n ı çalkantılı larla dolu olarak geçirmiştir 1. H ıristiyan, kelime an lamı olarak Mesih'e bağlı demekti r. Bu kel i me, Eski Yu­ nanca H ristos'tan gelmektedir. İbranicesi M aşiah'tır. Yağlanm ış, kutsanmış anlamı taşır. Krallar göreve başla mad a n önce kutsal yağla yağlandıklarından Yah udi ler2, gelecek kurtarıcılarını böyle adlandırm ışlardı. İ sa peygamber ken­ disinin bir Yah udi ve Mesih olduğunu açıklamıştı. Yahudiler, ona inanmadılar. Çünkü onlar, Mesih' in Davud soyundan geleceği ne, Kral olacağına, sadece Ya­ hudi leri ku rtaracağına ve onları d ünyaya hakim kılacağına i nanıyorlardı. Oysa İsa, bir peygamber olarak, i nsanları d oğruluğa, kardeşliğe, sevgiye, fedakarlı­ ğa kısacası hak yol u na çağırıyordu. Ya hudi din ada mları, d inin özü nden kop­ muş, şekilcil iğe ve çıkarcıl ığa düşmüşlerd i. İsa peygamberin söylemleri onları rahatsız ediyord u. Ancak hal ktan saf, temiz veya günahkar da olsalar, samimi kimi i nsanlar ona inandılar. Bunun sonucu, resm i Yahudi çevreleri ve Roma­ lı ların d i kkatleri kısa süre sonra İsa peygam bere ve onun çevresindekilerin üzeri ne çevrildi. Ancak Ya h u d i ler; çeşitli isti lalar, savaşlar, esaretler, sıkıntı ve baskı lar son ucu, kend i leri n i bu sıkıntı lardan kurtarıp Kral Davud döne mindeki i htişam larına ulaştı racak, onları dünyaya hakim kı lacak bir kurtarıcı kral bekle­ mekteyd iler. İsa peygamber, ta n rı n ı n krall ığından bahsetmekle birlikte, on ları d ü nyevi değil, u h revi, manevi, ahlaki kon u lara çağırıyord u. Bu davete uymak istemeyen ve çıkarları n ı ön planda tutan kimi Yah udi çevreler, onun çarm ıha gerilme cezası almasına neden oldular. Daha sonra H ıristiyanlar, çarm ı h ola­ yı üzerinde ina nçlar gel işti ri rken; Yah udiler, Mesih muzaffer olacak, çarmı hta ölemez d iyerek İsa peygamberin Mesih ol mad ığına ve onun peygamber ola­ mayacağına ka naat getird iler. Böylece Yahudiler, İsa peygamberi asi, suçlu, sıradan bir i nsan olara k görürken; H ıristiyanlar onu tan rı laştı rd ılar2• H ıristiyan kelimesin i n ilk kez ne zam a n kullanıldığı konusunda kesin bir bilgi bulunmama kla birlikte; Yeni Ahit'te (İ ncil) Khristianos kelimesini n Resullerin işleri ( 1 1 : 26;26:28) ve Aziz Petrus'u n (Saint Pierre) Birinci Mektubu olmak

1 Erbaş, A. (2004). H1ristiyanlık, İstanbul: İ nsan Yayınları, S. 7. 2 Tümer, G. v e Küçük, A. (2002). Dinler Tarihi, Ankara: Ocak Yayınları, S. 261; Bayladı, Dinler Kavşağı Anadolu, İstanbul: Say Yayınları, S. 90.

iii

O.

(1998).

üzere üç yerde geçtiği görülmektedir. Bu cümlelerde anlatılan olayla rdan ha­ reketle H ı ristiyan isminin ilk defa yaklaşık olarak 60 yı llarında Orontes An­ tiokia'sı nda (Hatay) kullan ı ld ığı kabul edilmektedir. Yen i Ahit dışındaki kimi kaynaklar bu durumu teyit eder şekilde ilk olarak ikinci yüzyılın başlarında Antakya'da (Hatay) kullanılmış olduğu ile i lgili kimi bilgilere rastla nılmakta­ dır. Roma'nın bölge val isi olan Bellin 106 yılında İ mparator Traian us'a yazd ı­ ğı mektupta oradaki H ıristiyan lara hangi işkenceleri uyguladığını açıklarken şun lardan bahsetmektedir: H1ristiyan olmakla suçlanan kişiler üzerinde şu usulü denedim. Adamlann H1ristiyan olup olmadıklanm kendilerine sordum. H1ristiyan olduklanm ikrar ederlerse on/an ölümle tehdit ederek ikinci ve üçüncü kez aym şeyi tekrarladım. H1ristiyanllklarmda ısrar ederlerse idam cezalanm yerine getirdim. ister 60 yılında ister daha sonraki yıllarda olsun, Hıristiyan kelimesinin İsa peygamber döneminde kullanılmadığı kesindir 3• Çünkü kanonik kaynaklar, İsa peygamberin öldüğü kabul edilen tarihi yak­ laşık olarak 30 yılları olarak belirtirler. Ayrıca bu kelimenin ilk kez Antakya bölgesinde kullanılması, Hava rilerden Aziz Petrus tarafından H ı ristiyan laştı­ rı lan Antakya'nı n önemli bir H ı ristiyanlık merkezi durumuna geldiği anlamını da taşır. Filistin bölgesi nde doğmuş olan Hıristiyanlık, vah iy ve kutsal kitaba daya nan, özde tek tan rılı olmakla birlikte, sonradan üçlemeye (teslis) yer vermiş ila h i kaynaklı bir d i n olarak kabul edilmekted ir. Birçok dinde old uğu gibi peygam­ ber, cennet cehen nem, melek, şeytan, ahiret, kader gibi d i n i kavramlar bu dinde de bulunmaktadır. Ancak bu kavra mların açıklanışı İslam d i ninden fark­ lılıklar gösterebilmektedir 4• B ugün kü Hıristiyan lık, İsa peygamberin havarilerinin arasına sonradan gir­ diği kabul edilen Saul ismindeki Ferisi bir aileden gelen ve Tarsuslu Pavlus (St. Pau l) olarak ta n ı nan azizin yorumla rıyla değişik n itelikler kaza narak Ya­ h ud i l iğin i nanç, i badet ve gelenekleriyle Yunan-Roma d ü nyasının kültlerin i bi rleştiren b i r kurtarıcı tan rı dini haline gel miştir. H ıristiyanlığı dört ana mezhebe ayırmak mümkündür. Burada mezhep keli­ mesine yüklenen anlam, bir inanırın bakış açısının ötesinde bilimsel bir ya kla­ şı mdan kaynaklan ır. Böylece mezhep ayn ı dine mensup insa n ların çoğunlukla farklı doktrinlere inanışını veya bazen farklı ritüelleri (ayin ) uygulamasın ı i ma eder. Bu farkl ılık bazen öylesi ne büyük olur ki mezhep denilen inanç kümesi neredeyse ayrı bir din haline dönüşür. Bununla birlikte çoğunlu kla kutsal ki­ tabın farklı yorumlanmasından elde edilen sonuçlara bakılara k üretilen mez­ hepler, bu noktada kalındığında ayrı bir din oluşturacak kadar genişleyemez. Fakat fa rklılık değişik yorumların ötesine geçmeye başladığında, bir m ez­ hep ve hatta yeni bir din olmaya aday deme kti r. Bu anlamda Hıristiyan lıkta 3 Erbaş, A. (2004). A.g.e, S. 13-14. 4 Tümer, G. ve Küçük, A. (2002). A.g.e, S. 260-261.

İV

hiçbir mezhep yen i bir dine dönüşmüş değildir. H ı ristiyanlık d ünyası bugü n Ortodoksluk, Katoliklik, Protesta n l ı k ve Diğer Mezhepler olmak üzere dört ana gru ba ayrı lmaktad ır. Bunları n içerisinde O rtodoksluk ve Katoliklik tek bi­ çimli homojen bir ka rakter taşısa da Protesta nlık ve Diğer Mezhepler altı nda toplanan gruplar birbirlerinden oldukça fa rklı görü n mekted irler. Ortodoksluk ve Katolikl ik, birbirine oldukça benzer ve bir anlamda "resmi" H ı ristiyanlığı ol uştu ru rlar. İ kisinin arasındaki ayrı mlar ya inan ırların ya da bu alan ile ilgi­ lenen uzmanların bilebi leceği detay n oktalardır. Farkl ılığın en temel nedeni hakkında şu söylenebi lir: Katolik a nlayış daha çok işlenmiş, daha fazla sübli­ me edilm iştir. Ortodoksluk3 ise daha sade, daha az işlenmiş ve daha doğaldır. Ortodoks geleneğinin kültürel ya pıs ı n ı n arkasında Eski Yu nan ve Eski Anadolu kültürleri n i n etki leri bulunur. Sa nat, a h lak, resim, mimari, yiyece k içecek kül­ türü bu heterojen zeminden kayna kla n ı r. Ortodoks kil isesinin örgütlen me bi­ çimi Biza ns kü ltü rün ü n siyasal ya pısı ndan etkilenmiştir. İşte tüm bunların ka­ rışımında oluşa n inanç sistemi O rtodoksluk denilen kültürü meydana getirir s. Ortodoks resim sa natı; ikona, duva r resmi (fresk), mozaik, minyatü r ve ka­ bartmalardan oluşmasına rağmen, ikonalar bu sa natın en önemli bölümü­ nü oluşturur. İ kona4 dendiğinde kelimenin dar a n lamıyla : Doğu Ortodoks dü nyası ndaki taşı nabilir, çeşitli e batlardaki a hşap panolar üzerine yapılan dini konulu tasvi rler kastedilir. İkonalar özellikle Ortodoks mezhebine men­ sup Doğu H ı ristiyanları tarafından ibadete özgü olara k yapılmış olup, kutsal bir nesne olarak ka bul edilmektedir. Aynı za manda ikonaların eğitici bir rolü olduğu da ka bul edilir. Çünkü i konalarda Kutsal Kitabın öyküsü, azizler ile azizelerin hayatları resim sanatıyla a n latılır. Aziz l oannis Damaskinos bir va­ azında; "-Ne herkes okuryazar, ne de herkesin okuyacak kadar boş vakti var; bu nedenle Kilise Babalan bu nesnelerin, olağanüstü kahramanlık eylemleri olarak ikonalarda tasvir edilmesini kararlaştırdılar; böylece ikonalar bu ey­ lemlerin özlü hatırası olarak hizmet edecektir "der. Bu bağlamda ikonaların daha çok erken dönemde inananlar için ortak bir l isan, ortak bir ifade aracı olduğu söylenebilir. Bu ça lışma n ı n asıl kon usu; Anadolu H ı ristiya n İ konografisini okuyucun u n h iz­ meti ne sunmaktı r. İ konalarda işlenen kon u ların daha iyi anlaşılabilmesi a ma­ cıyla, ilk bölü mlerde klasik a n layışa pekte uymaya n bir şekilde H ı ristiyanlık dini, ka muoyunca fazlaca bilin meyen yön le ri ile ezoterik a nlayışa da yer ve­ rilerek açıklan maya ça lışılm ıştı r. Son yıllarda H ı ristiya n dünyasında fl rtı nalar koparan ve Vatika n'ın ısra rla ka rşı çıktığı İsa peyga m berin bilin meyen yönle­ ri, eseri n kolay a n laşılması ve okuyucuya net bir fikir vermesi amacıyla ele alınma gereği duyu l m uş, yoru m u ise okuyucuya b ı rakılm ıştı r. Diğer böl üm­ lerde, Bizans Ortodoks inancında İ konaların yeri ve önemi i ncelen m iştir. Son bölümlerde ise, Anadolu topra klarında doğup yine bu topraklarda yok olan S Demirci, K. (2005). Bir Hıristiyan Mezhebi Olarak Ortodoksluğun Teolojisi, İstanbul : Ayışığı Kitaplar, S. 1-3.

v

ve Bizans olarak bilinen Hristiyan Roma Uygarlığı'nın Anadolu'daki temel iko­ nografik eserleri ile daha az sayıdaki Gürcü - Ermeni ikonografisi açıklanmaya çalışılmıştır. Konu ile ilgili toplumun değişik kesi mleri; başta turizmciler ve kültür turiz­ mine ilgi duyan kesim ile çeşitli meslek grupları, semavi olarak kabul edilen Hıristiyanlığı ve yaşadığı coğrafyadaki kültürel mirasını, incilin bakış açısından bağımsız olarak daha yakından tanıma gereği duyduğu genel bir gözlemdir. Türkiye'ye gelen turist gruplarının önemli bir bölümü, kültür turları kapsamın­ da, tarihi yerleri ziyaret etmektedir. Bu gruplara eşlik eden turist rehberleri Anadolu ikonografisini İstanbul'da, Trabzon'da, Nevşehir'de, Van'da, Kars'ta ve daha birçok sit alanı, müze ve çeşitli antik kentlerde, gruplarına değişik kaynakların değişik bakış açıları ile anlatmaya çalışmaktadırlar. Bu eserin te­ mel amaçlarından bir diğeride; Anadolu Hıristiyan ikonografisini tek bir kay­ nakta toplayabilmektir. Ayrıca TUREB'in düzen leyeceği rehberlik kursları ile çeşitli üniversitelerin tu rizm rehberliği eğitimi veren bölümlerinde Bizans Tarihi, Bizans Sanatı ve İ konografisi veya benzer isimler a ltında okutulan derslere, bunun yanı sıra mesleğe yeni başlaya n genç rehberlere, rehber adaylarına, konunun meraklı­ larına bir kaynak oluşturması dileği ile . . .

Editörlerden

vi

Eski Dü nya olara k bilinen Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının birbirine en çok ya klaştığı bir noktada yer alan, üç yanı den izlerle çevrili Anadolu, sahip oldu­ ğu çeşitli yer altı ve yer üstü zenginlikleri, elverişli yaşam koşulları nedeniyle tarihin en eski çağlarından beri göç alan bir coğrafya olmuştur. Bu ve çeşitli diğer nedenlerle çok zengin bir kültür ve tarih birikimine sahiptir. Hattiler, Hurriler, Luviler, Palalar, Hititler, Frigler, Lelegler, Karlar, Lykialılar, Ly­ dialılar, Galatlar, Romalılar, Biza nslılar, Türkler bu eşsiz coğrafyaya yerleşmiş otuz sekiz ayrı uygarlığın bir kaçıdır. Ortaya koydukları zengin ve köklü kültür değerleriyle dünya uygarlık tarihine damgalarını vuran bu uygarlıklar, düşün­ cenin, yani felsefe ile bilimin temellerini atarak, Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK'ün hedef gösterdiği çağdaş Batı uygarlığının temellerini burada at­ mışlardır. Adına Bizans denilen Hıristiyan Roma uygarlığı, Anadolu'yu bin yıldan daha fazla bir zaman diliminde yurt tutmuştur. Her kültürün kendinden öncekinden etkilendiği ve kendinden sonra kini etkilediği gibi Bizans'ta zamanla Anado­ lu'nun rengini ve ruhunu a l mış, ona kendinden bir şeyler katmıştır. Hıristiyan­ lık her ne kadar Anadolu'da doğmuş olmasa da, bu coğrafyada biçimlenmiş, şekillenmiş ve gelişmesini burada tam amlamıştır. Elinizdeki bu eser, günümüze kadar ulaşmış bulunan kültürel zenginliğin bir dönemini ele alıp okuyucunun h izmeti ne sunmaktadır. Çeşitli turist grupla­ rının seyahatleri sırası nda sıkça ziyaret ettikleri sit alanları ve müzelerde yer alan Hıristiya n ikonografisini ilk defa tek bir kayna kta ve görsel olarak bir ara­ ya toplamakta, ayrıca çok değişik kaynakların bakış açılarıyla bilgiyi paylaş­ maktadır. Kon unun meraklıla rı, gezgin ve seyya hlar, turizm okulla rında özel likle ün iver­ siteleri n turizm reh berliği bölümlerinde öğrenim gören öğrenciler ile genç rehber arkadaşlarımızın ilgi li ala nda bilgi ve görgülerini geliştirebileceği de­ ğerli bir kayna k oluşturma ktadır. Bu tür çalışmala rın sayısının artması dilek ve temennisi ile eserin oluşturul­ masında emekleri geçen değerli a kademisyen dostlarımıza teşekkürlerimi sunarım.

A. Zeki APALI TUREB BAŞKANI

vii

İstanbul bin yıldan daha fazla bir süre, Bizans denilen Doğu Roma impara­ torluğunun başkenti olmuştur. Tüm Ortaçağ'ı kaplayan uzun süre içinde bu devletin ortaya koyduğu uygarlık, lstanbul'un ve Türkiye'nin her bir köşesinde çeşitli izler bırakmıştır. Ortaçağ'da İslam a leminin yanı sıra en büyük güçlerden birisi olan ve bir cihan devleti olma durumunu uzun yıllar sürdüren Bizans, 1071 de Türklerin Anado­ lu'ya girmesiyle bu politik üstünlüğünü kaybetmeye başlamıştır. Arkasından Doğu ve Batıdaki topraklarını elden çıkarmaya başlamış ve 12.yy. sonlarında iç kargaşalarla çalkalanmış, 12 04'de Dördüncü Haçlı Seferi sırasında Latinlerin istanbul'u yağmalamasıyla çöküntüye girmiştir. 1261 de şehre yeniden hakim olan Paleologoslar sülalesinin çabaları, bir daha Bizans'ı eski parlak günlerine geri döndürmeye kafi gelmemiş ve 1453 yılında tarihteki yerini almıştır. Bizans ta rihi ve uygarlığı, tüm Ortaçağı kaplayan bir vakıadır. Bu uygarlığın izleri a rkeolojik ve sanat tarihi varlıkları olarak İ sta nbul'da olduğu gibi Anado­ lu'nun çeşitli yerlerinde karşımıza çıkmaktadır. Batı bilim dü nyası bu kalı ntı lar ile XIX. yüzyıldan itiba ren ilgilen meye başlamış ve Biza ns'tan kalan eski eser­ leri incelemiş, a raştırmış ve bu araştırma ları yayı nlamıştı r. Bu gün Tü rkiye'de konuyla ilgili çok çeşitl i bilimsel kazılar ve a raştırmalar ya­ pılmaktadır. Bu alanda sadece arkeologlar ve sanat ta rihçileri değil, bu disipli­ nin doğruda n veya dolaylı olarak ilgi alanlarına girdiği çeşitli bilim insanları da bu eserlerin ülke insanına ve turizme kazandırılması ve tanıtılması a macıyla çeşitli eserler ortaya koymaktadırlar. Son yıllarda Türkiye'nin çeşitli üniversitelerinde kurulan ve turizm reh beri ye­ tiştirmek gibi önemli bir görevi üstlenen "Turizm Rehberliği Bölümleri" bu konuda önemli ilerlemeler kaydetmişti r. Ü lkemizi ziyarete gelen yabancılar için Türkiye demek olan turizm rehberleri ve onla rın eğitimleri çok büyük bir öneme sa hiptir. Hazırlanmış olan bu eser ülkemizdeki Hıristiyan sanatının ve ikonografisinin ta nıtımında ve doğru bilgiler edinilmesinde faydalı olacaktır. Eser, Türkiye'de ki Hıristiyan ikonografisini tek bir kaynakta birleştirmesi, ko­ nunun meraklılarına, öğrencilere ve turist rehberlerine yönelik bilimsel yayın­ ların arasında yer alması açısından büyük bir boşluğu doldurmaktadır. Bu itiba rla Sayın Dr. A.Özdal Değirmencioğlu ve Sayın Öğr. Gör. Ayhan Başçı'yı bu çalışmalarından dolayı tebrik eder, bir akademisyen ve turist reh beri ola­ rak benzeri yayınlarının devamını dilerim.

Doç. Dr. Ferudun ÖZGÜMÜŞ İstanbul Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü Öğretim üyesi viii

İÇİN D E KİLER ÖNSÖZLER GIRIŞ

.

.............

.........................................................

.

...................

..

........

.

.....

iii

......................................................................................... ............................

1

HIRİSTİYANLIK ÖNCESİ FİLİSTİN YÖRESİ VE YAHUDİLİK

Ölr. Gör. Mustafa YILDIRIM 1. Saddukiler . . . . . . .... . . . . . . . . . . . . . . ... ......... ......... . .......... . . . . ....... . ... .............. ........ ... ......... 6 2. Ferisiler . . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......... . . ... . ... . . . . . . . . . ... .... . . .. . ............................................ . 6 3. Zelotlar

..........

.

.......

.

..........................

.

....

.

.

......

.........

..

......

.. .

.........................

.

.....

7

4. Esseniler ... . . . . . . . . . . . . . ...... . . .... ... . . . . . ... . . .... ........... . . . ................. .. ....... . . . . .... . . . ........... 8 4.1. Ezoterizme Göre Esseniler ve İsa Peygamber ............ ................................ 9 4.2. Essenilerin İlahi Kelam Doktrini . . . . ........ ....... . . . . . ...... . . . . . ..... .............. ......... 16 4.3. İsa Peygamberin Doğumu Üzerine . . .... . . . ........................................... ...... 18 4.3.1.Spritüel Coğrafya ... . ... . . . .......... . ....... .................... . ............................. 18 4.3.2. Musa Peygamberin Yöreye Etkisi ........ ............. ................................ 18 4.3.3. Ölü Deniz ve Çevresi . . .... . . .............. . ................. . .. ... .......................... 18 İSA PEYGAMBERİN DOGUMU

Arş. Gör. Tolga GÜL 1. Meryem Ana ............ . . . ......................... . . .......... ................. ........... ................... 24 2. Beytlehem'e Yolculuk ve Kutsal Doğum ...... ............... ............... ...................... 29 3. Çobanların Eşliği ........... . . . ............ ...... ........................... .................................. 30 4. Üç Bilge Kralın Ziyareti . . . .......... . ......... ............... ........................................ ...... 30 5. Mabede Sunumu ve Sünneti ........ .............. . .... ..... ..... ........ ........... .................. 36 6. Mısır'a Yolculuk . . . . . . . . . . . . . ........... ......... . . . .... . . . . . . . . . .. ......... ................................... 36 EZOTERİK BAKIŞLA İSA PEYGAMBERİN KAYIP YILLARI

Arş. Gör. Tolga GÜL 1. İnisiyasyonu . . . . . . . . . ...... . . . . . . . ... ..... . . . . . .... ..... . . . ..... ..... ..... .................... . . . . . ........ ..... 41 2. Carmel Okulunda Eğitimi ...... . . . . . . . . .... . ..... ................... ................ . . . . . .... ....... . . . . . 42 3. Seyahatleri ..... ..... . . . . . . . . . . .... . . . . . . . . . . . . . . . . . .... . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... . .... ... . . . . . ... . ...... ... . ... .. . . . 45 3.1. Hindistan ..... . . . . . . . . . . . .... . . . . . . . . . ....... . . . ..... . . . ....... . . . . . . ..... ............ . . . . . . . . ....... . . . .. 46 3.2. İran . . . . . . ... . . . . . . . . . . . . . . ...................... ..... ....... . . . . . . . . .... . .. . . ... . . . . . . ........ ........ ...... . 48 3.3. Mezopotamya ...... . . . . . ....... . . . . . . ..... ......... ... . . . . ... .... . ... . ... . . . . . . . . . . . ..... ........ . . . . . 49 ix

...

49

........................................................................................................

49

3.4. Yunanistan 3.5. Mısır

3.6. Heliopolis

.

....

..

....

.

.

.........

.

......

.

.....................

.

.

.

.............................

. .

................ ........ ........

3.6.1. Kutsal Ruh' la Bağlantı

....

...

.

.

..

...... ....

.

.......................... .......................

.....................

. .

.. ........

.

................................

50

. 50 ...

K UTSAL RUH'UN E LÇİS İ

Dr. A. Özdal DE�IRMENCIO�LU 1. Demir Çağı'nın Zorunlulukları .

. . . .. . . . . .. . ...

...

2. Vaftizci Yahya . . . .

... . .

....

. .. ..

..

..

.

..

.......

. .. ...

.

....

....

.....

3. Halka Açık ve Gizli Öğretiler ..

....

.

..

.

.

.

.

5. Havarilerin Oluşturulması . . . . . ...

..

5.1. Yüz Yirmi Kişilik İç Halka 5.2. Gizli Toplantılar .. .. ..

..

....

...

....

..

......

5.3. İnisiyetik Zincir ve Onikiler 6. İsa Peygamberin Mucizeleri . ...

6.1. Şifacılık . . . . ..

..

...

....

...

..

..

..

6.5. Apor .

......

.

....

....

.. . . .. .

...

...

.......

.

.

....

.

.

...

...

.

..

.

.

.....................

.....

.

.

.....

. . .. .

....

.

..

. . . . . . . 52

...

.....

.

. ..

...

.

....

....

..

......

. ... .

...

......

...

..

....

...

.. . ...

......

.

.

........

.

...........

..

.

............

..

65

..................................

66

.

.........

.

....

.

. . . ......

...............

.

...........

.. .

.......

.

..

.... . 67 ..

. ..

..

.....

68

..............

70

.................

.

....

...

.

.. ... ..

.....

.

...

... .

.....

.

.........

71

.

72

.

..........

........

.

.....

. .

.

...........................................

9. İsa Peygamber Tabor Dağında

.

. . . ........

.............

10. İsa Peygamber Yeruşalim (Kudüs)'de 11. İsa Peygamber Zeytinlik Dağı'nda

....

.............

.

....

. . .

.

. .

.

.

....

....

..

..... .......

.

.

.

13. Tartışmalı Havari Yahuda iskariot

.......

.

.

.......

.

.

....

...

.....

.

.....

..

......

73 77

.............

78

.

....

.

.....

79

.................................

82

. . ..

....................

82

.....................................

83

..........................

.

..

..............

72

....

..............................

......................

.....

...............

. .

...............

. .. ..

.

..

.................... ............

.....

64

........

..............................

.

62

..... . . . . ... 63

..........

..........................

..

54

. 59

.....

.................................................................. ......

.

.

. . ...

....

. .. . ..

...

..

8. İsa Peygamber Esseni Köylerinde .. . .

........................

....

........

..

..................

....... ...............................

..

....

.....

.......

.

. . . . ...

....

.....

...

.........

. . . . ..

...... . .........

.

.

.....

.

....

..

.........

........

..

....

.. . . .

....

...

.............

. ..

.

7. İsa Peygamber Sinagoglarda

12. Son Yemek

.

.. ...

..

...

..

...

..

.

.....

....

... .

..

.. .

.

...

. .. .

.

....

..

.......

.

...

.. .. . . .

.

.

...

...

..

..... .............................

6.4. Levitasyon

..

. .. .

....

.....

..

.....

..

..

. . ..

. . . . . .

......

6.2. Duyular Dışı Algılamalar 6.3. Telekinezi

....

.. . ..

..

.....

.. .

..

.

..

. . . .. ..

.

4. İsa Peygamber ve Nikodimos . .. . . . ..

..

. . ... . . .

..

İSA PEYGAM B E R İN TUT U K LANMASI

Dr. A. Özdal DE�IRMENclO�LU 1. Yargılanışı

..............

.. . . . . . . .. ...

...

..

..

2. İsa Peygamber ve Vali Pilatus 3. Barrabas Olayı

.

......

..

........

4. Çarmıha Gerilişi . ..

...

.................

.

....

..

...........

......

.

.

.

....

.

.............

.

..... ............... ..........

.

........................

..... ........

x

.

.. .

......

..

.....................

86

..

. . ..

. ..

....

87

..

.

. .

......

89

. ..........

90

.

.

.........

.. .

............

.................

.

...... ...

..........

......

.. . .

.

.........

............

............

.

...

..

4.1. "Hele...Hele ... Lamat zabac ta ni" 4.2. Arimatea'lı Yusuf 4.3. Turin Kefen Bezi 5. Kıyam Etmesi

....

.

.

.........

..

.......

.

........

...... .........

.....

..

. . ...

. .

......

...

.... .......... ...... .

.........

.

...............

..

..............

.. .

.....

.

....

.

.........................

.....................

6. On Üçüncü Havari Mecdelli Meryem . ..

.

........

.

.....

.

.

94

....

.....

95

...........................

98

............... ............. ....... .....................................

.

.

. 93

.

.......

.

..........................

.

........

.....

.. .

.......

.

.......

99

ÇARMIH SONRASI İSA PEYGAMBER Dr. A. Özdal DE�IRMENclOOLU 1. Galile'de

............................................

2. Şam'da Büyük Buluşma 3. Nisibis'de

.

.........

.

............................. ..........

4. Keşmir'de Ölümü . .

5. Mezarı

..

.........

..

................

.

..

.........................

.

.......

. . ........

..

.........

.

.......

...

..................

..

...............

........

.

.........

.

.

......

...

.

. . ......

. 104

.........

..

. . 105

........

...

..

. 106

.............................

.

. ........

. .

...................

..

........

.

...

........

. 108

...........................................................................................................

110

AZİZ YUHANNA VE HIRİSTİYANLIK

Zehra BULUT 1. Aziz Yuhanna (İncilci Yahya)

. . ....

.................

2. Aziz Yuhanna ve Meryem Ana

..

.

...

.........

. ..

..............

...

...

. . .........

.

.... ......

..

.........

.

.

........

...

.......... . . .

.............

....

...

....

113 114

AZİZ PAVLUS VE HIRİSTİYANLIK Öir. Gör. Ayhan BAŞÇI 1. Aziz Pavlus'un Hayatı ... . ............ ...... ................ . . . .. . . . ........... . . ..

.

.

.

..

..

..

.

.

..

.. 119

. . ......

1.1. Hıristiyanlık Öncesi Pavlus .... ... .. ... . . .. .... ........... . . ... .... .. . ...... 120 .

1.2. Şam Vizyonu .

.. . .

...... .....

.

2. Aziz Pavlus'un Faaliyetleri 2.2. il. Misyon Yolculuğu 2.3.

111.

....

.

......

.

.....

.

...

..

.

....

.... . ........ ... .. .... ...... ..... . . .. 121 .

.

..

..

.

.

.

..

.

.

.

.

.

.

.

.

......................

..

..........

. .

..

..

. . 124

........

.

.

..........

125

..............................

126

............

..

.

...

.

................................................................

2.1. 1. Misyon Yolculuğu . ..

.

.

....

.

.........

... .... .... ..... ..

........................

...

.

.

.

Misyon Yolculuğu ....... . . . ...... ..... :................ ....................................... 127

2.4. iV. Misyon Yolculuğu ve Hayatının Sonu . . .. ........ . .......... .. . .... . . . 128 .

..

...

..

..

.

.

.

3. Aziz Pavlus'un Hıristiyan İnancındaki Yeri ve Önemi ........ .. ... ...... . . .

...

..

.

..

.... 131

....

ÇARMIH SONRASI ORTADOGU VE ROMA İMPARATORLUGU Öir. Gör. Ayhan BAŞÇI 1. Mithraizm ve Hıristiyanlık ........ .. ............ ............... . .......... . . . . . . .................... . .. 136 2. Mesih Mithras ... . ..... .

.

....

........ ......... ... .......... .. ...... .. .... .... .......... . ......... 140 .

.

.

xi

...

.

..

.

.

HIRİSTİYANLIGIN KUTSAL KİTAPLAR! Zehra BULUT 1. Yeni Ahit (İncil) . . . .

.. .

............

1.1. Kanonik İnciller

..

....

.

....

.. ... ............ . . .. .. . ... ... .. ..

.

.

.. .. . . . . . .

............

..

..

..

...

.

..

.....

..

. ... ..

...

.

.......

.

..

. ... ..

..

..

..

.....

....... 142

....

...

.

.......

...........

. 143 .

1.1.1. Matta İncili... . .. . .... .... .. ...... .. ....... .. .. ... .... ... ......... . 143 .

.

..

..

.

.

...

.

..

..

...

...

.

...

..

.

1.1.2. Markos İncili . . ....... .. .. .... . . .. . ... .... ... ... .... .. . .... ...... .. 144 .

1.1.3. Luka İncili .

.

.

.

..

..........

1.1.4. Yuhanna İncili

.....

1.2. Elçilerin İşleri .. .. .

.....

.

.

...

.....

.

.

.

.

...

.

..............

..

.

..

....

.

.. ..

......................

.

...

.

..

..

..

..

....

.

..

.

....

.

....

.

.........

..............

.. . .... .. .. .. ... ........ .

..

.....

..

..

..

..

.

.....................

. . ..

..

........

....

..

..

..

..

..

...

..

..

..

..

.

.

..

1.3.1. Aziz Pavlus'un Mektupları . ..

1.3.2. Evrensel Mektuplar

............

. .... ...

.............................

.

..

...

.

...

.

.....

.........................

... . ...

..

..... ............

..

.

.

....

146

..... ........ 146 .

.

...........

. . 146

. . ...... . .

145

. 145

. .......

... ... . ..... . ... .... .

1.3. Mektuplar . .. .. . . .. .. . .. .. ... . ............ ... ........ .. .

..

..

.

......

147

1.4. Vahiy (Apocalyps) .................................................. . .............................. 147 2. Apokrif Kaynaklar .. .. . . ....... ... .... ... .... ... ... .

..

..

..

.

2.1. Apokrif Kitaplar . . . . . . .

.

.

.

.

..

..

.

..

...

...... . ..

....

.. .. ..... .... ..... .....

....

..

..

.

.

.

.....

..

. .

....

...

.

.....

........

149

... ..... . ....... . ........ 149 ..

.

...

.

...

2.1.1. Apokrif Matta İncili . . .. ......... .... .. ... ....... ...... . . ........ . ...... 149 .

...

.

..

.

.

..

..

.

.

..

.

..

2.1.2. Apokrif Markos İncili ........ ..... ........................ ... .......... ... . ....... 149 .

.

2.1.3. Yakub incili ... .. .. .. . . . .

2.1.4. Petrus İncili

.

...

........

.

..

...

.

..

..

2.1.6. Barnabas İncili .

... . .....

....

.....................

2.1.5. Thomas İncili . . . . . . . ...

...

.

.

.

..

..........

. .. ..

.

.

...

..

.......

.

..

.

.

..

.

.

.......

.. . . .. .

.

..

.......

.........

. . ..

......................

150

.................

. . . . 151 ..

.....................

154

................................................................... . . . ..........................

156

.

.............

.....

......

..

..

... ..............

.

........

......

. .....

.

153

.........................

. ...

150

.......

................. . . .

2.2. Apokrif Mektuplar

.

.

.

.

....... 150 ....

................

..........................

.....

.

. .. .... ... ......... .

....

......

.

.....

.....................

2.1.7. Yahuda İskariot İncili

.

.

. . .. . . ..

.

.

..

HIRİSTİYAN KONSİLLERİ Dr. Sevcan YILDIZ 1. Özel Konsiller

1.1. Milli Konsiller

.......

. . . .. ..

.

........

.................... ........... .............. . .. . . .

..

.

.

..

..

.. 156

....

1.2. Bölgesel Konsiller . .... ..... ....... ....... ........................... ...... .. . .......... 156 .

.

..

.

.

...

.

2. Genel Konsiller.. ... .... ......... ... ... ....... .. ...................... ............ .

.

.

.

..

.

..

.

..

.

.

..

....

....

.... 156 .

2.1. 1. İznik Konsili (325) .............................................................................. 156 2.2. 1. İstanbul Konsili (381) .......... ............................................................... 157 2.3. Efes Konsili (431) ............ . . ......... . ......... . . . .......... . . .................................. 157 2.4. Kadıköy Konsili (451) ...... ....... ..................... . ........... .............................. 157

xii

2.5. il. lstanbul Konsili (553) ........................... ........................ ................... .. 158 2.6.

111.

İstanbul Konsili (680-681) ................................................................ 158

2.7. il. İznik Konsili (787) ............................................................................. 158 2.8. iV. İstanbul Konsili (869-870) ...... ......................................................... 158 2.19. Trente Konsili (1545-1563) ... ... . ....... ....................................... ........... 159 2.20.

1. Vatikan Konsili (1869-1870) ...... ....... ..... ............................. .............. 159

2.21. il. Vatikan Konsili (1962-1965) ........... ....... .................. ........................ 160 HIRİSTİYAN KİLİSELERİ, MEZHEPLERİ VE CEMİYETLERİ Dr. Yalçın ASLANTÜRK 1. Kilisenin Doğuşu ........................... ................. .................... ....... .................... 161 2. Kiliselerde Ayrılıklar ................ .......................... ....................... ............. ........ 162 3. Mezhepler .......................................................... ... ........ .......... ......... ........ .... 164 3.1. Katolikler ........................................ .................. ........... .......... .......... ....... 164 3.2. Ortodokslar ......... .... ............................ ........................... ............ ............ 166 3.3. Protestanlar .. ...... ...... .............. ..... ...... ..... ................ .......... ..................... 167 3.4. Monofizit Kiliseler ...... ............................................................................ 169 3.4.1. Süryani Kilisesi ................................................................................. 169 3.4.2. Ermeni Kilisesi

.

.

..

....

171

.........................................................................................................

173

........

............

........

.

. .

.............

...

.....................

.....

HIRİSTİYAN İNANÇLAR!, İBADETLERİ VE AYİNLERİ

Dr. Yalçın ASLANTÜRK 1. lnançlar

1.1. Teslis (Ekanim-i Selase) .......................................................................... 173 1.1.1. Baba

...........................

.

............

... .

.

......................

....

.

.........

...............

174

1.1.2. oıuı ................................................................................................. 175 1.1.3. Kutsal Ruh 2. ibadetler

. .

.........................

.

.................

........

2.2. Haftalık lbadet

...........

.

..........

. .. .

. .. .. ...

..........................

2.1. Günlük ibadet 2.3. Yıllık ibadet.. .

..

.. .

..

.......

.

.

...........

...

..

.

.................

..............

...............

.

.

...

..

........

. . ..

....

.

...

..

...

....

...

..

..

......

..............

.

.....

. . . ..

...

..

........

.........

. . . . .. . ..

.

.

..

...

175

. 176

.....

176

. .. . . . . 176

.............. ......

. . ... . . . 177

.

.. . .

.

..

...................

.. .. . . ...

........

....................

. . .. . .. .. ... .

......

.

..

...

...

...

...

..

.

.

..

..

...

..

2.3.1. Noel................................................................................................. 177 2.3.2. Paskalya .. .

....................

2.3.3. Haç Yortusu . . .

..

..

.....

.....

.

....

....

....

.........

..

....

........

... . ...

.

..

....

........

....................

.. . ...

. .

.........

...

......

... .....

.

.....

....

.

. . 178 ..

..

. 179

.....

.

2.3.4. Meryem Ana Günü .......................................................................... 179

xlll

2.4. Diğer İbadetler

............................. .......

2.4.1. Oruç (Nisteia) .. .

..........................

.

..........

.

.........

.

.

.......

..

.

.....

.

........

2.4.3. Havarilerin Görevlendirilmesi (Pentikosti)

...

.....

2.4.2. İsa Peygamberin Göğe Yükselmesi (Ascension)

.

...

. 179

...................

.

..........

.............

. .. ..

.

2.4.5. Meryem Ana'ya Müjde (Annonciation) ... . .......

. ......

2.4.6. Meryem Ana'nın Göğe Yükselmesi (Assomption)

....

2.4.7. Hac (Peregrinus) . . . . ...

3. Ayinler (Sakrament) . . ...

.

....

..

..

. .. ...

.....

.

.

......................

.

... ..

. .

.....

...

3.2. Ekmek-Şarap Ayini (Evharistiya)

.

..

......

.....

.....

..

.

....

.

.

...

...

....

...

.

... .... .. ..

.

3.7. Son Yağlama (Extreme)

...

.

...

.

.

.

............

.......

..

.

.

..

..

..

..

...

..

. . . . ........

..

.

.

.

.

.

.

....

.

.....

...

.

...

. . .......

.

......

.

..

.

..

. 182 ..

......

182

.

.....

183

.........

183

. . 184

.......

.

.

..

....

..

.....

.

180

..

. ..

.

.

. . 181

. . .. .....

. . ...

. . ... . . ...

..

.

.

........

...................

.. . . ..... . . ..

......

..

......

180

... .. 180

.....................

.

. . .... . . .

....

......

........

.... .... ..... . . .

.....

...

.

....

..

.....

..

.......

3.6. Rahiplerin Takdisi (Ordre) .

.

.

.

.....

......

......

.....

...

.

...

. ......

.......

..

. . 180

. . .. 180

.. .

.

.

.....

..

3.5. Nikah (Mariage) . . . .... .. ... . .. . .. ..... ..

...

.. . .

......

...

...

..

...........

. ..

3.3. Vaftizi Güçlendirme (Confirmation) . . ..... 3.4. Günah Çıkarma (Penitence)

.

...

..

.........

..... .. .. . .. .... . ... .

....

.

3.1. Vaftiz (Babtismos) . .. . . . ..

.

.

..........

..........

2.4.4. İsa Peygamberin Suretinin Değişmesi (Transfiguration) ...

179

.........................

.

.......

. . 184

.......... ... 184

..........

..

....................

.

.

...........

..

....

.....

184

İKONOGRAFİ Ölr. Gör. Ayhan BAŞÇI 1. İkona ve İkonoklazma . ..

.

....

...... .

.....

...

...........

.... . .... . . . .. ... . ..... ..

.

.

2. İkona Resim Sanatının Genel Kuralları ... ... .. . . .. ...

3. İkonaların Yapılışı

.

..

...

.

..

...

.

...

.

......

..... 185 .

. . ..... . ..... .... 189

...........

..

.

..

.

..

..........................................................................................

4. Ortodoks Kiliselerinde İkonaların Konumu 5. İkonaların Sınıflandırılması

.....

. .. ... .

.

....

5.1. İbadet İkonaları .. .. . . .. .. . ..

.

..

.

..

...

...

.

.......

..

.....

.. .. ...... .

.... ..

......

. ....

......

..

.. .

....

.

......

.

.

..

.......

...........

. .. . .

.

................

..

.

. . . ... .

....

........

192

...........

194

..

. . ... . . ... ..

191

. . ........ . 194 ..

.

5.1.1. Mucizevi Olarak Ortaya Çıktığına İnanılan Ortodoks İkonaları . ...... 194 .

5.1.2. İsa Peygamber İkonaları 5.1.3. Meryem Ana İkonaları 5.1.4. Aziz İkonaları

.

.

....... .....

..

..........

. . 196

............................................

.

.

.

5.1.5. Melek İkonaları ... .. . .

..

..

.

.

.

..

...

.

. .. .... .....

....

...

.

.

5.1.6. Teslis (Kutsal Üçleme) İkonaları . .

5.2. Tanımlayıcı ve Didaktik İkonalar

.....................................

.

..

..

.

......

.

. . ....

.

.

.......... ........

..

.

..

.......

.

xiv

.

..

.

.

. 206

.................

.. .

..

209

.

..

..

.........

.

..

.

......................................

5.2.1.2. Kutsal Doğum (Genesis) .... .... .. .... ...

. .. 201

....

207

.

....... ... .. .... ......... .

.

197

.................

......

..

....................

..

.

.........

.. . . . .....

. ............

5.2.1. On İki Yortu (Dodekaorton) . 5.2.1.1. Müjde (Evangelimos)

...

..

..................

. . . ..... .... ... . . ... . ........ ........ ....

.....

...

.. 209

...... .....................

. . .......

............

........ .

....

.

...

........

...

....

210

..... . .. ... 211 ..

.

..

5.2.1.3. Mabede Takdim (Hipapanti) . .

....

5.2.1.4. Vaftiz (Babtismos) .

.

.

.

. .....

.........

. . ..

..

...

....

..

.. . ..

...

.... .....

... ...

....

5.2.1.6. Kudüs'e Giriş (Vaioforos) ....

..

..

5.2.1.7. Çarmıha Geriliş (Stavroris) 5.2.1.8. Diriliş (Anastasis) ... ..

.......

...

...

......

.

. . . ..

.......

5.2.1.5. Suretin Değişimi (Metamorfosis) ... ... . .....

..

.

..

.........

.

.

212

.

213

... .....

....

....

..

.

...

.

.

.

..

.

.... ... .

..

..

..

...

..

..

. . 215 ...

.. . .

. ....... . . ........ ... ..... . ... . 216

......

5.2.1.9. Göğe Yükseliş (Analipsis) .... ... . .

...

...

............ . 215

....

. . .............. . . . ... . . . . .. ...

......

... . ..... . .. ... . 214

..

... ..... . .. . . .. . . .

. .

.

.

.....

.

.

...

...

.

.

.

.

. . . .... . ... ... . ...... . . 217

.....

..

.

.

..

.

...

.

.

.

.

5.2.1.10. Kutsal Ruh'un Havarilerin üzerine İnişi (Pantekoste) . . . . . . 218 .

...

.

.

5.2.1.11. Meryem Ana'nın Ölümü (Koimisis) . . . .. ... . .... .... .... . ..... 219 .

...

...

.

..

.

5.2.1.12. Lazarius'un Dirilişi (Egersis To Lazarius) . ....... .... . . .... .

.

6. Ortodoks Dinselliğinde İkonaların Rolü . . . . .. . . .. ..... .... ..

..

.

.

.

..

....

.....

..

. . . 221

.

. . ..

..

.... . .... ...

.

.

....

..

. . 222 .

ANADOLU İKONOGRAFİSİ Dr. Yalçın ASLANTÜRK ı.

Bizans Sanatına Kısa Bakış

.............

226

..................

228

... ..

............

228

....................

229

...........................................................................................

231

....

.

.. .

............

2. Bizans ve Bizans Sonrası İkonalar . .

.

....

2.1. Sina Manastırı İkonaları . .. . ... .

2.2. Rum İkonaları 2.3. Rus İkonaları

..

.

...

.....................

.. .

....

.

................

.. .

.

.

.................

.

.............

............................................

.................................

.

......

.. .. .. . . .

...

.

.

.... .. .

....

..

..

.

İST ANBUL AY ASOFYA MÜZESİ VE İKONOGRAFİK ESERLERİ Öir. Gör. Ayhan BAŞÇI ı.

Ayasofya'nın İlk Yapıları .. . . . ....... ..... .... .... .. .

.

...

.

...

2. Ayasofya'nın Yapımı . ......... ....... .

.

...

....

..

...

.. . . ............ .

....

..

..

.

..

....

. 234

.

. . . ..

. . . . ... . . ... . . . . . . . . .. . . . . ...... .. . . 235 .

.

..

.

..

..

...

.

.

...

..

..

..

.

3. Bizans Tarihi Boyunca Ayasofya . . . . . . ......... . . . . .... .... . . . . ... ... . . .. .. 238 ..

...

.

..

..

..

..

..

4. Ayasofya'nın İlk Mozaik Süslemeleri. . . . . . . . . . . . .. . . . . ...

.

.

...

..

.

.

.

.

....

..

...

..

.

. . . ......... . . 241 ....

..

..

..

..

5. Osmanlı Döneminde Ayasofya Mozaikleri . .. .. . . ......... ... . . ... . .... . 242 ..

.

...

...

.

...

..

..

.

.

...

6. Mozaiklerin Bulunuşu . . . . . ........ . . . .... . ........ . .... ...... ... .. .. . .. ... .... 243 .

...

...

.

...

.

..

..

.

.

.

.

...

7. Mozaiklerin Açılması ... .. . . . . . ....... . . . . ....... .... .... . . . . ... ... ... .... . .

.

.

...

.

.

..

.

..

.

...

.

.

....

..

.... . .. 244 .

.

8. Naos'ta Görülebilen Mozaikler ... ... . ............ .... . . . . .. . . . . ...... .. .. ... . . 245 ..

.

.

.

.

.

.

8.1. imparator Kapısı Üzerindeki Mozaik ......... .... . . ...

.

.

.

.

.

...

.

.

..

.

.

.. ... ... .. .. . . ...... .. 247

....

..

.

.

..

.

.

8.2. Güney-Batı Girişindeki Vestibul Üzerindeki Mozaik .. . . .. .

8.3. Apsis Üzerindeki Meryem Ana Kompozisyonu . ...

8.4. Bema Tonozundaki İki Melek Kompozisyonu 8.5. Kuzey Tympanon Duvarlarındaki Mozaikler

xv

.

...

..

....... ......

.... . ... ...

....

.

.. . ..

.. .

.......

.

..

...

.

. 249

. . ............

. ..

....

..

..

.......

...

.....

.. 251

.........

. .

......

....

.

.. . .

.

.....

252

.........

253

...

8.6. Güney Galerideki Deisis Kompozisyonu

.. ..

......

...

.

...............

..

.....

. 254

...........

.

8.7. imparator IX. Constantinos Monomakhos ve imparatoriçe Zoe Mozaiii .

255

8.8. imparator il. loannes Komnenos ve Ailesi Mozaili

................................

257

...............................................................

258

........

...................................................................................

8.9. imparator Alexandros Mozaiii

8.10. Ban Galerisinin Güney-Batısında Bulunan Odalardaki Mozaikler

........

258

......... ..............................

259

.................................................

260

.... .........................................................

260

8.11. Kubbe Pandantiflerindeki Serafim Melekleri 8.12. Bulunamamış Mozaikler

.

...

.

........

8.12.1 Kubbe'deki Pantokrator lsa

8.12.2. Dolu Kemerindeki Mozaikler 8.12.3. Batı Kemerindeki Mozaikler

. ......

.

........................................................

261

..........................................................

261

8.12.4. Güney Galeri Tonozlarındaki Mozaikler

.........................................

261

KARİYE MÜZESİ VE İKONOGRAFİK ESERLERİ Dr. A. Özdal DEc11RMENclOc1LU ı.

Mozaik ve Fresk Süslemeler 1.1. iç Narteks Mozaikleri

.............•...........................................••..........•....

267

......................................•......................................

270

1.2. Dış Narteks Mozaikleri

.................................................••.........•..............

1.3. iç Nartesk Mozaikleri (Devamı) 1.4. Naos Mozaikleri

.

.

295

............................. . ...........

303

............................................................................

306

.......................................................................................................

321

...........

1.5. Parekklesion Freskleri 2. Mezarlar

............................................ .................

279

. . .............................

KAPADOKYA KAYA KİLİSELERİ VE İKONOGRAFİSİ Dr. A. Özdal DEc11RMENCIOc1LU 1. Kapadokya'nın Fiziki ve Colrafi Yapısı

...........................................................

324

......................... ...............................................

327

............................................................................

330

............... ..............................................................

333

.......................•..•..............•.•.........................•....•..•...

339

.....................................................................................

340

2. Katpatuka'dan Kapadokya'ya 3. Kapadokya'da Hıristlyanlık 4. Kapadokya Kaya Kiliseleri 4.1. Göreme (Korama) 4.1.1. Avcılar Köyü

4.1.1.1. Durmuş Kadir Bazilikası 4.1.1.2. Yusuf Koç Kilisesi

.

...........

340

................................•...............•...•..................

341

.......................

.

.........................

4.1.2. Göreme Açık Hava Müze Alanı içerisinde Bulunan Kiliseler 4.1.2.1. Aziz Basil Şapeli

.

.....

.

............. ...............................

xvl

.. .. 342

......

.

.

...... ................

343

4.1.2.2 . Elmalı Kilise

..............

.

......

.

......

.

4.1.2.3. Azize Barbara Kilisesi 4.1.2.4. Yılanlı Kilise

.............

4.1.2.5. Karanlık Kilise . .

...

.

............................

... . .................. . ........

.

............

. ..

..........

4.1.3.1.1. Tokalı 1 .

.....

. . ..

...

...

.

.

4.1.3.2. Kılıçlar Kilisesi . ...

4.1.3.3. Saklı Kilise

.......

.

.

.

....

....

........

. . ...

.....

.................

...

....

. . . . 343 ..

..

.

.

..

....

..

. .. ...

.

.......

....

.

.

... . .

....

.. 350 . 351 .

......... . . . . . .................

364

..........................................

364

...............

.

.

.

.

347

362

.............

.............

.. .

..

......................

......

..

..

.........................

...........................

................................

367

............... . ..................... ................

372

. ... .. ..

.

...................

4.1.3.5. Aynalı Kilise

....

.

..................

.......................

....

.

.................

. 373 ..

.............................. ...........

374

......................................... . . . . ...

374

................................................................................... ................

375

....

...

. .... . ...

...

4.2.1. Nicephorus Phocas Kilisesi 4.3. Gülşehir . . . .

..........

4.3.1. Açıksaray

.. .

......

. ..

......

.

.

....

.

.....

... . ...

. . . .

.

.

365

........

............................. ..........

4.1.3.4. El-Nazar Kilisesi . 4.2. Çavuşin

.

..............

.....................

4.1.3.1.2. Tokalı il . . . . . . . . .

.

....... ...

4.1.3. Müze Alanı Dışında Kalan Kiliseler 4.1.3.1. Tokalı Kilise

.

.. ...

........................ .................................

.............

4.1.2.6. Çarıklı Kilise . . ..

.

....

...

.......

.

375

...............................................................

378

..............................

.

..............

..

...

382

........................................................... . . . . . ......

384

.

....

4.4.3. Kokar Kilise . . . .

.

4.4.4. Eğritaş Kilisesi

.....

......

4.4.6. Sümbüllü Kilise

........

.

..

............

4.4.5. Yılanlı Kilise . . . . .

.

.

...

....

.

......

4.6.1. Karabaş Kilise

....

................................... . . .... ..................

.

388

........................... ........... . . . . . ..........

392

.

..............

..................... ............. . . . . . .

394

................................ . ...... . . . . . .

398

.. . . . . ................................... . . ... .....

399

..........

.......................

........

.

..

.

.

4.6.3. Geyikli (Gök) Kilise . ..

....

.

........

.....

..

................

. . . . .. . . ....... . . . . .. . . . . .

401

. . . ........................ . . ..... . . ...

401

................. . . ............. . . . ....... . .

405

.

.....................

.......

.

..

.

.

................ . . . .....................

408

...... . . ...... ........... ............. . . .... . . . . ..

409

........................

4.6.5. Tahtalı (Azize Barbara) Kilise 4. 7. Zelve Açık Hava Müzesi

..

386

. .............. . . ....... .. ... . . .

... .

.

...........................................

......

.

. . ......

........................ .......................

4.6.2. Yılanlı (Canavar) Kilise 4.6.4. Kubbeli Kilise

.

...........

.

.

..............

.............

4.5. Niğde Eski Gümüşler Manastırı . 4.6. Soğanlı Vadisi

..............

..................

. ... ..

.

378

............................ . . . .............

..

..............

......

............... ...........................

378

4.4.2. Pürenli Seki Kilisesi ..

.

..........................

......

4.4.1. Ağaçaltı Kilisesi . . . . .

.

..

..............................................................

4.3.2. Karşı Kilise (Vaftizci Yahya Kilisesi) 4.4. lhlara Vadisi . . . .

...

...............................

.

.......... . . . . . . . ............ .........................

xvii

. ...... . . ..... . . . ...

409

.

410

. ..................

TRABZON AYASOFYASI VE İ KONOGRAFİK ESERLERİ Dr. Sevcan YILDIZ ı.

Ayasofya Müzesi'nin Freskleri . .

ı.ı.

.

........

. .

.....

...

..

.....

.

Ayasofya Müzesi'nin Dış Cephe Süslemeleri

...........

.

...........

1.1.1. Güney Narteks.. ... ... .. . ................. ...... ..

.

.

.

.

..

1.1.2. Kuzey Narteks . ......... .. . ..

..

.

.

....

..

.

.

..

........

. . . ...

. ...... .. ......... .... . . .... .... ...... ..

.

.

.

.

.

.

415

.......

416

.......

416

.

..

... ..... .

.....

....

................

... . . . .

....

.

....

.

......

.

.

....

.

.... 418

....

...

1.1.3. Batı İç Narteks . ..... ...... ........ ...... . ......... ... .. ..... ...... . ......... 420 .

..

.

1.1.4. Batı Dış Narteks ... ...

.

.........

.

.

...

....

.

.

..

.

..............

1.2. Ayasofya Müzesi'nin İç Süslemeleri .

..

........

.

1.2.2. Kuzey Cephe . .. .... .

...............

...

..

..

.....

. ..

....

.

..

.

...

.

.

.. .. . .. .

....

....

..

.

.

.

..

.

. . . .. . .... ........

......

1.2.1. Doğu Cephe, Apsis ve Netler .. . . .

..

...

.

.

... . ... .

.......

...

..

.

...

.

..........

.

.......

......

429

...............

429

..

. 429

..................

.. . ...... . . .. . .. ..

...

..

.

.

.

. . ...........

1.2.3. Batı Duvarı ... .. . .. .... ...... .... ... ....... .. ... . .. ..... . ......... . .. ..

..

.

..

.

.

..

1.2.4. Kubbe Süslemeleri .... ......... .... .

.

.

..

.

.

...

.

.

.

.

..

.

.

....

433 434

.......... . . ...... ........ ... .. .... ...... 435

.....

2. Ayasofya Müzesi'nin Çan Kulesi.. ............ .

.

.

.

.

.

.

..

.

..... . .......... . . . ..... .... ...

....

..

.

..

.

.

.

... .. 438

....

.

SÜMELA (MERYEM ANA} MANASTIRI VE İKONOGRAFİK ESERLERİ Öir. Gör. Ayhan BAŞÇI 1. Sümela Adının Kökeni .......

. .. ..... .... ... . . .. .

.....

...

..

.

2. Sümela Manastırı'nın Kuruluş Efsanesi 3. Bizans Dönemi

..

.

.

.......

.

..

..

.... .

....

... .

.

......

.

.

......

. . . . .....

440

......... .. . .... . . ....... . . ... 441

........

.

.

.

.

.

.

.

..

.

.

..............................................................................................

442

4. Trabzon Komnenosları Dönemi (1204-1461) . . . . . . . . . ............. .......... ....... ........ 442 5. Osmanlı Döneminde Manastırların Genel Durumu

. .

. . . ....

. ... . . . . 443

..

..........

..

.

...

.

..

6. Manastırın Bugünü ....... ........... .... .......... . ...... .... . . . . . . . . .......... ........... ............ ... 447 7. Sümela Manastırı Freskleri

.

.....

. ..

.....

.

.

.... .....

.

.........

.........

.

.

....

.. . ... .. ..

....

.

.

..

. 448

....

..

7.1. Kaya Kilisesi Doğu Duvarı Dış Cephe Betimlemeleri . .............................. 451 7.2. Şapel Betimlemeleri .

. ....... .......... . . ........................ ... ....

.....

.

.

.

.

...

.

...

.. . . 474

....

7.3. Kuzey Kaya Betimlemeleri ... ............... .... . ...... ...... ......... .... .

...

.

.

.

..

..

.

.

.

..... 488

....

..

7.4. Kaya Kilisesi İç Cephe Kuzey Duvar Betimlemeleri . .. ... .. .... .. ....... 491 .

..

.

..

7.5. Kaya Kilisesi İç Cephe Doğu Duvar Betimlemeleri .... ...

..

..

..

.

..

7.7. Kaya Kilisesi Güney Duvar Betimlemeleri.. . .. ..... .

xvili

.

..

..

......

......

.

...

. .. . .. . ...

........

7.6. Kaya Kilisesi Tavan Betimlemeleri ... .... . .. ..... ... ..... .. . .

..

.

.

.

.

.

.

....

....

....

494

. .... 497

.....

.

. ..... .... . 500

.....

.

..

.

.

E R M ENİ K İ LİSELERİ V E G R EGORİAN İ KONO G R A F İ S İ

Dr. A. Özdal DE�IRMENCIOOW 1. Akdamar Haç Kilisesi ı. ı.

...............

.

.........

.

..

.

................. ............... .........

Akdamar Kilisesi'nin Tarihi, Mimarisi ve Dış Donanımı ... . .

1.1.1. Kuzeydoğu Cephesi.... .. .

1.1.2. Doğu Cephesi

.. .... ..

....

......

.

..

.

.

...

.

...........

.

.. .

.......................

.

.

. . . .

..............................................

. . . . . . . . ..........................

. . . . . .. 511

......

.

.

.

.

.

.

.

.........

.....

.

..

...

..

.

...

1.2. Akdamar Kilisesi'nin İç Mekan Freskleri

...

...

..

.......

... . . . . .

.

...

.

.

..

....

.

..

.......

1.2.1. Kubbe Kasnağındaki Sahneler . .. .. . . ... ..... .

....

1.2.2. Nişler ve Destekler Üzerindeki Sahneler

..

...

2. Tigran Honents Kilisesi

......

.. .. ... .. ...

...

2.1. Kubbe ve Kasnak Sahneleri 2.2. Apsis Sahneleri .. ...

....

..................

.. .

.

........

......

. . ...

.

.

. . . ...

.......

.

..

.

...

....

. ..... ...

..

.....

.....

..

.

.......

.

.......

525

..

.

...

....

.

.....

2.3. Meryem Ana'nın Hayatı İle İlgili Sahneler ... .. . .

.

..

2.4. İsa Peygamberin Hayatı İle İlgili Sahneler ........ .

2.5. Aziz Sahneleri . .

. . . . . . . . . . . . . .

.

.

.

.....................

. . . . . . . ........

.

. . . ..

....

.

.

......

.....

.........

.

.........

.

.

.

...

...

.

..

..

..

..

539

. . ......

540

..

.

.

........

.

.

..

. . . . .............. ......... ..............

.

.

.

..

.

. .. . . 549 .

.

.

.

. . 550 ..

...

..............

... ..............................

.

.

. . . 547

.

..

.........

.

552 554

.....

568

............................ ...............

568

. . . . . . . .............. ..............................................................

2.8. Melekler Korosu

...

. . . . . 548

..............

..

.

............

. . . . . . ...........

.

.

......

.

.

.

.. . .. . . 545

. . .

......

.

.. . . 537

.

.......

...

..

.

. .. .... . .. 541

. .

..

. . 536

....

.....

... . . ..... . . .. . ...

2.6. Aziz Gregorios'un Hayatı İle İ lgili Sahneler . 2.7. Haç

......

.

. ...... . .

...

520

.....

.

. 517

.........

.

.

.......

.

..

.....................

. . .

.. ..

.

.

..

.......

..........

..

..

......

1.1.5. Kuzeybatı Cephesi . .. ... ...... .. . .... . ..... .. .. ...... .. . . ..

508

..............

.. . . .. . . . .. . . .. ..

....

................................... ........................

1.1.3. Güney Cephesi 1.1.4. Batı Cephesi

....

.

2.9. Tevrat'tan Sahneler

.................................

........................................

.

.....

569

2.10. Diğer Sahneler ... .

. . . ................. .............................. .......... ..............

.

.....

569

...............

573

........... ......................... . .....

5 79

............................... . . ........ . . . . . . .. . . . . . . . . . ................ ..................................

581

.

KAYNAKÇA

............... ....

RESiM KAYNAKÇASI NOTLAR

.

.

............

.

.

. . . ................. . . . ........

.....................................

.

xix

. . . . . ...

.

.

.......................

.

G İ RİŞ Gerçeğin kendisi, çoğunlukla bil inenden çok daha ilginçtir. Hele bu konu bir din veya bu d i n i n peyga mberi ile ilgil i olu nca, olay çoğunlukla bir gizem per­ desiyle örtülü bir şekle girer. İ şte bu gizem perdesi olayın özünü gizler ve ger­ çeğin ortaya çıkmasını e ngeller. İ sa peygamberin yaşam öyküsü ve öğretileri ile ilgili old uğu gibi. İ sa peygam ber hakkında insanlığın bildikleri, bilmedikleri­ ne oran la, bir buzu lun su üzerinde kalan kısmından bile daha azdır. Bunun en temel n edeni, o dönemde yaşananların, daha sonraki din i otoritelerce fark­ lı biçimlerde aktarılmasında n kaynaklanmaktadır. Bunun bir sonucu olarak Hıristiyanlık, sanki İ sa peygamberin gerçek öğretileri gibi sunulmuş ve kabul ettirilmiştir. Oysa Hıristiyanlık d iye bilinen d in, İ sa peygamberin öğretilerini değil Ta rsuslu Aziz Pavlus'u n din anlayışına uygun olarak gelişmiş ve İsa pey­ gamberin gerçek öğretisi ile çok az bir benzerliği bulunmaktadır1• Peki, İsa peygam berin gerçek öğretisi nedir? Bu öğretiyi kimilerine açıklamış mıydı? Açıkladıysa günümüzde bu öğretinin ne olduğu bilinmekte midir? İsa peygam berin "M istik Yaşamı" ve "G izli Öğretisi" ile ilgili bu güne kadar yeterli ve güven ilir a raştırmalar yeterince yayınlanamamıştır. Az sayıdaki yayınlar içerisinde gerçeğe dokunan bölümler ise pek fazla değildir. Bu ve benzeri konuların daha iyi anlaşılabilmesi için Ezoterik (Batıni) bilgilere ihti­ yaç va rdır. Ezoterik bilgiler ile a nlatılmak istenen gizli öğreticiliktir. Diğer bir deyişle herkese açıklanmayan ve bir zamanlar sadece seçilmiş kişilere veya küçük topl ul ukla ra, çeşitli yöntem ve metotlarla aktarılan evrensel bilgilerd i r. Tü m tasavvufi (Sufi) çalışma ların özü Ezoterik bilgilere dayanır. Ve bu sırlar bir bilenin, bi lgiyi bir diğerine aktarması su retiyle, birbiri ne eklenen zinci rler hali nde kuşakta n kuşağa akta rı larak bu güne kadar ge lebilm iştir. Ezoterik bil­ gilerin en önemli ya nlarından birisi, dini kavramların içerisin deki sembolik bil­ gilerin çözü mlenebil mesinde oynadığı roldür. Bu kavramlar "Kozmik Kökenli Bilgiler" olup, köken leri kayıp kıtalar olarak bilinen Mu'nun ve Atlantis' in yük­ sek düzeyli uygarlıklarına uzanmakta d ı r2• Aynı i nsanlık ta rihinde olduğu gibi, tüm büyük di nlerin bir "Bi l i nen" bir de "Bi l i n meyen" ta rih leri va rd ır. Bu ayrım eski di lde ya ni Osmanlı tü rkçesinde "Za h i ri" ve "Batı ni" ola rak adlandırıl mıştı r. Birisi bilinen ta rih, diğeri ise az sa­ yıda kimsenin bild iği gizli ka lmış olan tarihtir3• İsa peyga mberin yaşa mı ve öğreti leri i le ilgili gizemli nokta lar bulunmaktadır. Bunların bir kısmı belki uzunca bir süre daha gizli kalacaktı r. Ancak eldeki az 1 Olgunlu, A. C. (2013). Ana Tanrıça'dan Mevlana'ya, İstanbul : Öteki Adam Yayınları, S. 148; Candan, E. (2007). İsa Peygamberin Gizli Öğretisi, İstanbul: Sınır Ötesi Yayınları, S. 13. 2 Candan, E. (200Sa). Son Üç Peygamber, İstanbul: Sınır Ötesi Yayın ları, S. 13-14. 3 Korat, G. (2005). Taş Kapıdan Taç Kapıya Kapadokya, İstanbul : İletişim Yayınları, S. 60; Candan, E. (2005a). A.g.e, S. 23.

1

:��-· "·'"'Y.f;;uu .ıs.

u a ı s ıs ı as 21 :m um

ı a ı .

: z

sayıdaki bilgiler yan yana getirildiğinde biraz sisli ve bulanık ta olsa, ortaya ol­ dukça ilginç ayrıntılar çıkmaktadır. Buna göre, şimdiye kadar bilinen ve öğre­ tilenlerin ötesinde bir şeylerin İsa peygamberin yaşamında hep var olduğunu göstermektedir. Bunlar; İsa peygamberin mistik yaşamının parçaları ve onun gizli öğretisinin bilinmeyen yönleridir. İsa peygamberin kayıp yıllan olarak bi­ linen çocukluk ve gençlik yılları hakkında, ya bilinçli olarak ya da gerçekten bilmediklerinden İncil yazarları bilgi vermemişlerdir. Onun Vaftizci Yahya ile karşılaşmasından önceki günleri nedense yok sayılır. İncillere göre İsa pey­ gamber görevi Vaftizci Yahya'dan devralmış, a rdından peygamberlik görevi ile donanmış olarak nitelikli bir doktrinle Galile'de ortaya çıkmıştır4. Gerçek durum böyle midir? Hıristiyanlığın üst kurumlarının, özellikle Vatikan'ın İsa peygamberin çocukluk ve ergenlik dönemi ile ilgili bilgilere karşı ketum suskunluğun nedeni önemli bir sorundur. Bu durumun en nitelikli açıklamalarından birisi "Sonradan oluş­ turulan senaryoya gerçeklerin uymaması" olabilir mi? Oysa İsa peygamberin çocukluk ve gençlik dönemine ait kayıtlar kayıp değildir. İsa peygam berin "ço­ cukluk ve gençlik dönemlerine" a it bilgilerin çok az bir kısmı çeşitli zorluklara rağmen, dünya ka muoyu nun bilgisine farklı ülkelerde farklı zamanlarda sunu­ labilmiştir. Büyük kısmı ise hala saklı durmaktadır. "İsa Peygamberin Mistik Yaşamı" ile ilgili aydın latıcı özellikteki önemli detayla r ise, dünya kamuoyunun bi lgisine hiçbir za man sunulmamıştır5• Bu eser hazırla nırken, o dönemde yaşa nan olayların açıklanmamış veya açık­ lanamamış yönleri kısmen gözler önüne serilmeye çalışılm ıştır. Araştırmaya kaynaklık eden dokü manların bir bölümü Ka nonik5 kaynaklarda n alınmakla birlikte, kilisen in reddettiği Apokrif& kaynaklar ve ayrıca konuya bilin meyen yönleriyle değişik yorumlar getiren kimi Ezoterik kaynaklarda n ya rarlanılmış­ tır. Yazarlar, esere yapılacak eleştirilerin, gerçeğe ve doğruya da ha fazla yönelte­ ceğinin bilincinde olarak peşin teşekkü rleri ni sunarlar.

4 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 15-59. S Candan, E. (2007). A.g.e, S. 59-60.

H I Rİ STİYA N LI K Ö N CESİ F İ LİST İ N YÖ RESİ VE YA H U D i Li K Öir. Gör. Mustafa YILDIRIM•

Musevilikten sonra ortaya çıkan diğer bir tek tanrılı din H ıristiyanlıktır. Ancak bu din i n doğup geliştiği topraklar üzerinde, kurucusunun yaşadığı bölgede (Filistin'de), çok önceden doğmuş, benimsenmiş diğer inançlar ve din ler var­ dı. Hıristiyanlıktan önce Filistin yöresinde egemen olan Musevilik a nlayışında önemli olan tüm insanlık değil, yalnızca İsrailoğulları ile onların soyundan ge­ lenler ve gelecek olanlardı6 • Tarihi boyunca komşu ülkelerin saldırılarından ve egemenliğinden kurtulama­ ya n İsra iloğulla rı ülkesi, M .Ö. VI. yüzyılda bilinen ilk saldırıya uğradı7. Babil Kralı Nebukadnezza r (M .Ö. 6 04-562) Filistin yöresine hakim oldu ve bin lerce Ya h udi'yi esir alarak sürgüne gönderdi . Kudüs yağmala ndı ve Süleyman' ın Ta­ pınağı7 yıkılarak içindeki kutsa l rölikler (Ahit Sandığı, On Emir' in üzerine yazılı olduğu iki taş levha, Haru n' u n asası vd.) ortada n kayboldu . Bu olay tarihe "Ba­ bil Sürgü nü" olara k geçti ve Pe rs kra l ı Büyük Kyros' u n Ba bil'i ele geçirmesiyle son bu ldu (M.Ö. 555-529)8 • israi loğulları ülkesi, M .Ö. iV. yüzyıl sonlarında yen i bir saldırıya uğradı. Ma­ kedonya Kralı Büyük İskender ( M .Ö. 356-323), tüm Ön Asya'yı ve Mısır' ı ege­ menliği altına a ldı. Büyük İskender, israiloğullarının dinine karşı saygısızlık yap­ madı ancak ilgi de göstermedi. Onun ölümünden sonra Helenistik dönemde8 bölgeye hakim olan Seleucus N icator ( M.Ö. 358-281)'da aynı tutumu segiledi. Filistin yöresine bir süre son ra dönemin süper gücü Romalılar hakim oldu. Ön Asya'yı egemen liği a ltı na alan Roma ordusu her ne kadar M itr� kültüne bağlı olsa da halk kendileri nden önceki Makedonya lı Büyük İskender' in ardılları gibi çoktanrılı dine bağlıydı. İşte bu dönemde tekta nrılı İsrail ina nçları ile çoktanrı l ı Roma ina nçları arasında çatışma ve a n laşmazl ık başgösterdi. Roma lılar ege­ menl ikleri a ltı nda bulunan u l usların ina nçlarına pek saygılı davra nmıyorlardı. Bu nedenle din çatışmaları, inanç a nlaşmazlıkları zama nla toplumlar arası çe­ kişmelere, küçük boyutlu savaşlara dönüşüyordu . Filistin, tarihi boyunca bu tür çatışmalar yüzünden büyük inanç ça lka ntıları geçirmiş, sürekli bir din ve



Karabük Üniversitesi, Safranbolu Meslek Yüksekokulu

6 Eyüboilu, i. Z., Gökçöl, T., Keskioğlu, O., Sözen, M., Üçok, 8., ( 1976). Dinle� Tarihi Ansiklopedi­ si, Cilt 2. İstanbul : Gelişim Yayınları, S. 241. 7 Eyüboilu, i. Z. ve diğerleri, ( 1976). A.g.e, S. 241. 8 Aydın, M. ( 2005). Hıristiyan Kaynaklara Göre Hıristiyanlık, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Ya­ yınları, S. 1-2; Kıra!, E. ve Büyükbayrak, M. (2007). Kayıp Medeniyetler, İstanbul: Carpe Diem, S. 151.

3

düşünce birliğine va ramamıştı. Son gelen egemen güç Roma, tüm yönetim kurumlarını kendi inanç düzenine göre yönetme eğilimi güttüğünden, bu tek­ tanrılı dine bağlı ülkede kendisine karşı çıkan ne varsa ezip baskı altına a lıyor, cezala ndırıp sürgüne gönderiyordu. Gerçi, bölgede bulunan Romalı yönetici­ lerin, gerektiğinde kendileri gibi düşünmeyenlere karşı toleranslı davra ndıkla­ rı da oluyordu ancak bu tutum İsrailoğulla rının eski geleneklerini sürdürme­ sine, kendi inançlarını yeterince yaşamalarına yetmiyordu. Bu yönetimin bir diğer yönü daha vardı. Egemen güç Roma, yönetimi altında bulunan insanla­ ra, kendi kültür anlayışı içerisinde, kendi inanç düzenine göre davra nıyordu. Bu nedenle Roma kültürü ile eski Mezopotamya ulusla rının kü ltürü birbiriyle bağdaşmıyor aksine çatışıyordu. Tektanrılı İbrani9 ülkesinde egemen olan kül­ türle çokta nrılı Roma kültürü arasında doldurulmaz boşlukla r, uzlaşıla maz çe­ lişkiler vardı. Roma' nın düzene, yönetime, sağlam kurumlara dayanan doğaya bağlı bir kült10 inancı va rdı. Roma için önemli olan dünya egemen liği ve düzeni idi. İnançla yönetim, birbiriyle bağlantılıydı. Roma için, başkalarına egemen olmak, buyruk salmak, yaşamın tadını çıkarmak her şeyden daha önemli idi. M .Ö. 1. yüzyıl sonunda Roma imparatorları kendilerini ta nrılaştı rmışlardı. On­ ların yaptırdıkları tapınaklarda bile her şey, tanrılarının ya nı sıra kendi adları­ nı, şanlarını korumak, yaşatmak içindi. insan Ta nrı, Ta nrı İnsa n ina ncı Mısır'ın etkisi ile son dönem Roma imparatorla rının benliğine açıkça işlemişti. Bu ne­ denle yönettikleri ülkelerin insa nlarına karşı davranışları yeri geldiğinde son derece acı masızdı. Bu katı tutum, egemen likleri a ltında bulunan toplumların ezil mesine neden oluyordu . İşte, H ı ristiya nlığın doğduğu toprakları yöneten Roma lı ların bu davran ışları zama nla inanç a lanlarına da yansımıştı. Romalı­ ların an layışı ile Filistin yöresi insan ları nın anlayışları bağdaşmadığı için, bu alanda içten içe bir çatışma başlad ı . Roma l ı lar kendi ta nrılarına inanıyor, ege­ menlikleri altındaki Museviler (Yah udiler) ise ta n rı nın ya lnız kendi uluslarının, ya ni İsrailoğullarının tan rısı olduğunu ileri sü rüyor, öteki ulusları küçük görü­ yor, aşağı lıyordu. Bu konuda Roma insanının inancı ile İsrailoğullarınınki bir anlamda bağdaşıyordu. Her iki toplu m da kendilerinden ol mayanları aşağıla­ ma eğilimi va rdı. Ancak yönetim Roma'nın elinde olduğu için ya l nız israiloğul­ larını değil, egemen likleri altı ndaki tüm toplumları eziyor, ça lıştı rıyor, köle ola­ rak kullan ıyord u. Tüm ta rihi boyunca sürgü nlerde yaşa mış, dağınıklık içinde ka lm ış, çeşitli ulusların inançları ile ka rışmış bir ortamda bulunan M useviler değil Roma nın, kendi dinlerinin bile buyruklarına; gereklerine aykırı davra na­ biliyor, din lerinin koyduğu a h lak düzenini yine kendile ri yıka biliyorla rdı. Bu tutum Filistin yöresinde bir ah lak dengesizliği, bir inanç başıboşluğu ya rat­ mıştı . Toplum alışı lagelen ah lak kurallarının dışına çıkmış, genel geçerliği olan tek bir a hlak ilkesi ka lmamıştı . Tevrat'ın yasakladığı tüm eylemler; bencil lik, yalan, zina, hırsızlık, adam öldürme, eşcinsel lik, ensest ilişkiler, dolandırıcılık, vurgun, ta lan vb. almış yürümüştü. Bu kargaşa ortamı, gününü gün etmek isteyen egemen toplumun işini kolaylaştırıyord u . Böyle bir orta mda kutsa l kitabın bildirdiği yıkım gelip çatmış gibiydi. İ nsa nları kurtaracak, bu bozuk düzene dur diyecek, yeryüzü nden ahlaksızlığı kaldıracak birisinin geleceğini,

4

yeryüzünde insanları mutluluğa kavuşturacak bir yönetimin kurulacağını, Eski Ahit (Tevrat) diye bilinen kutsal kitap çok önceden bildirmişti9•

lşay'ın gövdesinden bir filiz çıkacak ve onun köklerinden bir fidan dolacak. Rabbin ruhu, hikmet ve saiduyu ruhu, öiüt ve yüreklilik ruhu, bilgi ve Rab11 korkusu ruhu, onun üzerinde duracak. O, Rab korkusundan zevk alacak; o gözlerinin gördüiüne göre yargılamayacak; kulaklarının işittiğine göre karar vermeyecek. Zayıfları adaletle yargılayacak; yeryüzünün yoksullarına hak­ larını verecek. Benim kutsal dağım üzerinde hiç kötülük yapılmayacak; artık hiçbir zarar verilmeyecek; çünkü denizin dibi nasıl onu örten sularla dolu ise yeryüzü de Rab bilgisi ile öyle dolu olacak (Yeşaya 11, 1-9). Ya hudililerin ka rşı karşıya ka ldığı bir başka sorun ise toplumu içten bölen mezhep ayrıl ıkla rıyd ı . M . Ö. i l . yüzyıla dek Ya hudiler arasında birbi riyle çatışan mezheplerin va rlığı hiç duyulmamıştı . Ancak M.Ö. 1 . yüzyılda Ya hudi topl umu büyük bir parçalanma yaşamış, Ya hudiliğin özü ve gerçek anlamı konusunda birbirinden çok farkl ı görüşler ortaya çıkmıştı. Bu mezheplerin gelişmesin­ de Eski Ahit kita plarının ve dinsel kura l ların fa rkl ı yorumlanması nın ya nı sıra özel likle Roma yönetiminin de büyük bir rolü vard ı. O dönem in ünlü Yahudi ta rihçisi Josephus Flavi us' un kayıtlarına göre, Ya hudi topl umu içinde çok çeşitli akım lar gelişm işti. Bu fa rklı akımlardan dördü diğerlerinden daha fa zla öne plana çıkmıştı. Bunlarda n bi ri, Roma hakim iyetiyle uzlaşa n ve bu yönetimin desteği ile hakim sın ıfı oluştura rak refa h içinde yaşaya n Saddukilerin oluştur­ duğu akımdır. Bu görüş da ha çok zengin Ya hudilerin arası nda yayı lmıştı ve bir siyasi parti görüşü gibi ka bullenilmişti . Saddukiler, din kurallarını sadece Eski Ahit'in ilk beş kita bına göre belirleyip, bu kitapları sadece teknik anlamlarına göre yorumluyorlardı. Bu nedenle ölümden sonra hayat, cen net-cehen nem gibi dinin temel unsurlarını kabul etmiyorlardı. Saddukilerlerin ka rşısında ise onların bu aykırı görüşleriyle mücadele eden, Museviliğin korunması ve savu­ nulmasında büyük rol üstlenmiş ancak, kimi dini konularda onlardan ayrılan ve daha mütevazı bir yaşam sürdüren muhafazakar Ferisiler vardı . Bir diğer grup ise Roma yönetimine ve işbirlikçi Yahudilere karşı sila hlı mücadeleyi savunan Zelotlardı. Bu siyasi akımın taraftarları ta nrının hakim iyeti ne aykı­ rı oldukları nı düşündükleri önemli Roma ve Yahudi yöneticilerine karşı terör eylemleri başlatmış, suikastlerde bulunmuşlardı. Ancak kısa bir süre son ra başlattıkları isyan ha reketi ka nlı bir şekilde bastırılmıştı . Diğer bir grup ise 1947 yılında Ölü Deniz yakınlarındaki Kumran vadisi yazıtlarıyla ünlenen, kendilerini ibadet ve ahlaklı bir yaşama adayan Essenilerdi1°. Daha sonraki bölümlerde ba hsedileceği gibi, konunun bir kısım uzma nları Essenilerin, Mer­ yem Ana ve İsa peygam ber ile yakından ilgili olduklarını yönünde ortak bir görüş vardır. Bu görüşü destekleyen a raştırmacılar, Hıristiyanlığın gerçek kök­ lerinin Esseni inançlarına dayandığını ileri sürmektedirler. 9 Eyübollu, I. Z. ve dilerleri, ( 1976). A.11.e. S. 241-243; Altında!, A. (2002). Üç İsa, Ankara: Yeni Avrasya Yayınları, S. 23-34. 10 Müftüollu, 1. (2005). Prygambt'rlt'ı J'Orihi, l stanbul: Düşünce Basım Yayın, S. 203-204.

5

Çeşitli tarihi kaynaklarda ve İncil'de yer alan açıklamalara göre, İsa peygam­ ber öğretisini yaymaya çalışırken Saddukiler, Ferisiler ve Zelotlar'la mücade­ le içinde olmuştur. Sonunda bu grupların büyük çabala rıyla ceza landırılmış ve çarmıha gerilme cezasına çarptırılmıştır. Bu nedenle, bir süre sonra birer mezhep halini alan söz konusu grupların görüşleri üzerinde kı�men durmak o dönem in ka rışık ortamını anlamak açısından yararlı olacaktır.

1. Saddukiler Sosyal statü açısından en etkili durumda olanlar Saddukilerdi. Saddukiler İsa peygamberin öğretilerine tümüyle zıt dünya görüşüne sahiplerdi. Eldeki kayna klarda ayrıntılı olarak belirtilmemesine rağmen İsa peygam berin bu akıma karşı mücadele ettiği anlaşıl maktadır. Matta i ncilinde, İsa peyga mber Havarileri n i Sadduki lerlerin fiki rlerine karşı şu şekilde uyarmıştır; İsa on lara,

"Gözünüzü Açın" dedi, "Saddukilerle Ferisilerin mayasından sakının" dedi (Mat. 16; 6). Roma yönetimi ile işbirliği içinde olan ve yüksek rahipler soyundan geldiklerini iddia eden bu grup, Kudüs tapınağının düzeninden, tapınakta yürütülen sunu (kurban) törenlerinden ve bu sistemin detaylarıyla uygulan masından sorumluydular. Çok önemli bir iş olarak kabul edilen tapınak faaliyetlerini yü­ rüttükleri için başka hiçbir işle ilgilenmezler ve kendilerini yüksek sınıf olarak görürlerdi. Yaptıkları bu iş sayesinde büyük kazanç, siyasi ayrıcalık ve iti bar elde etm işlerd i . Sayıları 7-8 bini bulan bu rahiplerin görevleri ba badan oğula geçiyordu. Saddukiler, bir yandan Yahudi toplumu üzerindeki hakimiyetle­ rini sağlaya n geleneği devam ettirirlerken diğer yandan da Helen kültürüne kısmen sıcak bakmaktaydılar. öte yandan "materyalist" sayılabilecek kendilerine özgü bir inançları da vardı. Ölümle birlikte ruhun da öldüğüne, yani ölümden sonra yaşamın tümüyle yok olduğuna inanıyorlardı. Melekle­ rin, cennetin-cehennemin ve kaderin varlığını kabul etmiyor, dünya işlerinin dini inançlardan tamamen bağımsız olduğuna inanıyorlardı. Bunun temel nedeni Roma Kültü'nden etkilenmeleriydi. Bu görüşleri sayesinde dünyevi bir hayat ve iktidar hırsı onlar için son derece doğaldı. Saddukiler, uzun süre gücü ellerinde tutmuş, bu süre içerisinde diğer dini akımlarla hatta Ferisilerle bile çatışmışlardır. 70 yıl ında Yahudi Devleti'nin yıkılmasıyla birlikte bu akım ortadan kalkmıştır 11 •

2. Ferisiler Ferisiler ise Saddukilerden pek çok konuda ayrılan ve onlara karşı olan bir mezhepti. Başta Tevrat olmak üzere kutsal kitaplarla ilgilenir, halk içinde dini otorite olarak kabul edilir ve saygı görürlerdi. Saddukilerin tapınağı yönet­ melerine karşı çıkar, onların dine bakış açılarını eleştirirlerd i . Ruhun va rlığı­ na, ölümden sonraki yaşa ma, cennete ve cehenneme ina nırla rdı. Saddukiler 11 Müftüoğlu, i. (2005). A.g.e, S. 205.

6

gibi Roma yönetimi ile işbirl iği içinde değillerdi. Romalıların getirdiği kültü ve kültürü kabul etmiyorlardı. Ancak "Pax Romana" adı verilen ve Roma'nın hakim olduğu topraklarda bir barış o rtamının devamını öngören uygulamayı kabul etmişlerdi. Ferisiler Musa peygamberin öğreti lerinin yozlaştırılmasına karşı mücadele eden bir gruptu. "Sözlü Gelenek" adı altında dini korumaya ve onların gerçek kabul ettikleri öğretileri Yahudi toplumunda yeniden yaygın­ laştırmaya çalışıyorlardı. Kimi tarihçiler, İ sa peygamberin gerçek öğreti lerinin en çok Ferisilerin görüşlerine yakın olduğunu savunmuşlardır. Ancak İ ncil'de İsa peygamberin Ferisilere yönelik çeşitli uyarıları vardır. Bununla birlikte İsa peygamberin kimi Ferisilerle dost olduğu hatta onlarla birlikte yemek yediği de İ ncil'de yer almaktadır 1 2 • Ferisilerden biri lsa'yı yemeğe çağırdı. O da Fe­

risi'nin evine gidip sofraya oturdu (Luk. 7, 36). 3. Zelotlar Saddukiler ve Ferisilerden sonraki en aktif grup Zelotlardı. Çoğunluğu Ferisi kökenliydi. Ancak Roma işgaline karşı koyabilmek için söz konusu bu grubu oluşturmuşlardı. Zelotlar Roma'ya karşı silahlı mücadelenin gerekliliğine ina­ nıyorla rdı. Bu yüzden bir direniş örgütü oluşturarak gerilla taktikleriyle hem Romalılara hem de onlarla işbirliği yapan diğer Yahudilere karşı suikastler dü­ zenlemiş, hatta büyük ayaklanmalar başlatmışlardı. Zelotların diğer bir kolu, gerçekleştirdikleri bıçaklı suikastler nedeniyle Sicarii ( Hançerliler) olarak anı­ lıyorla rdı. Bu grup, yöreden sorumlu Roma Valisi Büyük Herodes döneminde fa rklı bir pol itik görüş savunarak ortaya çıkmıştır. 6 yılında, Yahudi'ye, doğ­ ruda n Roma hakimiyeti ne girip vergi konusunda yeni düzenlemeler yapıldı­ ğı nda, önderliği ni Ya hudiyeli Judas'ın yaptığı Zelotlar isya n girişiminde bulun­ muşlardı . Bu ilk ayaklanma Roma tarafı ndan kısa sü rede bastırılmış ve büyük kısmı katledilmiş ancak geride kala nlar direnişlerine deva m etmişlerdir. Bu direniş da ha son ra silahlı mücadele şekline bürünerek 1 . Yahudi ayaklanma­ sıyla (66-70) sonuçlan mış ve Masada Ka lesi'nde ya pılan katliamla bu akım ta­ mamen son bulmuştur. İsa peyga mber döneminde, Mesih'i bekleyen bu tür fa nati k akımlar ortaya çıkmıştır. Romalıla r bu hareketlere ka rşı ciddi tedbirler al makta gecikmemiş, her türlü baskı ve kontrolü artırmışlardır. Halkı kışkırta­ cak her türlü ha rekete sert ve acımasızca davra nmışlardır. Daha son ra Ya hu­ diler, Roma lı ların bu hassasiyetini İsa peyga mberin yargılan ması ve ma hkum edilmesi için kullanmışlardır13 • İsa peyga mberin öğretisinde savaşın ve zorbalığın yeri olmadığı nı Matta İncil'i şöyle açıklar: O zaman lsa ona, "Kıhcmı yerine koy" dedi. "Kllıç çekenler kı­

hçla ölecektir" dedi (Mat. 26; 52).

12 Müftüoğlu, i. (2005). A.g.e, S. 206. 13 Müftüoğlu, i. (2005). A.g.e, S. 206-207.

7

4. Esseniler Essen i ler, tari hçilerin üzerinde şüphe ile durdu kları bir topluluktur. Nereden ve ne zaman geldikleri, nasıl yaşad ıkları, ataların ı n kimler olduğu, tari hin ye­ te rince açıklayamad ığı bir topluluktur. Bu toplu luğu gizemli yapan temel ne­ den, şüphesiz onlar hakkındaki bilgilerin yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Bu topluluk hakkındaki tarihi sayılabi lecek belgeler, 1947 yılında Ölü Deniz' i n kuzeybatısı nda b i r mağarada bulunan ve "Ölü Den iz Yazmaları" olarak da ni­ telendirilen Kumran Vadisi yazıtlarıdır. Bulunan yazıtların e n eskisinin M .Ö. 200, en yenisinin ise 68 yılına ait olduğu tespit edilmiştir. Bu yazıtlardan Esse­ n ilerin Batıni (d ışarıya sır vermeyen ) bi lge bir topluluk old uğu anlaşılmaktad ır. Ayrıca, Essenilerin dini inançları hakkında bir takım bi lgi lere de ulaşılmıştır. Ancak Esseniler gibi bilge bir toplumun d iğer yazıtlarının nerede old uğu bilin­ memekte, bu yazıtları n ileride ortaya çı kması bölge tari h i n i n seyri n i değişti­ recek n iteliktedir. Esseniler adı verilen bu gizemli topluluk sanki bulutlarla kapl ı gize m l i bir ta­ rihin içinden gel miş, yine bu gizemli tarihin içerisinde kısa süre var olduktan sonra kaybolup gitmişlerdir. Kısa fakat göz ardı edilemez bir süreç içerisin­ de varlığın ı sürdüren binlerce insandan oluşan bu topluluk, din sel m ü cade­ le sahnesinde yer ald ıktan sonra öylesine ani ve çok az bir iz bırakarak yok olmuşlard ı r ki tarihçilerin Essenile re ait bu labildikleri kayıtlar parmakla sayı labi lecek kadar azdı r14• Esseniler, ilk üç grubun aksine Kud üs'te ya da d iğer şeh i r veya kasabalarda değil, Ü rdün Vad isi'nin ıssız bölgelerinde yaşıyorlardı. Diğer üç gruba göre Musa peygamberin öğretilerinin özüne gönülden bağlı, bati n i yön leri son derece güçl üyd ü. O dönemde çok yaygın olan Mesih inancı on larda da ha­ kimdi. Mesih'in yakında geleceği ne, İsrailoğu lları içindeki sapma ve ayrılıkları düzelteceğine, ülkeyi işgalden ku rtaracağına i nan ıyorlard ı . Helen kültürüne ve Roma yönetimine tamamen karşı olan bu grup, M usa peygamberin gerçek öğretilerini en mükemmel şekilde uygulamaya çal ışıyorlard ı . Vaat edilen Me­ sih gelinceye kadar kendileri n i dış dü nyadan soyutlayıp, ibadete adamışlardı. Kumran Vad isi'ndeki mağaralarda zamanların ı n çoğu n u d i n i metinler üzerin­ de çalışarak ve ibadet ederek geçiriyorlard ı . Esse n iler, kendileri n i "lşığın Ço­ cukları" olarak n itelend i rmekte ve "Karanlığın Çocuklarıyla" yapılacak savaşa hazı rlamaktayd ılar. Benzer terimlerin incillerde de bulun ması Essen ilerin, İsa peygam be r ile yakı ndan ilgili oldu kları yön ü nde yaygı n bir kanaati destekler niteliktedir. Bu düşü nceyi paylaşan kimi araştırmacı lar, gerçek H ı ristiyanl ığın kökenlerinin Essenilere dayandığı n ı iddia etmektedirler 15•

14 Chaney, R. ( 1996). Antik Çağdan Günümüze Esseniler ve Sırları, (Çev. ve Madde Yayınları, S. 1 1; Candan, E. (2005a). A.g.e, S. 105-106. 15 Müftüoğlu, i. (2005 ). A.g.e, S. 207-208.

8

O.

Aras), lstanbul: Ruh

Bir zamanlar karanlıktınız, ama şimdi Rab'de ışıksınız. lşılın çocukları olarak yaşayan. Çünkü ışılın meyvesi her iyilikte, dolrulukta ve gerçekte görülür (Ef. 5; 8). Essen i topluluğunun Samuel peygamber tarafı ndan organ ize edi lmiş gizli bir toplu luğun deva mı olduğu yönünde görüşler de bulunmaktadır. Esseni top­ lul uğu, Sa muel peyga mber ta rafından orga nize edilmiş olan peygamberler cem iyeti nin İsa peyga mber za manına kadar ulaşmış olan son ka lıntısı olabi­ leceği gi bi, Roma'nın bölge va l i lerinin zorba tutumu ile birleşen aç gözlü ve uşa k zihn iyetl i Ya hud i ruhban ta kımının kıskançlığı sonucu inzivaya çekilmeyi ve sü kuta gömül meyi tercih etm iş i nsanlar da olabilirler 16• İ lgili bir d iğer görüş ise; Esseni lerin a ri ırka mensup Mısırlılar olabi leceğidir. Klasik ta rih b i l i m i nasıl ki, başta Sümerliler olmak üzere d iğer kimi toplum­ ların gelişmiş bir uyga rlık olarak ta rih sa hnesine çıkışlarını açıklaya mıyor­ sa, Anti k Mısır sırları çözülemediği içi n Esseni toplumu da çözü lememiş ve açıkla namamıştır 17• Esseniler ha kkında bi lgi sa hibi olunabilecek kayna kların başında Ezoterik kay­ naklar gelmektedir.

4.1. Ezoterizme Göre Esseniler ve isa Peygamber İsa peyga mberin Esseni ra hiplerinden eğitim aldığını ve Esseni sırlarının bil­ geliğini, öğreti lerini yayarken kullandığını ileri süren görüşler bulunmaktadır. Hatta İsa peyga mberin, Essenilerin a rasında dünyaya geldiğini ve Meryem Ana'nın ve nişanl ısı N asıralı Yusuf'un Esseni rahibi olduğunu savunan görüş­ ler mevcuttur. İsa peygam ber, Nasıra'da doğmuştur. Onun çocukluğunun Galile' nin kuytu bir köşesinde geçmiş olması muhtemeldir. Bununla ilintili olarak, Hıristiyanlığın sırlarının en büyüğü de orada gerçekleşmiş yani Mesih ruhu orada filizlenmiş olmalıdır. İsa peygam ber, Mara ngoz Yusuf un nişanlısı olan Myriam, Marie veya Meryem d iye adla ndırılan ve Essenilere bağlı soylu bir aileye ait bulunan Gali leli bir kadının oğludur 1 8 • Hiçbir şeyin sebep-sonuç zincirinden ayrı olmadığı ve her olayın bazen gö­ rünen, bazen de görünmeyen nedenlerle birbirine bağlı olduğu evrende, hiç kuskusuz ki İsa peyga mberin Esseni soyundan gelen bir ailenin kızından doğ­ muş olabileceği m ü mkündür ve bu olay boş ve anla msız bir tesadüf değildir 19• Helios M a bedi' nin12 rahipleri, bir gün Joachim ile karısı Anna'ya bebeklerinin olması için uygun zamanın geldiği kehanetinde bulunurla r. Kehanete göre do16 Schure, E. ( 1999). İnsanlığı Aydınlatan Büyük İnisiyeler, (Çev. Y. Keskin), İstanbul: Ruh ve Madde Yayıncılık, S. 485. 17 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 103. 18 Schure, E. ( 1999). A.g.e, S. 475. 19 Candan, E. (2005a). A.g.e, S. 103.

9

ğacak olan bebek kız olacaktı ve "İlahi Yola Adanmışl a ra" özgü alametler gös­ terecekti. Joachim de bu alametler gerçekleşirse çocuğu ilahi yola adamaya söz verir 20• Meryem'in efsanevi öyküsü gibi İsa peygamberin peygamberlik görevinin, onun doğmasından önce belirlenmiş olduğu görüşü mevcuttur. Benzer olgu­ lara Tevrat'ta, birçok kahramanla ve peygamberle ilgili olarak pek sık rastlan­ maktadır. Ebeveynleri tarafından tanrıya adanmış olan bu çocukla r Nezir ( Na­ zarien) diye adlandırılmaktadır. Bu açıdan ele alındığında Simson ile Samuel'e ait öyküler dikkat çekicidir. Bir melek Simson'un annesine hamile kalacağını, bir oğul doğuracağını ve bu çocuğun başına ustura değmemesi gerektiğini çünkü çocuğun bir Nezir olduğunu bildirmiştir 21;

Rabbin meleği kadma görünerek, "Kısır olduiun, çocuk doiuramadıim hal­ de gebe kahp bir oğul doiuracaksm" dedi. "Bundan böyle şarap içmemeye dikkat et, murdar bir şey yeme. Çünkü gebe kahp bir oiul doğuracaksın. Onun başına ustura değmeyecek. Çünkü o daha ana rahmindeyken Tanrı'ya adanmış olacak. lsrail'i Filistinlilerin elinden kurtarmaya başlayacak olan odur (Hakimler 13; 13-14). Samuel'in annesi de tan rıdan bizzat bir oğul istemişti :

Elkana'mn karısı Hanna k1S1rdı. Ve bir adak adayıp dedi: Ey orduların Rabbi, eğer gerçekten kendi cariyenin düşkünlüğüne bakarsan ve beni hatularsan ve cariyeni unutmazsan ve cariyene bir erkek çocuk verirsen, hayatmm bü­ tün günlerince onu Rabbe vereceiim ve başma ustura değmeyecektir. Ve El­ kana karısı Hanna'yı bildi ve Rab onu hatlrladı ve vaki oldu ki, günler tamam olunca Hanna gebe kahp bir oğul doğurdu. Hanna onu Rabden diledim, di­ yerek adını Samuel koydu (1. Samuel 1; 11). Tevrat'a özgü bu alıntılar bölgedeki sürekli ve canlı Ezoterik geleneği daha ka psamlı anlama imkanı sunmakta ve Hıristiyan efsanelerinin daha kolay an laşılıp kavranmasını mümkün kılmaktadır. Elkana'nın, fizik bedenli varlık olarak Samuel'in dünyasal babası olduğu a nlaşılmaktadır. Ancak yukarıdaki cümlelerden ruhsal varlık olarak onun semavi babasının tanrı olduğu a nla­ mı çıkmaktadır. Yahudi tektanrıcılığının simgesel ifadesi, bu n oktada ruhun ezelden beri sürüp gelen mevcudiyetine ilişkin bir doktrini dile getirmektedir. İnisiye ana üstün bir ruha, gelip rahmine bağlansın ve bu sayede dünyaya pey­ gamber olarak gözlerini açsın diye davetiye çıkarmaktadır. Yahudilerce özenle gizlenmiş ve resmi dinde sözü bile edilmemiş olan bu doktrin, i nisiyelere özgü gizli sırların bir bölümünü oluşturmaktaydı. Bu doktrin, kendin i peygam ber­ lerde göstermekteydi. N itekim Yeremya bunu şu terimlerle ifade etmişti 22:

20 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 39. 21 Schure, E. ( 1999). A.g.e, S. 475. 22 Schure, E. ( 1999). A.g.e, S. 476.

10

Ve bana Rabbin şu sözü geldi: Ana karmnda sana şekil vermeden önce seni tanıdım ve sen doğmadan önce seni takdis ettim; seni milletlere peygamber ettim (Yeramya 1; 5). İsa peyga mber de Ferisilere benzer bir şeyi söylemişti : Size doğrusunu söyle­ yeyim, lbrahim doğmadan önce ben bvardım (Yu. 8; 58). İsa peyga mberin doğumu dört incilden ikisinde (Matta ve luka İncilleri) an­ latılır. Bu iki incilin başlangıç kısmında İ sa peygamberin doğumu yer alır. Do­ ğumu an latan her iki incil de aynen Kur'an-ı Kerim'de anlatıldığı gibi bakire Meryem'in mucizevi bir şekilde (aracı bir erkek olmaksızın) İsa peygambere hamile ka lıp, onu babasız dünyaya getirmesiyle başlar. İsa peygamberin yaşa­ mını ve öğretilerini daha iyi anlayabilmek için gizemli Esseni tarikatını Ezoterik bakış açısıyla incelemek gerekir. Mısır Firavun u 111. Thothmes'in torunlarından Akhnaton tarafından M .Ö. XIV. yüzyılda Heliopolis'te13 dini bir merkez kuru lmuştur. Bu merkez başlayacak olan yeni bir dönemin ilk çalışmalarının yapılmasına yönelik olarak oluşturul­ muştu . Amaçları M usa peygam ber ile başlayacak olan dinsel sürece katkıda bulunmaktı . i nsanlığın a şağıya iniş sürecinde insanlara a ktarılaca k olan ilahi bilgiler artık eskisi gibi olmayacak çok daha farklı görünüme büründürüle­ cekti. Bu semavi bir kara rdı ve bir eli gökte bir eli ise yerde bulunan Mısırlı i nisiyelere bu göksel plana eşlik etmek ve birlikte hareket etmek düşmektey­ di. Bu nedenle Heliopolis'te Akhnaton döneminde geleneksel Mısır inisiyas­ yonundan daha fa rklı büyük bir merkez kurulmuştu. N itekim Akhnaton Batı dü nyasında Mısır'a özgü i nisiyetik bilgileri ilk kez farklı bir üslupla insanlara sunan firavun olara k tan ınmasının ve günümüz Musevilik ve Hıristiyanlık din­ lerinde de ku llanıla n kimi doktri nlerin birçoğunun temelleri ni ata n kişi olarak ka bul edilmesi n i n ardında yatan gerçek budur. Akh naton yeni oluşturmaya başladığı öğretiyi ilk kez şu cümleyle tanıtmıştı : "Evrende çok sayıda tann yoktur, sürekli yaşayan ve yalmz başma var olan tek ve bir hakiki tann bulun­ maktadtr'� İşte bu nedenle asıl adı iV. Amen hotep olan Akhnaton, monoteist (Tek Tanrılı) bir dinin temelleri ni atmış olan kişi olarak tanınır. Bu konuyla il­ gili kimi görüşlere göre, M ısırlı rah iplerce Hel iopolis'te oluştu rulan bu büyük merkezin üyeleri kendilerini d iğer Mısırlı rah iplerden ayırmak için "Esseni­ ler" ismini kullan mışlard ı . B u isim daha sonrada n Mısır d ışında oluşturulan merkezlerdeki kardeşler tarafından da kullanıl maya başla nmıştır. Essenilerin öncelikli a maçları, d ünya üzerinde görev alaca k kozmik va rlıkları kollamak ve yetişti rmekti . Carmel'deki büyük İ nisiyetik mabetlerinin "Peyga mberler Oku­ lu" olara k a n ılmasının temel nedeni budur23 • Varlıkları, peygam berin geçeceği yolu hazırlamaya adanan ve sayıları binleri bulan bu gizemli topluluğa d ışarıdan kimse alınmazdı. Sadece kendilerinden

23 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 104-106.

11

oluşan ve sayıları kısıtlı gizli bir topluluktu. Ya ni daha önceleri M ısır'da olduğu gibi çevre ülkelerden gelenleri ma betlerine eğitmek üzere ka bul etmezlerdi. Dışa rıya ta mamen kapalıydılar. Kendi içlerinden ta ri kata girmek isteye n ler ise büyük elemelerden geçiril irdi. Üye olabilmek için önce bir yıllık deneme sü­ recinden geçme zoru nlu luğu va rd ı . Bu süre içinde adayın sa mim iyeti ve da­ yanıklılığı ölçülür ve adaya önemli sırlar açıklanmazd ı. Hatta topluluğun d iğer üyeleriyle konuşmasına bile izin veri lmezdi. Bu sadece adayın gözlenmesi i le geçen bir hazırlık dönemiydi. Adaydan kendisine gösterilen kurallara kesin itaat etmesi beklenirdi. Bir yıl son unda aday iki yıl sürecek ve sadece egoist her türlü duygu ve dü­ şü nceden arınma ça l ışmalarına katı lacağı bir üst aşamaya geçirilirdi. Ancak bu süre içi nde yine ta rikatı n sırla rı kendisinden gizli tutu lurdu. Üye olmak is­ teyen aday iki yıl daha beklemek zoru ndayd ı . Eğer aday bu deneme süresinde Essen ilerin benimsediği katı disiplinlere uygun şekilde yaşamayı başa rırsa, bir Esseninin gizli gücünün ya da başka bir değişle yaşa mın gözle görü lme­ yen enerjilerinin kullanımını gerektiren hayatını sürdürebilecek biri olduğuna kara r verilirdi. Mabedin benimsediği belirli d isiplin lere uygun şekilde yaşa­ yamayacağı a nlaşılanlar, bu süre sonunda ayıklanırdı. Çeşitli sınavlardan ve denemelerden başa rıyla geçen ler a rasından seçilenler, üç yılın sonu nda Esse­ nilerin gizli sırlar öğretisini öğrenmeye, düzenlenen bir törenle kabul edil irler­ di. Öğretiye hak kazananlar, kabul töreninde öğretin i n gerekti rdiği görevleri ha kkıyla yerine getireceğine ve "Strlan" hangi nedenle olursa olsun h iç bir su rette açıkla mayacağına dair, yaşa m ı üze rine ye min ederlerd i . Tören toplu ha lde ye nilen ye mekle sona ererdi. Esseni Rahibi olabilmek için önlerinde uza nan yolda yürü meye hak kaza nanla r; "Ruhun ezelden beri var olduğu ve bu varlığmı ebedi olarak sürdüreceği" temeline daya na n sırları öğrenmeye başlardı24• Diğer İ n isiyeti k ça lışmalarda old uğu gibi Essenilerde de "G izli Öğreticil ik" bir­ birini ta kip eden üç aşamada gerçekleştirilmekteyd i .

Küçük Sırlar: Özel eğiti min başlamasıyla birlikte, adayla r teorik v e pratik ça­ l ışmala rdan geçirilirdi. İ l k hedef adayı egosundan kurta rmaktı . Çünkü kendi iç denetimini başka türlü sağlayabilmesi mümkün değildi. Aday bir yandan yen i bilgiler öğrenirke n, b i r yandan da adına "Kendini Bilmek" denilen, çok titiz bir eğitimden geçirilird i . Bunla r çeşitli pratiklerle adaya uygulatılırd ı . Öncelikle adaya egosunun ve çeşitli zaaflarının esiri olduğu fa rk ettirilir daha sonra bu esa retten kurtu lması için zorlu eğitime tabi tutulurd u . Ya ni adaya ruh u n u n öncelikle bedeninde hapiste olduğu fark ettirilir sonra da ru h u n u bu hapisten kurtarma i htiyacı h issettirilirdi. Tüm bunların tek bir a macı vardı: Kendini her yönüyle tammak. Tanıdıkta n sonra değişmesi gereken taraflarını törpülemek­ ti . Bu aşama in isiyasyonun en uzu n süren aşamas ı n ı ol uştururdu. "Kendini 24 Chaney,

R.

(1996). A.g.e, S. 36-37; Candan, E. (200Sa). A.g.e, S. 107- 108.

12

Bilmeyen Rabbini Bilemez" sözü tüm i nisiyasyonun temel yasa ve prensiple­ rinden bi risiyd i25• Aday, bu bi lgileri alırken bir taraftan da kendini saflaştı rmaya ça lışırdı. Bu şe­ kilde aday daha son ra karşılaşacağı sırlara kendisini hazırlardı. Buna "arınma" çal ışmaları adı verilirdi. Küçü k sırlar aşa masının sonlarına doğru adaylar zorlu sınavlara tabi tutu lu rla rdı. Sınavla rdan başarıyla geçemeyenler bir sonraki sır­ lar aşamasından elenirlerdi. ''Ateş': "Su': "Şehvet': "Yemek': "Nefis" adı veri­ len bu aşa malar en büyük engellerdi. Bu engelleri aşan az sayıdaki aday bir üst aşa maya geçme başarısını elde ederdi26•

Büyük Sırlar: i nsanların kimi gerçeklerle karşı laşabi lme leri ancak kendi içle­ rindeki gerçe kleri keşfedebilmele riyle mümkün ola bileceği için in isiyasyonun bu safhasında adayların bazı gerçe klerle yüz yüze gelmesi gerekiyord u. He­ def, adayla rın öncelikle kendi gerçeklerini keşfetmesiydi. Yani kaybetmiş ol­ duğu kendisin i, bu d ü nyada şuurlu olara k tekra r yakalamaya çal ışmasıydı. Bu aşamada; onlar, a rtı k içlerinde bulunan "tanrısal gücün" ortaya çıkması için teorik olara k edindikleri bilgilerin anlamını, derin bir şekilde h issetmeye baş­ layacakları bir aşa ma n ı n eşiğine varırlardı. Tü m bağlarda n kurtuluncaya yani, içlerindeki gücü ortaya çıka rtıncaya kadar rah iplerin kontrolü altında çalışma­ lara deva m ederlerd i . B u aşamada uygulanan yöntemler a rasında "oruç'' ve "zikir" önemli bir yer tutardı. Oruç, sadece aç ka lma ta rzında değil; aç kalarak beden lerine h ü kmetmeyi öğrenmeyi de içerirdi diğer ya ndan adaylar zihi nsel tuttukları oruçla da olu msuz d uygu ve d üşüncelerden arınırlardı. Bu aşamada ya pılan ça lışmaların en önemlileri nden birisi de yoğu nlaşma çalışmalarıydı. Bu ça lışmayla adaylar düşü ncelerini belirli bir süre, belirli bir noktada yoğun­ laştıra bilme yetene kleri ni geliştirirlerdi. İ n isiyasyonun bu aşamasında ya pılan yoğu n laşma ça lışmaları adayların eğitim lerinin çok önemli bir parçasını oluş­ tururdu. Çünkü birçok a ksiyonu d üşü nce güçlerini kullanarak gerçekleştirme­ nin yöntemlerini öğrenirlerd i . Bu maj i k bir uygulama ve ça lışma metoduydu 27• Hedeflenen a maca u laşılıncaya kadar yapılan bu ça lışmalar, inisiyasyonun ne olduğunu bilmeyen insanlar için olağa n üstü bir insa nın ortaya ç ıkmasını sağlı­ yordu. Bu aşamada "altmcı hisleri" gelişen adaylar başkalarının düşüncelerini okuyabiliyorlardı. Zamanla d uyular dışı a lgılamala rı gelişip, sezgileri a rtardı. Manyetik güçleri n i kullan maya başladıkla rı için kimi hasta lıkları, ellerindeki bu gücü belli bir noktaya yoğun laşara k tedavi edebilirlerdi. Bu aşamanın sonları­ na doğru, aday beşeri vasfından çıka ra k ''Aşkm İnsan" h üviyetini kaza nmaya başlardı. Her haliyle normal i nsan la rdan çok farklı özell iklere sahip olmaya başlar ve diğer insanların hayal bile edemeyeceği sırlara, bilgilere sa hip olurdu. Böylece o, sif/ar ö ğretisinin bir üyesi olurdu28• 25 Candan, E. ( 2005b). Gizli Sırlar Öğretisi, İstanbu l : Sınır Ötesi Yayınları, S. 45-47. 26 Candan, E. ( 2005b). A.g.e, S. 48. 27 Candan, E. (2005b). A.g.e, S. 49. 28 Candan, E. (2005b). A.g.e, S. 50-51.

13

Gerçek Sırlar: Bu aydınlanma ve şuurlanma aşamasın ı çeşitli gelenek ve kül­ türler farklı isimlerle a nlatmışlardır. Nirvana'ya ulaşmak, İ nsan-ı Kamil merte­ besine varmak gibi... Tan rı ile birleşmek, bütünleşmek olara k söz edilen olay, bu konuyla bağlantılıdır. İslami inanç sistemi (tasavvuf) içinde bulunan tan rı ile birleşme deyimi, insanın tanrıyla yüz yüze gelip karşı karşıya oturma la rı a nlamında elbette değildir. Tan rı ile birleşmek, bütü n ü n bir pa rçası olduğunu ve insanın bu bütünün varlığının bilgisine, bilincine va rması demekti r. Burada sözü ed ilen "bütün" evrensel varlığı ifade etmektedir. "Bütünsel Varllk" a n la­ mı ndadır. Bu in isiyetik bilgi, semavi d i nlerde perdelenerek a nlatılmış, "Tanf/11 ya da "Yaratan " ifadesi ku llanılmıştır. Son aşamada in isiye adayı artık aldıkla r ı n ı a kta rabilecek bir düzeye ulaşmıştı r. İn isiyasyonun son aşamalarına doğru in isiyede çok büyük değişiklikler mey­ dana gelirdi. Kalfal ıkta n usta olma evresine geçtiğinden özel b i r h ücrede ken­ disinden yerine geti rilmesi istenilen ça lışmala rı yapardı. Bu ça lışmaların içeri­ sinde astral seya hat 1 4 ve duru görü gibi parapsişi k15 ça lışmala r da va rdı. Fakat üstadın beklemekte olduğu en önemli nokta, öğrencisinin gerçek bir ilhama sa hip olup olmad ığıyd ı . Zira bilinç ve bilinçaltı kontrol a ltı nda tutu l u rdu. Ve gerçekten sağlam bir ilham ortaya çıktığında, üst boyutla bir bağlantı ku rdu­ ğu an da, öğrencide daha büyük bir değişiklik meydana gelir ve bu değişiklik üstat ta raf mdan fa rk ed ilirdi. O artık kendi aya kları üzerinde yü rüyebilecek bir hale gelmiş demekti. Bundan böyle a rtı k semavi inisiyatöre bağlanmış, "Yerin ve Göğün Oğul/art" denilen bir grubun üyesi, evrendeki ve evrenle ( bütün le) ke ndi arası ndaki irtibatın fa rkında olu rdu. O artık fa rkındalığı olan, uya nmış bir kişi, iki sonsuz a rasında deva m etmekte olan uzun zincirin bir parçası, kendi içindeki pota nsiyelinde gizli olara k bulunan asıl öz varlığıyla buluşurd u . Sonsuz spritüel etki a rtık ondan d a geçmeye başlardı ve bu etkiyi başkalarına aktaraca k hale gelirdi29• i nsa n va rlığı nın ve varoluşun sırlarının, öğretildiği ma betlerde eğitilen tarikat üyeleri geçtikleri a rınma ve sadeleşme çalışmala rı nın sonucunda, ruhsal güçlerinden sınırsızca yara rlanabilmenin imkanına ulaşabilmekteydi ler. Esseni ta rikatı üyelerinin "gizli bir güce" sa h i p oldukları ile i lgili ina ncın oluş­ masının gerçek nedeni belki de bu olmalıdır. Geçtikleri eğitim i n sonucunda iradeleri ve yoğunlaşmaları i le fizik bedenleri üzerinde önemli bir kontrol sağlayabiliyorlardı. Bunun en canlı örnekleri, Romal ıların eline düşen Esse­ ni Rahipleri'n in sergiled ikleri davra nış biçimlerinde görül müştü r. Romalıların kendilerine yaptıkları inanılmaz fiziksel işkencelere acı h issetmeden ve gü­ lümseyerek katlana bildi kleri hatta en ıstıraplı işkenceler karşısında bile işken­ cecilerle alay edebildikleri ileri sürülmüştür30•

29 Candan, E. (2005b). A.g.e, S. 52. 30 Chaney, R . ( 1996). A.g.e, S. 34; Candan, E. (2005a). A.g.e, S. 108.

14

Sadece sebze ve meyve ile beslenen Essen iler bedenlerini alkali halde tutarak 100-120 yıl gibi günümüz insa n ı na ora n la uzu nca bir süre yaşayabil mektey­ diler. Bu özel likleri sadece sebze ve meyve ile beslenmelerinden değil, fizik beden lerine "ruhsal güçleri" ile hakim olmalarından kaynaklanmaktayd ı3 1 •

Bu arada öğrencileri O'na, "Rabbi, yemek ye l" diye rica ediyorlardı. Ama lsa, "Benim, sizin bilmediğiniz bir yiyeceğim var" dedi. Öğrenciler birbirle­ rine, "Aca ba biri O'na yiyecek mi getirdi?" diye sordular (Yu. 4; 31-33). lsa onlara şu karşılığı verdi: "İnsan yalnız ekmekle yaşamaz, Tanrı'nın ağzından çıkan her sözle yaşar" d iye cevap verdi ( Luk. 4; 3-4). İsa peygam ber, bu sözleriyle kişiyi ayakta tuta n besinlerin yal nızca fiziksel ol­ madığını a nlatmaya çalışıyord u . G ü n ü mü zde, yiyecek ya da suya i htiyaç duy­ madan, tüm besin i n i atmosferden ala ra k yaşa mını sürdüren çeşitli bitkilerin varlığı, b u n u n mü mkün ola bileceğini göstermekted ir32• Esseniler şüphesiz bu gözle görül meye n yiyecekte n ve bunu kozmosda n alma yöntemi nden haberdardılar. G ü n ü m ü z m isti kleri, İsa peygam berin sözü nü ettiği yiyeceği n bu old uğu na i n a n m a ktad ırlar. Essenilerin acıyı yen melerini sağlaya n üstün irade, görü lmeye n enerj i lerle gerektiği şekilde oranlanarak yön lendirildiğinde, yaşa m ve rici özelli kler kazan maları n ı sağl ıyordu33• Fiziki bedenlerine ne kadar hakimlerse, duygu ve düşü ncelerine de o den­ li hakim özellikleri vard ı . Ke ndi le riyle ilgili an latılar; son derece nazik, kibar, sessiz ve a h laki bakımdan çok üstün bir seviyede oldukları konusu nda birleş­ mişti r. Kardeşlik bağla rıyla birbirlerine bağlı olan Esseniler, paylaşıma dayalı bir yaşam h ü k ü m sürmekteydiler. Sakin, yumuşa k a nca k ciddi görünüşlü bu i nsa nlar, huzur ve barış içinde "bilgece yaşama sanatJ"nı iyi biliyorlardı. Dü­ şünce enerj ilerini belirli bir noktaya toplayara k gerçekleştirdikleri majik ça­ lışmaların ı n ya nı sıra, şifacılıkta da büyük yetenekleri va rdı. Şifacıl ı k alan ında sergiledikleri inanılmaz başa rılar neden iyle yörede "tabipler" olara k da isim­ lendiri lmişlerd i 34. Esse niler şifacılık sanatında üç ana i l keye bağlı ka l mışlardı. Her şifacı ka rşılaş­ tığı d u ruma göre uygun yöntem ve tek ni kler kullan ırdı. Öncelikle, ilahi gücün insa nlığın maru z kaldığı hastalıklara ka rşı bir panzehir olara k kendisini bitkiler aleminde ortaya koyduğuna ve herhangi bir bitkinin ya da ağacın köklerinde, yapra klarında bulunduğuna inan ırlard ı . Bir diğer şifa yöntemi ise; şifa taşları, türlü kaya ve sertleşmiş toprak parçalarının kullanımını içerirdi. Şifacılığın bu yüzü m uhte melen ma nyetik özell i k taşıyan, m ıknatıs taşı benzeri taşların keşfiyle birl i kte ortaya çıkmıştı r. B u tür taşla rın bu tedavi şeklinde ustalaş­ mış birisin i n hakim iyeti altında, manyetik alanları etkileme gücü daha sonraki 31 Chaney, R. (1996). A.g.e, S. 34. 32 Chaney, R. ( 1996). A.g.e, S. 35. 33 Chaney, R. ( 1996). A.g.e, S. 35-36. 34 Candan, E. (2005a). A.g.e, S. 108-109.

5 1 __

_ _

_ _

dönemde herkesçe bilinir hale gelmişti r. Esseniler ayrıca doğa l kaynaklardan çeşitli merhemler üretirlerd i35• İsa peygamberin kör adama i laç ola rak verd iği kil ve tükürük büyük ihtima lle bu doğa l kaynaklarla bağlantı l ı olma lıdır.

Bu sözleri söyledikten sonra yere tükürdü, tükürükle çamur yaptı ve çamuru adamın gözlerine sürdü (Yu. 9; 6). Essenilerin son derece usta oldukları üçüncü şifa yöntemi de etrafları n ı çevreleyen görü lmez alemlere a i t tedavi edici güçlerin kulla n ı m ına dayanmaktayd ı . Sayısız deneyim ve yıllar süren uygu lamalar sonucu bu üst alem lere ait şifa güçlerin i kullan mada eşsiz bir usta l ı k kaza n m ışlard ı . Kendilerindeki ma nyetik enerj i leri ka rş ısındaki hasta lara aktara ra k uygu ladık­ ları bu yöntem, şifacılıklarının teme lini oluştururdu . İsa peyga mberin mucize­ leri arasında benzer temalar bulunmaktadır.

Cinler isa'ya, "Bizi kovacaksan, şu domuz sü rüsüne gönder" diye yalvardılar. İsa onlara, "Gidin" dedi. Cinler de adamlardan çıkıp domuzların içine girdi­ ler (Mat. 8; 30-31). 4.2. Essenilerin İlahi Kelam Doktrini Essen iler, Orfi k16 ve Pisagorcu17 doktri n i n temel kon usu olan ru h u n eze lden beri va r old uğu ve va rlığı n ı n sonsuza dek sürdüreceği a n layışını ben i msemek­ te ve öğretmekteyd iler. Esseni lere göre; Astra l beden (ru h-ca n ) aşağılara i n i p, doğa l bir cazi beye ka pılarak bedene girer ve beden içerisinde bir hapis hayatı yaşar. Beden ile olan bağla rını kopardığı a nda sevi nçle gel m iş olduğu göksel aleme geri döner. Essen iler, gizli sırlar öğretisinin temelini oluştura n bu a nla­ yışı "İ lahi Kelam Doktrini"18 olara k isim lendirmişlerdi. B u öğreti, on iki temel prensip üzerine kuruludur3 6 : •

• •







Tüm evren görünürde çok a ncak özde tek olan bir yapıya sah iptir. Çok­ luk olara k gözle m lenen her şey aslında tek ola nın fa rklı zam a n ve me­ kanlardaki görünümüdür. Ya rata n ve yaratılan i kilemi yerine, varoluşun "tekliği" va rd ı r. Varlık yokluğu bilemez. Bu nedenle yoktan va r eden Ya radan'la i lgili hiç bir tasavvu rda bulunulamaz. O'na isim ve sıfat verilemez. Ruhsal açıdan "Bütün"ün bilgisini taşıyan insa n, çeşitli yaşamlar boyunca; içinde gizle n miş, perdelenmiş bulunan ışığı daha fazla ortaya çıkarma i mkanına u laşır. Ve böylel i kle "İnsanoğlu" "lşığm oğ­ lu-Tannoğlu" olma yolunda i lerler. Evren, "Kozmik Yönetim Sistemi"n i n ruhsal va rlıklarıyla yönetilir. Se­ mavi dinlerde olduğu gibi Essen i kültüründe bu varlıklar "melek" ola­ rak sembolleşti rilmiştir. Dünyada yaşa makta olan insa n l ı k "Kozmik Yönetim Sistemi"n i n va rlık-

35 Chaney, R. (1996). A.g.e, S. 67-68. 36 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 78-80.

16

ları nca görü lüp, gözetilir ve bilgilendirilir. Bu bilgilendirme ruhsal irti­ bat veya birebir irti bat şe klinde gerçekleştirilir. •

İ nsan; zaman ve yaşa m enerjileriyle kuşatıl mış, ruhsal ve fiziksel ol­ mak üzere ikili bir ya pıya sa hipti r. İ nsanın fiziksel yan ı ölümlü, ruhsal yan ı ise ölümsüz, tan rısaldır.



Ruhlar çeşitli yaşamlar boyunca kullandıkları farklı beden lerle, evren­ sel varoluş sürecine şuurlu olara k katkıda bulunurlar.



Kişinin beden i, içinde ruh u n barındığı bir i badethane gibidir. �vrensel varoluşları ve evrimleri bu pencereden bakarak seyreder. Bu neden­ le bedene iyi bakılmalı, kırmızı et ve içkiden uza k durulmalı; bedenin kölesi değil, efendisi olunmalıd ır. Bunun yolu ise ezoterik inisiyasyon­ da n 19 geçer.



İ n isiyasyon üç aşa malıdır. Sadece özel görev alacak İ n isiyeler dörd ü ncü aşa maya a l ı n ı rlar. İ n isiyasyon İ n isiye adayı nı arındırma ve "Tannsa/ Gücü"nü yeniden kaza ndı rmaya yöneliktir. Bunun için uygu­ la nan majik ayi nsel yöntemler va rd ı r. Su ve ateş vaftizleri bu ayi nlerin en önemlileridir.





Kutsal doktrinler kötü niyetli kişilerden özenle koru nmalıdır. Bunları ehil ol maya n kişiler ya da an layışsızlarla paylaşmakta n di kkatle kaçı n­ malı, buna ka rşı l ı k sırları öğrenmeye layık olanlarla paylaşmaktan ka­ çınılmamalıdır. İ n isiyetik çalışmalarda elde edilen i mtiyazları ve yetkileri hiç bir şekilde suistimal etmemek Esse n i Öğretisi' n i n vazgeçilmez prensibid ir. İ nisiye, tüm insani i lişkilerinde nazik ve a lçak gönüllü bir tutum içinde olmak zorundadır. Böyle bir tavrı düşmanlarına karşıyken bile koruyabilecek kapasitede olmalıdır. Bilgisini üstü n l ü k a racı olara k kullanmak veya büyüklük taslamak asla kabul edilemez bir davranış şeklidir.

Yuka rıda ana hatlarıyla özetlenen bu maddeler her inisiyetik öğretin i n teme­ linde bulunan bilgileri ifade eder. Bu bilgiler, Krişna taraflndan H i ndistan'da; Osiris Rahipleri taraflndan M ısır'da; O rfeus, Eflatun ve Pisagor taraflndan Yu­ nan ista n'da; Hacı Bayram Veli, Mevlan a Celaletti n-i R um i, Hacı Bektaş Vel i ve Yu nus Emre gibi sufiler ta raflndan Anadolu'da yürütülmüş bulunan "Batini" ya ni Ezoterik çalışmaların içinde dile geti rilm iştir37• H ı ristiya nlıkta Ezoterizm20 kavra mı, ru h ba n sın ıfı içerisi nde kaşla rın çatılmasına yol aça n bir kavra md ı r. Ne va r ki, İsa peyga m berin kendisi açıkça bir in isiye olmalıydı. Birçok düzeyde yoruma açık olaylar yoluyla öğretmiş ve zaman za­ man havarileri insanlardan uzağa çeki p söylediklerinin arkasındaki gerçekle­ rin anlamlarını açıklam ıştı. Ancak, incillerde açıkça görülmekted ir ki, İsa pey­ ga mber kendi hava rilerine bile her şeyi tüm çıplaklığıyla açı klamam ıştı r38• 37 Candan, E. (200Sa ). A.g.e, S. 1 10; Schure, E. ( 1999). A.g.e, S. 488. 38 Gilbert, A. (2007). Üç Bilge Kral, isa'nın Doğd uğunu Yıldızlarda Gören Gizli Anadolu Topluluğu, (Çev. M. Yetkin), İstanbul: Hermes Yayınla rı, S. 53.

17

4.3. lsa Peygamberin Doğumu Üzerine İsa peygamberin doğduğu coğrafyanın, o dönemde çeşitli özellikleri bulun­ ma ktayd ı. Aşağıda belirtilen nedenlerden ötürü, onun doğacağı yer olarak bu bölgenin özellikle seçilmiş olabileceği görüşü mevcuttur.

4.3.1.Spritüel Coğrafya Bölge seçilmiş bir coğrafya üzerinde bulunuyordu . Bölgenin seçilmesinin ne­ deni yü ksek seviyeli etkileri ra hatlıkla çekebilecek bir yapıda bulunmasıydı. Yeryüzü nün öylesine olağanüstü coğrafya ları va rdır ki, bu yerler i nsa n a n layı­ şını yü kseltici kozmik etkileri taşıma açısından diğer coğrafya lara oranla çok daha yeteneklidir. Bu tür yerler Ezoterizm'de "Kutsal Coğrafik Merkezler" ola­ rak adlandırılmıştır. Kozmik etkilerin biriktiği ve ya nsıtıldığı bu yerlerde ortaya çıkan olağanüstü enerjiler mevcuttur39• Bir zamanlar Spiritüel Coğrafya'nın en uygun merkezi M ısır'dı. Da ha sonra İsa peygamberi n doğacağı yıllarda bu merkez Kudüs'e daha sonra da İsla m peygamberiyle Mekke'ye kaymıştı r. Dinsel kaynaklarda bu bölgelerin "Kutsal Topraklar" olarak adlandırı lmasının nedeni bu olmalıdır.

4.3.2. Musa Peygamberin Yöreye Etkisi Bölge özel olarak uzun bir süredir hazırlanmaktaydı. M usa peyga m berin M ı­ sı r'dan kal ka rak büyük bir kervanla buraya doğru yola çıkması ve on binlerce kişiyi yolda eğiterek bu top ra klara u laştırmış olması bölgenin önemini arttır­ m ıştı . Böylece Musa peygam be r ile bölgede uygun bir zemin oluşturu l m uş olmalıydı.

4.3.3. Ölü Deniz ve Çevresi İsa peyga mberin bu bölgede doğması ile Essen ilerin bu bölgede bulunması a rasında sıkı bir i lişki vardır. İsa peygamberin öğretisi i le Essenilerin öğretis i arasındaki büyük ben ze rlikler bulunmaktadır. Bu d u rum her iki öğretinin aynı plana bağlı aynı Ezoterik köklerle birbirleriyle irtibatlı olduğunu gösterir. Bu açıdan bakıldığında İsa peygamberin, kendisine yol açan ve ke nd isiyle aynı plana bağlı va rlıkların arasında doğmuş olduğu görül ü r.

39 Candan, E. (2005a). A.g.e, S. 100-101.

18

İ SA P EYG A M B E R İ N DOG U M U Arş. Gör. Tolga GÜL•

Musa peyga mberin d ü nyadan ayrılışı n ı n üzeri nden uzun bir süre geçmişti . İ n isiyetik sırlar tek bir noktaya hedefl e n miş ve "Varlığm Birliği İlkesi", "Tek Tanr1C1flk" kavramı adı a ltı nda dile getirilir olmuştu. Bir süre son ra "Varoluşun Birliği" de "Tek Tanr1C1/1k" inancının içinde unutulup gitmiş, geriye ne olduğu bile net olarak a nlaşılamaya n bir inanç kal mıştı. Elohim21 sırları a rtık sadece gizli mabetlerde küçük gru plar içerisinde yaşatılabiliyordu. M ısır'a ait sırlar ise Heliopolis, Menfis, Delf ve E lözis ma betlerin i n derinliklerinde gizlenmek­ teydi . Dışa rıya kesin likle bilgi akta rılmıyordu. İ nsanlık inisiyetik kültürden her geçen gün biraz daha uzaklaşmaya başlamış, cehalet olanca gücüyle insanlı­ ğın omuzla rına çökmüştü. İ nsanlık a rtı k bu bilgileri hazmedebilecek seviye­ de değildi. Bu nedenle bu bilgiler özenle gizlenmekteyd i. Bir zamanlar Mu kıtasında22 yaşanan d ünyanın Altın Çağı yan i "mükemmeliyet dönemi" çokta n bitmiş; Atla ntis'e21 oradan da M ısır'a kadar uzanan Ezoterik gelenek artık açık bir şekilde halka akta rılam ıyordu . Dü nya üzerinde yaşa nan bu "Altın Çağ" kut­ sal metinlerde eski bir a n ı olara k kalmıştı40•

Başlangıçta dünyadaki tüm insanlar aynı dili konuşur, aynı sözleri kullanır­ lardı (Yar. 11; 1). Ezoterizm'de "mükem mel iyet dönemi" olarak isimlendirilen bu dönemde herkes orta k bir a n layışta kolaylıkla bu luşup, ra hatça anlaşabil mekteyd i . Ni­ te kim "Nuh" eti moloj i k anlamı itiba riyle "Ra hatlık" anlamına gelmektedir. O dönemde i n isiyeti k bilgiler hemen herkes tarafı ndan kolayl ıkla algılana­ bilmekteyd i. Ya n i bilgin i n kişiye göre yoru mu yoktu. Bilgi he rkes tarafı ndan aynı şekilde algı lanmaktayd ı . Bunun nedeni in isiyeti k bilgilerin sembollerle değil, a paçık aktarılmakta olmasıyd ı . Fa kat Tufa n 2 4 sonrası dönemin uyga rlık­ ları için her şey değişmiş, bilgi n i n sana göresi bana göresi ortaya çıkm ıştı . Bilgi sembollerin ard ı n da d u rduğundan bilginin a n laşıla bilmesi için yoruma ihtiyaç duyu lmaya başla n m ıştı . Bu da bera berinde, fa rklı algıla mayı geti rmişti. Tü m bunların tek bir te mel nedeni vard ı : "İ nsa n l ığın aşağıya iniş sürecinin deva m etmesi". Ve bunun doğa l sonucu olara k artık d i n ler dönemine geçişin gerek­ liliği ortaya çıkm ıştı . Böylece tufan öncesi kültü rlere ait in is iyetik bilgilerin üzeri sı kıca örtülerek, d i nsel sem bol lere büründürüldükten sonra insanlara aktarılmaya başl a n m ıştı. Bunun ilk örneği M ısır in isiyesi Musa peyga mber tarafından gerçekleştirilmişti . Dü nya üzerinde a rtı k inisiyetik eğitim sistemi •

Afyon Kocatepe Üniversitesi, Turizm Fakültesi

40 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 17-18.

19

bitmiş ve Musa peygamberle birlikte d i n i eğitim sistemi başlam ıştı . Bu eğitim sisteminin en beli rleyici özelliği, ruhsal bilgilerin sıkıca ka patı lmasından sonra semboller şeklinde halka açıklan ıyor ol masıydı. Bu eğiti m siste miyle d ü nyayı görüp gözeten göksel yöneti m sisteminin görevl i leri i lgilenecekti . Bu yöneti m sisteminin a d ı Musa peyga mber tarafı ndan "Elohim ", İsa peyga mber ta rafın­ dan "Kutsal Ruh " (Ru h-ül Kudüs), İsla m ı n peyga m beri tarafı ndan ise "Cebrail" olara k duyuru lmuş ancak bu plan ı n detayları hakkında yeterli bi lgi veril me­ mişti r41.

Andolsun, Musa'ya kitabı verdik. Ondan sonra ardarda peygamberler gön­ derdik. Meryemoğlu isa'ya mucizeler verdik. Onu "Ruh'ul Kudüs (Cebrail) ile destekledik (Bakara 2;87). Daha sonra ise İsa peyga m ber ve islamiyetle bu sistem n oktalanacaktı . Bu konu Tevrat'ta M usa peyga m berin ağzından şu cümlelerle a n latılmıştır; Tan­ rınız Rab size aranızdan, kendi kardeşlerinizden benim gibi bir peygam­ ber çıkaracak. Onu dinleyin. Onlara kardeşleri arasından senin gibi bir peygamber çıkaracağım. Sözlerimi onun ağzından işiteceksiniz. Kendisine buyurduklarımın tümünü onlara bildirecek. Adıma konuşan peygamberin ilettiği sözleri dinlemeyeni ben cezalandıracağım (Yasa'nın Tekrarı 18; 15,

ıs, 19).

Bu büyü k keha neti ilk kez Musa peyga m ber dile getirmişti. Daha son ra Yeşu, Sa muel, İşaya peyga mberler ve daha niceleri bu gerçeği dile getirmeye devam etmişlerdi. Böylece yüzyı llardan beri sadece bölgede değil, çevre ü l kelerdeki gizli ma betlerde dahi Ya hudi'ye bölgesinde doğacak "ilahi bir çocuk" büyük bir özlemle beklenmiş ve gizli ma betle rde bundan bir sır gibi söz edilmişti. Gizli mabetlerde bu kişiden "Tannnm oğlu" olara k ba hsed ilirken, halk bu ki­ şiyi ilahi bir kurta rıcı gözüyle n itelendi riyord u. Gizli mabetlerin kah i n lerine göre beklenenin gel mesine a rtık çok a z bir s ü re kalmıştı. Son u nda sadece çok özel bazı in isiyeler ta rafından bilinen bir bölgede "ilahi bir çocuk" çok özel şa rtlar içinde dünyaya geldi. Bu bölge yıllarca büyü k bir sır olarak sakla ndı. Hatta öylesine büyü k bir gizl ilik içinde sa klandı ki, bugün bile İsa peygam be ri n doğum yeri tartışmalıdır42• Tevrat'ta geleceği önceden bildirilen bu peyga m be r, za manı geldiğinde d ünya sah nesindeki yerini almış ve herkes O'nu "Nasıralı İ sa" olara k ta nımıştı r. İsa peyga mberin mucizevi doğu m h i kayesi, Matta ve Luka İ ncille rinde birbi­ rinden bağımsız iki edebi versiyon halinde bulunmaktadır. M arkos ve Yuhan­ na İ ncillerinde ise doğum kon usuna hiç değin ilmez. Matta İ ncili'nde doğum yeri olara k Yah ud iye'ye bağl ı Beytlehem25 ( Beytülla­ him) kasabası gösterilir. Burada a n latıla nlardan bu doğumdan sadece bölge41Candan, E. {2007). A.g.e, S. 18-24. 42 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 28-29.

20

D.A

.

s _;a (-,s;ıue.za41c.zac4ii4�W .t2a. .

ı 22 z

. ; s .& •• ş ---��-:ı . .. �

: · ı. .� �

deki değil, Fırat nehrinin doğusundaki i nisiyetik merkezlerdeki kimi bilgelerin de haberdar oldukları anlaşılmaktad ır.

lsa'mn Kral Herodes döneminde Yahudiye'nin Beytlehem kentinde dolma­ sından sonra bilgeler doğudan Yeruşalim'e gelip şöyle dediler: "Yahudilerin kralı olarak doğan çocuk nerede? Doğuda O'nun yıldızını gördük ve O'na tapınmaya geldik (Mat. 2; 1,2). Luka İncili'nde, İ sa peygamberin doğumu için küçük bir ayrıntı daha i lave edi­ lir ve Meryem'in Galile'ye bağlı Nasıra kasabasından, Yah udiye'ye bağlı Beyt­ lehem'e nişanlısı Yusuf'la birlikte gittiği ve doğumun Beytlehem'de gerçekleş­ tiği bildirilir. İsa peygam berin doğumu ile ilgili bilgiler veren dinsel metinler içinde en açık bilgiyi Kur'an-ı Kerim vermekted ir. Kur'a n-ı Kerim'de Meryem'in özel olarak seçilip hazırlandığı belirtilmektedir.

Ey Meryem, Allah seni seçip temizledi. Dünyalarm kadınlarendan seni üstün tuttu. Ey Meryem, Rabbine gönülden boyun eğ, secde et, rüku edenlerle birlikte rüku et (Ali İmran 3; 42-43). Ayette açıklanan bu bilgiden Meryem'in tem izlenme işleminden geçirildiği açıklan maya ça lışılır gibidir. Bu temizlik fiziki bir temizlik ola mayacağına göre, burada ta ma men astra l bir temizlikten söz edildiği son derece açıktır. Demek ki, Meryem Ana bu doğum için astral olara k hazırla nmış duru mdaydı. Ayrıca Esseni soyu ndan gelmiş bir a i leden olması, m uhtemelen onun bu doğum için seçi lmesinde önemli olan bir diğer etken olma lıydı43• Yi ne Kur'an-ı Kerim'de Meryem'in öze l olarak gizl i bir yere götürüldüğünden bahsed ilir.

Ey Muhammed, Kitap'ta Meryem'i de an. Hani o, ailesinden ayrılıp doğu tarafında bir mekana götürülmüş ve onlarla arasına bir perde çekilmişti. Biz de ruhumuzu ona göndermiştik de, o kendisine sapasağlam bir insan şeklin­ de görünmüştü. Meryem demişti : "Ben senden, Rahman'a sığınırım. Takva sahibi biriysen dikkatli ol" Ruh dedi: "Ben, sadece Rabbinin elçisiyim. Sana tertemiz bir oğlan bağışlamak için buradayım (Meryem 19; 16-22) . Ayette Meryem'in doğu ta rafı nda bir yere götürüldüğü nden ba hsed ilmekte­ dir. Doğu tarafının Ku m ran bölgesine denk gelmesi şa şırtıcı deği ldir. Bu da doğu mun Esseniler arasında ge rçekleşmiş olabi leceğini göste rmesi açısından ilginçti r.

Meryem dedi ki : "Rabbim, çocuğum nasıl olur benim? Bana hiçbir insan do­ kunmadı ki !" O cevap verdi: "Allah dilediğini işte böyle yaratır! Bir iş ve oluşa karar verdiğinde sadece ona 'Ol' der; ve o hemen oluverir (Ali İmran, 3;47). 43Candan, E . (200Sa). A.g.e, S. 103.

Ezoterik kaynaklara göre, maddeye etki edebilme yeteneği ge lişmiş olan bir göksel varlık gerektiğinde ba basız doğabilir. Seçilmiş olan an nesi nin ra hmin­ deki yumurtanın tohumlanmas ı n ı göksel pla nın yard ı m ıyla, ke ndi ruhsal kud­ retiyle sağlayabilir. Bunun gerçekleşmesi için annenin Astra l enerjisinin de bu işleme uygun vibrasyonda ve temizlikte olması gereklidir. Çünkü Astra l enerji­ nin fiziki beden üzerinde çok önemli b i r etkisi bulunmaktadır. Bu şekilde elde edilecek bedeni kullanacak olan varlığın üstün yeteneklerle donatılması baş­ tan hedeflendiği için oluşturulacak bedeni n buna uygun enerjik yapıda bulun­ ması gereklidir. işte bu nedenle rastgele seçilen bir a n ne adayından istenilen sonucun alına mayacağı açıktı r44• Mısır Ezoterizmi'ne göre Horus'un doğumu da ayn ı şekilde gerçekleşmişti r. Diğer ta raftan Eski Türk M itolojisi'ndeki gökyüzünden inen ışıklarla hamile ka­ lan bakireler ve kurtta n türeyiş efsa neleri ayn ı tema i le i lişkili olmalıdır. Dünyaya doğan peygam be rler dahil tü m özel görevliler, çoğunlukla d ü nyasa l bir anne ve babadan oluşan bir beden kullanmışlard ı r. Özel görevlerini ger­ çekleştirirlerken elde etmiş oldukla rı bedenin kendilerine sunmuş oldukları olanaklarla kısıtlı bir yaşa m sürmüşlerdir. Bu nedenle her ne kadar yüksek seviyel i bir kökene sahip olsalar da, yine de imka nları kısıtlı bir bedenin için­ de yaşa mak onlar için h iç de kolay olmamıştır. Çok nadir istisnalar hariç özel görevlilerin büyü k bir çoğunluğu bu şekilde yaşa mayı terc i h etmişler ve bu şeki lde görevlerini yerine getirebilmişlerdir45• İsa peyga mberden beş yüz yıl önce yaşaya n E mpedokles şöyle demişti : " Gök­ lerden gelen bir ruh için doğum, ölüm demektir". En yücelerden gelen bir ruh bile, tüm geçmişini ve anılarını geçici olarak unutmaktad ır. Bede nli hayata özgü (dünyasa l) şuurunun ge lişip serpil mesi bede nlendiği orta m ı n yasa larına tabi olmaktadır. Kökeni ne kadar yüceyse, uyur haldeki güçleri ile doğuşta n gelme yeteneklerini su yüzüne çıkarmadaki ça bası da o kadar büyük olmak­ tadır46. -

"-Göklerden gelen ruh için doğum, ölüm demektir" Bu söz, bi rkaç ge rçeği için­ de sakla maktadır. Bunlardan birisi "unutma mekanizması" diğeri ise "gelen va rlığın gerçek pota nsiyelini bu dü nyaya yansıta mamasıdı r". Bunun te mel nedeni fiziki bedenin yetersizliğid ir. Bağla n m ış old uğu bedenin kapasitesinin yetersizliğinden ötürü gelen tüm varl ı klar hangi seviyede olurlarsa olsu nlar, geçmişini unutarak doğma ktadırlar. Bu dünyasal üçüncü boyut gerçeğid ir ve peyga mberler için de geçerlidir. Pa ra psişik bir fenomen olan Miraç sırasında peyga mberler kendi lerinin gerçek yüzle rini görebil mişler ve ha ngi a maçla dünyaya gelmiş oldu kla rını fa rk edebilmişlerdir47• 44 Candan, E . (2007). A.g.e, S. 34-35. 45 Candan, E . (2007). A.g.e, S. 35. 46 Schure, E . ( 1999). A.g.e, S. 478. 47 Candan, E . (2005a). A.g.e, S. 99.

22

İsa peyga mberde ise d urum biraz daha fa rklı du rmaktadır. İsa peyga mber in­ sanlığa Altın Çağ'ı n insanının nasıl olması gerektiğini bizzat yaşaya ra k göste re­ bilmek için gelmiş ve bu süreç içerisinde özel olarak seçtiği in isiye kadrosuna Altın Çağ'ın bilgilerini aktarmıştır. Böyle bir görevi yerine geti rebilmek için sahip olduğu ruhsal potansiyeli büyük bir oranda buraya yansıtabilmesi gere­ kiyordu. Kendi ruhsal potansiyelini mümkün olduğunca iyi bir şekilde içinde bulunduğu üçü ncü boyuta yansıtabilmek için buna uygun bir bedene i htiyacı vardı. Diğer görevlilerden farklı bir şekilde doğmasının nedeni bu olmalıdır. Bu nedenle neredeyse yaşa mının hiç bir anı normal bir i nsan gibi geçmemiştir. Baştan sona "ta m şuurlu" denilebilecek bir tarzda yaşamını sürdürm üş, be­ denlenmeni n geti rd iği u n utma sürecini ise pek az yaşamış gibi durmaktadır48• Gerek İncillerde gerekse Kur'a n-ı Kerim'de İsa peygamberin doğumu i le ilgili gerçekler o döne m i n şartlarında a nlaşılamayacağı için insa nların gözünden gizlenmiştir. Bu kon u n u n gizlendiği Kur'a n-ı Kerim'deki bazı ayetlerden a nla­ şılma ktadır.

Artık ye, iç. Gözün aydm olsun. Eğer insanlardan birini görürsen şöyle söyle: "Ben Rahman için oruç adadım. Onun için bugün, insan cinsinden hiç kim­ seyle konuşmayacağım" de (Meryem, 19; 26). İsa peyga mberin, henüz daha bebekken konuşmaya başladığının söylenme­ si ise, sembolik bir a n latım olmalıdır. Burada yine olayın özü gizlenmiş ama O'nun doğu munda bir sıra dışılık olduğu üstü örtülü bir şekilde anlatılmak iste nm iştir. Çocuğun doğa r doğmaz kon uşabilmesi şuurunun açık olduğunun ve u nutma sürecine girmediğinin ifadesi olmalıdır.

Meryem, onu taşıyarak kavmine getirdi. "Ey Meryem, dediler, şaşllacak bir iş yaptm!" "Ey Harun'un kız kardeşi ! Baban kötü bir adam değildi. Annen de iffetsiz bir kadm değildi". Meryem, çocuğa işaret etti. Dediler: "Beşikteki bir sabiyle nasıl konuşuruz?" Sabi dedi: "Ben Allah'ın kuluyum. O bana kitap verdi, beni peygamber yaptı". "Beni, bulunduğum her yerde kutsal ve be­ reketli kıldı. Yaşadığım sürece bana namazı, duayı, zekatı önerdi". "Anneme iyilik etmemi önerdi. Beni zorba bir eşkıya yapmadı". "Selam bana; hem doğduğum gün, hem öleceğim gün hem de diri olarak kaldmlacağım güne !" işte Meryem'in oğlu İsa budur. Hakkında kuşku ve çelişkiye düştükleri şeyin doğrusu bu sözdür (Meryem 19;27-34). Çocuk İsa bilinen a nlamıyla kon uşmuş olmayabilir. Bu bir a nlatım üslubu olabilir. Çocuğun konuşmuş olduğu nun söylen mesi eskiden sıkça kullanılan bir sem boldü. Ayrıca 30. ve 33. ayetler, İsa peygamberin bu dünyadaki ilk sözleri ve kendisiyle ilgili a ktard ığı ilk bilgiler olara k verilmişti r. Burada dikkat çeken bir ilginç olay bulunmaktadır. 30 ve 33 raka mları İsa peygamberin göre­ vine başladığı ve görevin i bitird iği yaşla ra karşılık gelmektedir49• 48 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 36. 49 Candan, E . (2007). A.g.e, S. 37-38.

23

ı.

Meryem Ana

Kanonik (Sahih) olara k kabul edilen i ncillerden h içbiri ( Matta, Ma rkos, Luka ve Yuhanna) Meryem Ana ile i lgili yeterli bilgi vermezler. İncillerde ya nlızca Meryem Ana'nın Celile'n in Nasıra kasabasında yaşadığı ve Vaftizci Yahya'nın an nesi Eliza beth'in akrabası olduğu bel irti l i r. Anca k Meryem Ana'nın başka akrabasının olup olmadığı ya da annesinin ve babasının kimler olduğu konu­ su incillerin üzerinde durmadığı konulardandır. Ka non ik kaynakların yetersiz ka ldığı bu konuda asıl b ilgiyi "Apokrif" ya n i kilise tarafı ndan redded ilmiş olan inciller sağlamaktadır. H ı ristiyanlık denildiğinde zaten yazılan incillerden, daha sonra toplanan konsillerden, kil ise babaları aracıl ığıyla belirlenmiş ve yayıl ma alanları ndaki eski d i n i ina nçları yok etmek bir ya na, onlara boyun eğerek kendisin i uyarlamayı seçmiş bir dini a nlayış a kla gelmektedir. Bu durumun başlangıcını 3 2 1 yılında İznik'te topla nan Ökümenik (Evren sel) konsilin aldığı ka ra rlar oluşturmaktadır. Bu konsil teslis ya n i kutsal üçlemeyi resmi olarak ka bul etm iş, i ncil ka rmaşasına son vermek için bugün geçe rli olan dört ana incili geçerli sayı p d iğerlerini reddetm iş, onları yasak ve geçersiz kılmıştır. Bununla birl i kte yine de tamamen ortadan ka ldırılamamış olan bu apokrif İncillerden çeşitli bilgiler edinmek m ü m kündür. Bu noktada İsa peyga mberden önceki dönemi a nlatıp M eryem'in hayatı h a k­ kında geniş bilgiler veren "Küçük Yakup'un Ön İ ncili" ü zerinde durulmalıdır. Bu incile göre Joachim (Yohakim) ve Anna, Meryem'in babası ve a nasıdır. Her ikisi de Davut soyu ndandır ve çocu kları olmamaktadır. Joac h i m, bir bayra m günü adak vermek için ta pı nağa gider. Fa kat ra h i p, Joachim'i çocuksuz olduğu için ta pı nağa ka bul etmez. O günkü Ya hudi toplumunda çocu ksuzluk ayıp ve kusu r sayı lmaktadır. Yohakim bunun üzerine dağa çıkar, kendi sürüleri n i otla­ tan çoba nlar arasına çeki lir ve kırk gün kırk gece ta nrıya dua eder. Bayramın son günü Başmelek Cebrail, ka rısı Anna'yı ziya ret eder ve ona, çok ya kında bir çocuğu olacağını müjdeler. Melek, ayrıca yaşlı çiftin bir gün Yeruşa l i m'de Altın Ka pı'da bul uşacakları n ı da haber verir. Anna'ya verilen bu m üjdeden ha­ bersiz olan Ya hokim, duaya çeki ldiği dağda tan rıya bir kurban sunar. Bütün bu olaylardan son ra yaşlı çift Altı n Kapı'da buluşur. Böylece meleği n ke ha neti gerçekleşmiş olur. Anna, evi nin bahçesinde çocuğu olması için tan rıya dua ederken, çocuğu olduğu ta kdirde onu ta nrı h izmetine adayacağına söz verir ve Meryem adını verdiği bir kız dü nyaya geti rir. Anna, Meryem sütten kesilin­ ce bu sözünü yerine geti rmek için onu ta pı nağa götürür. Böylece Meryem, on yıl ta pınakta ta nrı hizmeti nde ça lışır. Meryem on üç yaşına geldiğinde ra h i p ler kendisine evlenme çağın ı n geldiğin i bildiri rler. Ama M eryem, böyle bir şeyin mümkün olamayacağını çünkü hayatını tanrıya adadığını bildirir. Ancak başra­ h i p melekten bir vahiy aldığını, tüm isteklileri çağıracağını, bunların tapınakta bir gece geçireceklerini, kimin kuru değneği yeşerirse M eryem'in onunla ev­ leneceğini açıklar. Bunun üzerine Meryem'le evlenmek isteyen ta lipliler tapı­ nağa gelirler. Değneklerinin yeşermesin i beklerler ve en sonunda Nasıralı bir

24

marangoz olan Yusuf'un değneği yeşerir50• Diğer taraftan Meryem Ana'nın, İsa peygamber doğmadan önceki yaşamı­ nı anlata n bir d iğer kaynak da Ezoteri k kökenli kaynaklardır. Bu kaynaklara göre5 1 ; Kudüs'ün dış geçitlerindeki Helios'un kutsal mabed inde Joachim isimli insiye bir rahip yaşamaktayd ı. Kutsa l ayinlerin bir üyesi olan bu ra h i p, sa hip olduğu her şeyi mabede bağışlama yem i n inde bulunmuştu . Mabedin ileri gelen Ast­ rolog Ra hipleri, (Maj ) bir gün Joach i m ve Anna'ya bebekleri olması için uygun zama nın ge ld iği keha netinde bulun urlar. Ke hanete göre doğacak olan çocuk, kız olacaktı ve bu çocuk "İlahi Yola Ada n m ışlara" özgü özellikler gösterecekti . Babası Joachim de bu özell ikler ge rçekleşirse çocuğu ilahi yola adaya maya söz verir. Anna ma bed i n astrologları n ı n önceden ta h m i n ettikleri gibi bir kız çocu­ ğu dü nyaya getirir. Ya pılan özel ayi n leri n sonucunda bebeğine ilk sütü nü ve rir. Çocuğu n doğu m u nda G ü neş' i n Te razi Burcu'nda bulu nması nedeniyle de ona "Merye m26" ism i n i n verilmesi uygun görü lür. Böylece çocuğun dü nyaya gel­ mesiyle ilk keha net gerçe kleşir. Ancak ke ha netin diğer kısm ı n ı n gerçekleşip gerçekleşmeyeceği nin anlaşıla bilmesi için bir süre be klen mesi gerekir. Altı ncı ayı n son unda bebeğin beklenen özell ikleri gösterip göstermediğini öğ­ ren mek için Joachim ve Anna ma bede giderler. Bebek Meryem, ra h ipler ve majlar ta rafı ndan ma bette özel bir ritüele alınır. Ayinin başla ngıcında göksel varl ıklardan bebeğin nasıl bir ruhsal potansiyelle d ünyaya doğmuş olduğunun kendilerine açı kla n masını isterler. Bir süre son ra hem mabedin ayin soru mlu­ su olan hemde bebeğin babası olan Joach im'in yöneti minde ilk özelliğin orta­ ya çıkıp çıkmayacağının sınan masına girişilir. Herkes yere çömeldikten sonra bir ra hip gelerek bebeği kol larından tutup kaldırır ve ayakları üzerinde durup duramadığına ba kıl ı r. Daha sonra bebek ayakta yürümeye zorlanır. Bir iki ba­ şa rısız denemeden sonra i kinci özellik gerçekleşir. Bebek aya kta kendi başına desteksiz d u rabil mekte ve sa nki i pleri yuka rıdaki bir el ta rafından tutulan bir kukla gibi a d ı m atmaya başlar. Bebek yedi adım atıp annesi nin yanına kadar ge lir. Annesi n i n ö n ü ne geldikten son ra, gücü ta mamen tükenmiş bir ha lde, dizlerinin üzeri ne çöker. An na, beklenen keha netin gerçe kleşmesi üzerine "Gökleri n Melekutu"na (M elekler Ale m i ) hita be n şu duayı eder: "-Ayakların­ la bastığın bu zemin kutsal mabedimizin zeminidir. Ergenlik çağına gelinceye kadar bundan böyle ayakların yeryüzünün toprakları üzerinde asla yürüme­ yecek. Ey Göklerin Krallığı'nın yüce mürşitleri... Kızımı size adıyorum. . . Kabul edin .. '� O günden sonra An na, sözü ne sadık kalır. Daha sonra evinin içinde küçük bir mabet oluşturur ve Helios M a bedi'nden aldığı kilimleri oluşturduğu mabedin taba nına serer. Böylece Merye m ta pınak ta rafı ndan ka bul edilene kadar ayağını toprağa basmaz. Hel ios Mabedi'n i n ileri gelen Ra h ipleri Mer.

50 Cömert, B. (2006). Mitoloji ve ikonografi, Ankara: De Ki Basım Yayıncı lık, S. 177-179. 51 Candan, E. (2007). A.g.e S. 39-46. ,

25

�·'

� A.,;

yem'in dokuzuncu yaş gün ü nde bir a raya gelirler ve Meryem'in mabede tes­ lim ed ilmesi ka rarı n ı alı rlar. Ertesi gün ayaklarının yeryüzü toprağına basma­ masına özen gösterilerek mabede götürülen Meryem, ta pınağın avl usunda ra hiplerce ka rşılanır. Meryem on iki yaşına geldiğinde normalden daha fazla olgun laşıp, kadınlık belirtileri göstermeye başlar. Meryem'deki bu gelişmeyi gören Joachim ve diğer ra hipler, Meryem'in semavi tohumlama için hazır olup olmadığın ı belirlemek için bir toplantı d üzenlerler. Bu özel toplantıda Meryem'in ne zaman bu işleme tabi tutulacağı bizzat "Kutsa l Ruh" olara k ifa­ de edilen ruhsal plana danışılır ve bu plandan gelen d i rektifler doğru ltusu nda hareket ed ilir. Bundan sonra yaşa nanlar ta m anlamıyla bir sır perdesinin al­ tında gizlen ir ve hiç ki mseye açıklanmaz. Hatta Helios Mabedi'nde böyle bir ça lışma nın sürdürüldüğü ve son unda Meryem'in kozmik tohumla maya tabi tutulduğu bile uzun bir sü re saklanır kimseye bu kon u h a kkında bilgi ve rilmez. Bu gizliliğin sürd ürülebilmesi için yine Esseni topluğu n u n bir üyesi olan Yusuf isimli kişiyle Meryem mabette n işanlandırılır. Yapılan bu ça lışmaların Yusuf'ta n bile gizli tutulduğu İ n cil'de yer alan ifadeler­ den anlaşılmaktadır.

İsa Mesih'in doğumu şöyle oldu: Annesi Meryem, Yusuf'la nişanhydı. Ama birlikte olmalarından önce Meryem'in Kutsal Ruh'tan gebe olduğu anlaşddı. Nişanlısı Yusuf, doğru bir adam olduğu ve onu herkesin önünde utandırmak istemediği için ondan sessizce ayrılmak niyetindeydi (Mat. 1; 18-21). Yu hanna ve Ma rkos İ ncillerinde bu konu ile ilgili h içbir bi lgi yoktur. Matta ve Luka ise son derece üstü örtülü bir şekilde bu kon uya deği nere k, Meryem'in doğa l yollardan hamile ka lmad ığı n ı anlatm ışlard ı r. Kutsal d oğum olgusu ise ancak İsa peyga mberi n dünyadan ayrı lışından yıllar sonra halka kısmen açık­ lanmıştır. Bunun sonucunda da Hıristiya n l ığın gelişim sürecin deki ilk yüzyıl­ larda İsa peygamberin Yusuf'la Meryem'in normal yollarla d ünyaya geti rdiği çocu kları olduğu sanılmıştır. Yusuf ile nişanlandırılan Meryem'den halkın a rasına katılması ve bu nişa n ı n halk tarafı ndan duyulması için mabetten ayrıl ması isten mişti . Meryem d e ma betten ayrılara k Yusuf' u n evine yerleşti. Yusuf b i r mara ngozdu ve o günler­ de bitirmesi gereken bir mabet işinde çal ışmaktaydı. Evlili kleri de bu i nşaatın bitiminde gerçekleşecekti. Bu nedenle Meryem' i n yan ı ndan ayrı larak başladı­ ğı inşaatı bitirmek için yola koyu ldu. Bir süreliğine kasa badan ve Meryem'den uzak ka lacaktı . Meryem ise mabedin dışı ndayd ı ve aya kları ilk kez yeryüzü n ü n toprağı na temas etm işti . A rtı k ergenlik çağı ndayd ı ve doğmadan önce ya pılan kehanetin gerçekleşmesine gün ler ka lm ıştı. Bunun üzerinde Meryem, yed i bakire i l e birlikte mabede çağırıldı. Ve ilk kez yıllardır sürd ürülen gizli çalış­ madan kendisine orada söz edildi. Ancak son a na kadar Meryem'e koz m i k tohumlanma açıklanmamıştı . Meryem'e bu kon uyla ilgili bilgi kuru l u n ru h­ sal bağlantı sırasında ruhsal kanallarca anlatıldı. Mabette gerçekleşti rilen bu

26

ruhsal bağlantı sırası nda Meryem ışıklar içinde insan siluetinde bir varlığın kendisine şöyle h itap ettiğin i d uydu : "-Sakm ha korkayım deme! Ben, sana güzel bir mesaj getirdim. Beklenen kehanetin doğru Ç1kma zamant artık ge­ lip çatmış durumda. . . Kutsal Ruh taraftndan gebe kalacaksm': Kafası karışan Meryem, durumun aydınlatılması talebinde bulundu: "-Ben, Kutsal Ruh'un Kelamı'ndan gebe mi kalacağım ? Gebe kalmam bu şekilde gerçekleşse bile, acaba çocuğu karmmda taşımam tüm kadmlar gibi mi olacak ?': "-Sen, kendi anladığm yollar üzerinden gebe kalmayacaksm ama çocuğu karnmda aynen senin anladığm şekilde taşwacaksm. Kutsal Ruh'un Kelamı senin üstüne solu­ nacaktır ve tohumu onun Kutsal Ruh'un tohumu olabilmesi adma kutsayacak olan soluk da işte tastamam bu soluğun ta kendisi olacaktır': Meryem olup bitenler ka rşısında şaşırıp öylece kala kal mıştı. O sırada yeniden vizyonun sesi duyu ldu : -Senin Oğlu'nun ismi İsa olacak ve bu kutsal kişi İnsan'm içindeki Kutsal Ruh olacak...,2 • Kur'an-ı Keri m'de bu ziyaretin Cebrail tarafı ndan gerçekleştirildiği anlatılmış­ tır. İ ncil'de de benzer bilgiler bulunmaktad ır. Elizabet'in hamileliğinin altlncı ayında Tanrı, Cebrail'i Celile'de bulunan Nasıra adh kente, Davut'un soyun­ dan Yusuf adındaki adamla nişanh kıza gönderdi. Kmn adı Meryem'di. Onun yanına giren melek, "Selam, ey Tanrı'nm lütfuna erişen kız! Rab seninledir" dedi. Söylenenlere çok şaşıran Meryem, bu selamın ne anlama gelebileceği­ ni düşünmeye başladı. Ama melek ona, "Korkma Meryem" dedi, "Sen Tan­ rı'nın lütfuna eriştin. Gebe kahp bir oğul doğuracak ve adım lsa koyacaksın (Luk. 1; 26-31). Meryem' in bu olaya bir anlam vere mediği ve çok şaşırd ığı İ ncil'de şöyle an­ latılır. Meryem meleğe, "Bu nasll olur? Ben bir erkeğe varmadım ki" dedi. Melek ona şöyle yamt verdi: "Kutsal Ruh senin üzerine gelecek, Yüceler Yü­ cesi'nin gücü sana gölge salacak. Bunun için doğacak olana kutsal Tanrı Oğlu denecek (Luk. 1; 34-35). Meryem'i ikna etmek için kuzeni El izabeth'ten örnek verilir. Bak, senin akra­ balarmdan Elizabeth'te yaşhhğında bir oğula gebe kaldı. Kısır diye bilinen bu kadın şimdi altlncı aymdadır. Tanrı'mn yapamayacağı hiçbir şey yoktur (Luk. 1; 36-37). Meryem'in bu sözler karşısında i kna olduğu görülür. "Ben Rabbin kuluyum" dedi Meryem, "Bana dediğin gibi olsun" Sonra melek onun yamndan ayrıldı (Luk. 1; 38). Bunun üzerin e Meryem, derhal E liza bet' in yan ı na gider ve üç ay orada onunla birlikte ka lır. Demek ki, bu gizli hazırl ı ktan Eliza bet ve kocası Zekeriya'nın da haberleri vard ı . Hatta haberleri olmasının ötesinde, belki de bizzat bu çalış­ manın ve organ i zasyonun içinde yer al ıyor olmalılardı...,3 • 52 Candan, E . (2007). A.g.e, S. 47-48. 53 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 51.

27

Bu sözleri doğrularcasına, Meryem'i karşısında gören Elizabet şunları söyle­ mişti r. Kadınlar arasında kutsanmış bulunuyorsun, rahminin ürünü de kut­ sanmıştır. Bak, selamın kulaklarıma eriştiği an, çocuğum rahmimde sevinçle hopladı. iman eden kadına ne mutlu! Çünkü Rabbin ona söylediği sözler gerçekleşecektir (Luk. 1;42-44-45). Elizabet, kısır olduğu yakın çevresince bilinen bir kadın olmasına rağmen, Merye m gibi kozmik tohumlanmayla gebe kalmıştı27• Elizabet'in kısır oldu­ ğunu ve çocuğu nun olmadığını kuşkusuz ki, kuzeni Meryem de bilmekteyd i. Kendisini ikna eden de bu olmalıdır. Elizabet Meryem'in ayrılması nda n kısa bir süre sonra bebeğini dü nyaya geti rm işti . Bu doğa n çocuk İsa peyga m beri vakti gelince vaftiz edecek olan Vaftizci Ya hya'd ır54• Meryem Elizabet'in yanından ayrı ldıktan sonra yen iden kendi evine geri dön­ dü. Evine döndükten üç ay sonra nişa n lısı kasabaya geldi. Ve onu a ltı aylık ha­ mile buldu. O ana kadar Meryem'le ilgili planlanan organizasyondan habersiz olan Yusuf ne diyeceğini şaşırmış bir ha lde büyük bir ü zü ntü içinde Meryem'e serzenişte bulundu: "-Kutsal Helios Mabedi'nden seni Tapmağm Güvercini la­ kabmla bir bakire olarak teslim aldım. Ama sen aslmda bir erkek taraftndan kirletilmiş biriymişsin! Sen ki bir meleğin verdiği lokmayı yemiş olan bir ka­ dmsm ! Nasıl oldu da bir erkeğin seni kirletmesine göz yumabildin ?'� Yusuf'un ondan şü phelenmesi Merye m'i bir hayli üzmüştür. Ağzından çıka n sözler bu kozmik tohumlanmanın nasıl gerçe kleştiğinin i puçla rını göstermektedir. Ona şu şekilde h itap etmeye başlar; -Ben safim ve henüz hiçbir erkek tammadım. O, bana ben uyurken şehvetin nefsiyle değil, Kutsal Ruh 'un kelamlnm nefsiyle yaklaşt7 ve sonra da benimle konuştu, beni de aynen öyle tohum/adı. Kozmik tohumla nmanın uyku sırasında olduğunun söylen mesi, Meryem'in ruhsal bir bağlantıda tohumla nd ığını açıklar. Nitekim nefes burada ruhsal etki ve gücü sembolize etmektedir. Büyük ihti malle kend isi de bir Esseni rah ibi olan Yusuf, bu yaşadıklarının etkisiyle bir süre mabede gitmemiş ve olup biten leri a nla­ maya ça lışmıştır. Bunu fark eden mabedi n Baş Rahibi kendisini mabede davet etmiştir. Yusuf'a olayın gerçeği ilk kez orada açıklanmış olmalıdır. Böylece dı­ şarıdaki halk onları artı k ka rı koca olara k bilecek ve doğacak çocu klarını da onların gerçek çocukları zannedeceklerdi. Bir Esseni ra hibi olan Yusuf, olayı çabucak kavramış, ona her konuda yard ımcı ola ra k kendisine ya kışır olgu n l u k­ la onun ya n ında ye r alm ıştır55• Sonuç olarak İsa peyga mber, ilk Hıristiya n toplu mlarında Meryem ile Yusuf'u n oğlu olarak kabul edilmiştir. N ite kim Matta İncili'nde İsa peyga mberin Da­ vut'un soyundan geldiğine vurgu ya pmak için Yusuf'u n soy ağacı bile veril­ miştir.

54 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 5 1-52. 55 Candan, E . (2007) . A.g.e, S. 52-53.

28

Merye m ile ilgili Ya hudi ve H ı ristiya n geleneğinin Ezoterik a n lamı ortaya kon­ mak istendiğinde şu söylenebilir; Her türden insan ı n doğumuna yardım eden ilahi etki, deha sa hibi insanların doğu mları nda daha güçlü bir faal iyet göster­ mekted ir. Ya ni bu tür i nsanların d ünyaya ge lişi, sa lt fiziki soya çekim yasasıyla açıkla nabilecek bir şey deği ldir. Hele dünya n ı n çe hresini değiştirme görevini üstlenmiş olan ilahi peyga mberlerden bi risi söz konusu olduğunda ise bu ilahi etki, en yoğu n hale ulaşmaktadır. İ lahi bir görev için seçilmiş olan ruh, ilahi alemden ge lmektedir. İ nsa nlara ta nrı oğlu olarak görünecek olan kurta rıcı n ı n va rl ığına ke ndi ka n ı nda v e kendi ca n ında bede nlenme imka n ı n ı sunup onu ileride üstle neceği göreve hazı rlayaca k seçkin bir ana ge rekmektedir. Kadim ba kire ana, İsa peyga mberin annesi Meryem'in üstle ndiği görev işte budur56.

2. Beytlehem'e Yolculuk ve Kutsal Doğum Davud soyu ndan gelen Yusuf, Roma İ m pa ratoru Agustus'un emriyle Beytle­ hem'de nüfus sayı mına katı lmak için Meryem'le birlikte Nasıra'dan ayrı ldı.

O günlerde Sezar Agustus tüm Roma dünyasında bir nüfus sayımının yapılması için buyruk çıkardı. Bu ilk sayım, Kirinius'un Suriye valiliği zama­ nında yapıldı. Herkes yazılmak için kendi kentine gitti. Böylece Yusuf da, Davut'un soyundan ve torunlarından olduğu için Celile'nin Nasıra Kenti'n­ den Yahudiye bölgesine, Davut'un kenti Beytlehem'e gitti. Orada, hamile olan nişanlısı Meryem'le birlikte yazılacaktı. Onlar oradayken, Meryem'in doğurma vakti geldi ve ilk oğlunu doğurdu. Onu kundağa sarıp bir yemliğe yatırdı. Çünkü handa yer yoktu (Luk. 2; 1-7). Meryem ve Yusuf, Beytlehem'de bulundukları sırada Meryem'in doğum va kti geldi ve çocuğunu d ünyaya getirdi. Sarma layara k kunda kladı ve onu saman dolu bir yemliğin içine yatırd ı. Çünkü kona klaya bilecekleri boş odası olan bir han bulamamışlardı. B u son sözcüklerde o günkü d ü nyanın doğmakta olan Mesih' i reddedişi ve Yusuf ile M eryem'i a lçaltışı vu rgulanmak istenmiş olma­ lıdır57. Kanonik İncille rde kon uyla i lgili hemen h içbir açı klama yoktur. Matta İ ncili, İsa peyga mberin bir evde doğduğu nu, Luka İ ncili ise kon uya biraz daha açıklık geti rerek doğum u n hayvan yemliğinde gerçekleştirildiği ni belirtir. Diğer ta rafta n ezoterik kaynaklar konuyu fa rklı bir ba kışla değerlend irir. Bu bilgilere göre o dönemde hayva n ye mliği n i n bulunduğu yerler çoğunlukla yeraltında sıca kta n ve rutu betten koru nakl ı yerlerde inşa edilmekteyd i . Bunlar yapay mağara lardı. Yusuf' la Meryem de za manı ge ldiğinde çocu kları­ nın doğu mu için Beytlehem civa rlarındaki bir Esse ni mağa rasına gitmişlerdi. İsa peyga mberin doğumu da Essen i lere a it bu tür bir mağarada gerçekleşmiş 56 Schure, E. (1999). A.g.e, S. 477. 57 lannitto, P. L. (2002). Meryem Ana'nın Hayatı, (Çev. ö. Çanlı). İstanbul: Ohan Matbaacılık, S. 19.

29

olmalıd ır. Ama bu mağara bilinen tür doğa l bir mağara değil, özel olara k yeral­ tında oluşturulmuş olan hastane vari bir yer olmalıydı58• Mağara ya pma geleneği ilk H ı ristiyanlar döneminde de sürdürülmüştür. Ana­ dolu sınırları içinde ye r alan Kapadokya yera ltı şehirleri de kısmen bu örnek­ lerden sayılabilir. Çeşitli uzunluktaki labirentlerle birbirlerine bağlandığı iddia edilen, yeraltına inen birçok katta n ve çok sayıda odadan oluşan bu yerle­ şim alanları, o dönemde ilk H ı ristiya nların barınma ve gerektiğinde saklanma amaçlı kulla ndıkları yerler olmuştur. Eski kültürden ka lma kimi alışka n lıklar burada deva m edegelmişti r.

3. Çobanların Eşliği Beytlehem bölgesinde sürüleriyle birlikte geceyi d ışarıda geçiren çobanlar bu­ lunuyord u. Ta nrının meleği çoba nlara görü ndü ve Rabbin görkemi çevrelerini aydınlattı . Bunu gören çoba nlar çok korktular. Melek onlara korkmamalarını, kendi lerine mutlu bir haber getird iği ni söyledi. Herkes için bir sevinç kaynağı olacak olan bu ha ber, bir kurtarıcının doğuşuyd u . Daha sonra bu sözleri söy­ leyen meleğe, tanrıya şükü rler eden bir melek kümesi katıldı. Melekler, göğe dönmek üzere çobanların yanından ayrılınca çobanlar yeni doğan çocuğu görmeye gittiler. Ah ırda Çocuğu, Meryem'i ve Yusuf'u a n latıld ığı gibi buldular.

4. Üç Bilge Kralın Ziyareti Doğumu yüzyı l lardır beklenen in d ünyaya geldiği birçok misti k ve i nisiyetik merkez tarafı ndan anlaşılm ıştı . Bu me rkezlerdeki kimi in isiyeler derhal Esse­ nilerle irti bata geçmiş ve yeni doğa n göksel elçiyi ziyarete etmişlerd i . Esseni ra hipleri de ke hanetin gerçekleştiği ni, beklenenin doğmuş olduğunu ayrı ntıya girmeden halka duyu rmaya başlamışlardı. Böylece beklenen in nerede doğ­ duğu ve nerede bulu nduğu halk arası nda tartışılmaya başla ndı. Son unda bu konuşmalar Kral Herodes'e ka dar uza n d ı . Bunun üzerine Herodes, ka h i n lerin­ den konuyla ilgili bilgi iste miş, a nca k doğumun nerede old uğu ile ilgili bi lgi alamam ıştı59•

Bunun üzerine Herodes yıldızbilimci bilgeleri gizlice çağırıp onlardan yıldızın göründüğü anı tam olarak öğrendi. "Gidin, çocuğu dikkatle a rayın, bulun­ ca haber verin, ben de gelip O'na tapınayım" diyerek onları Beytlehem'e gönderdi. Bilgeler, kralı dinledikten sonra yola çıktılar. Doğuda görmüş ol­ dukları yıldız onlara yol gösteriyordu, çocuğun bulunduğu yerin üzerine va­ rınca durdu. YıldlZI gördüklerinde olağanüstü bir sevinç duydular. Eve girip çocuğu annesi Meryem'le birlikte görünce yere kapanarak O'na tapındılar. Hazinelerini açıp O'na armağan olarak altın, günnük ve mür sundular. Sonra gördükleri bir düşte Herodes'in yanına dönmemeleri için uyarılınca ülkele­ rine başka yoldan döndüler (Mat. 2;7-12). 58 Candan, E . (2007). A.g.e, S. 54-56. 59 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 57-58.

30

İsa peyga mberin gerçek doğum günü araştırılı rken çok çeşitli konular göz önüne alınmalıdır. Öncelikle üç bilgeler öyküsü nün asıl kaynağı olan Matta incili, İsa peyga m berin doğumu esnasında gökyüzünde Doğu'dan gelen bil­ ge kişilerin ta kip edebi lecekleri olağa n üstü parlak bir yıldız olduğunu belirtir. Bu yıldız çocuğun bulunduğu yerin üzerinde durmuştur. Eğer U FO gibi dünya dışı bir olayda n bahsedilmiyorsa, bu nesnenin ne olduğun u n tanımlanması nispeten daha kolayd ır. Bilgeler arası nda bu çapta bir heyecan yaratmış olma olasılığı en yüksek olan olay Jü piter ve Satü rn'ün balık ta kımyı ldızında gerçek­ leşen 29 Temmuz M .Ö. 7 ta rihinde gerçekleşen ender bi rleşimi olmalıdır. Bu, onlar için ba l ı k burcu n u n ya n i "Yeni Bir Çağ"ın başla ngıcı nı ifade ediyordu. Di­ ğer ta rafta n Va hiy Kita bı'nda İsa peygamber bir aslan olarak belirti lmektedir; Sonra yaşlılardan bir tanesi bana dedi ki "Ağlama; Judah kabilesinin Aslam, Davut'un soyu zafer kazandı" (Va . 5; 5). Bu ta nım, eğer İsa peygamber aslan burcunda doğmuş olsayd ı uygun olaca ktı . Ancak eğer o bir oğla k burcuysa ki 25 Aralık'taki klasik doğum tari h i onu bir oğlak ya par, bu tarih uygun düşme­ mekted ir. Ama gerçekte bilindiği gibi 25 Aralık, kilisenin Mithras28 ve Sol ln­ victus29 kü ltleri n i kabul ettiği zaman ortaya çıka rtılmış bir tarihtir. Bu olaydan önce kış yortusu İsa peyga m berin vaftiziydi ve 6 Ocak'ta kutlanıyordu. Öyle anlaşı lmaktad ı r ki Matta ve diğer H ı ristiyan la rın gözünde İsa peygam ber, Yeni Çağ'ın Mesihi'yd i ve onun fiili olmasa bile simgesel doğum tarihi, bir "Horus Kral'a"30 ya kışaca k bir ta rih olmal ıyd ı60• Kral Ja mes İ ncili'nde, "meyhaneci" olara k a n ılan Matta, bir Hıristiyan Gnostik­ ti. Büyük ihtimalle H atay veya İskenderun'da yaşıyordu ve bu bölgenin paga n kültleri hakkında çok şey biliyordu. O n u n incilinin a macı, yeni inancı kabul edecek insanlar kazanmaktı. Bu yüzden tutarlı gözü kmesi için özen gösteri­ yordu. Görünüşe göre antik gizemler ve Hıristiyanlık a rasındaki bağlantıdan haberdardı ve i nisiye olanlar için bunların a ltını çizmek istemişti . Böylece yen i H ıristiyan d ü ze n i nde M ısır'a özgü Osiris, İsis ve Horus üçlemesinin yerini Yu­ suf, Merye m ve İsa alaca ktı. Bu açıd a n İsa peygamberin doğumu yeryüzünde yen i bir Horus-Kra l'ın doğumuyla simgesel olara k aynı değerde olmalıydı 61 • Antik Mısır'da yılın e n önemli günü gökyüzü n ü n e n parlak olan yıldızı Sirius'un güneşle birlikte kısa b irkaç dakikalık yükselişiyle gerçekleşen Horus'un simge­ sel doğumuydu . Bugünde, G ü neş aslan takımyıldızında yer a la n, ismi "Küçük Kral" anlamına gelen, kızıl dev Regulus yıldızı ile birleşip şafağı kızıla boyayarak yükseliyordu. Eski M ısırlılar için şafağı n kızıl ışığı, Tan rıça İsis'in oğlu Horus'u doğururke n dökülen kanının simgesel a nlatımıydı. Gökyüzünde İsis'in ruh u i l e Sirius'un sol u klaşan ışığı bir süre sonra G üneşin (oğlunun) ışığı tarafından gölgede bıra kı laca ktı. Horus, doğum u ndan son ra Heliopolis'te tapınılan ve ka­ bartması buradaki Xll. hanedan dikilitaşının üzerinde bulunan şahin başlı Tan60 Lequenne, F. ( 1991). Galatlar, (Çev. S. Albek). Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, S. 169; Gilbert, A. (2007). A.g.e, S. 245-246. 61 Gilbert, A. (2007). A.g.e, S. 249.

31

rı Ra (Harakte)'ya dönüşüyordu . "Yukanda olan Aşağıda da vardır" şeklindeki Hermetik31 deyim doğrultusunda güneşin her yıl gerçekleşen bu dehşet verici yeniden doğuşu, Horus krallarının doğumunu temsil ediyordu. Aynı zamanda bu doğum yeni yılın da başlangıcıydı62• Diğer taraftan Horus'un doğumu Mısır, Mezopotamya ve Kommagene kral­ lıklarında resmi kraliyet doğum günüydü . Yıldızbilimci bilgeler, krallarının do­ ğum günü olan bu günde, Jüpiter'in ve Satürn'ün gökyüzündeki birleşimini gördüklerinde, doğal olarak bunu Mesih'le ilgili olası bir doğumun habercisi olarak yorumlamış olmalıydılar. İsimleri Melkior, Balthazar ve Gaspar olarak geçen yıldızbilimci bilgeler, Fırat nehrinin doğusundan, o zamanlar Part İmparatorluğu diye bilinen bölgeden gelmiş olmalıydılar. Part İmparatorluğu (İran), en büyük rakibi Roma İmpara­ torluğu'na oranla daha rahat bir siyasal yapı olarak örgütlenmişti. İsa peygam­ berin doğduğu dönemde iki imparatorluk arasında tampon bölge işlevi gören uydu devletler vardı . Bunlar, bugünkü Malatya, Adıyaman ve Kahramanmaraş illerini kapsayan Kommagene Krallığı, Şanlıurfa'yı ve Haran'ı kapsayan Edessa Krallığı, Osrohane Krallığı ve Ermenistan Krallığı'dır. Şanlıurfa'da ve Haran'da yapılan arkeolojik kazılar sonucu elde edilen buluntular bu bölgenin Sabiizm32 kültünün merkezi konumunda olduğunu ortaya koymuştur . Bilgeler muhte­ melen bu tampon bölgeden, özellikle Sabiizm'in merkezi konumundaki Edes­ sa Krallığı'ndan geliyor olmalıydılar63• Bilgeler, Kudüs'e vardıklarında doğal olarak Herodes'in sarayına uğradılar. Burada onlara son derece nazik davranılıp bu günlerde kraliyet ailesinde bir doğum beklenmediği söylendi . Bilgeler, tapınağın yüksek seviyeli rahiple­ rinden Davut'un soyundan gelen Mesih'in, yakındaki bir kasaba olan Beyt­ lehem'de doğacağı yönünde eski bir kehanet olduğunu öğrendiler. Bilgeler, Beytlehem'in bahsedilen yer olup olmadığını görmek için, aceleyle bulunduk­ ları yerden sekiz kilometre güneyde olan kasabaya doğru gittiler. Kudüs'ten güneye inerken, Jüpiter ve Satürn'ün olağandışı birleşimi onlara simgesel bir rehberlik yapmıştı. Diğer bütün yıldızlar birer birer ortadan kaybolmuş olsa da, vardıklarında bu yıldız, birleşimden dolayı parlaklığını koruyor ve İsa pey­ gamberin doğduğu ahırın üzerinde duruyordu . Bunun üzerine bilgeler, görev­ lerini yerine getirmenin sevinciyle atlarından inip, heybelerinden armağanla­ rını çıkartırlar: Altın, günnük ve mür. İçeri girip yeni doğmuş olan Bebek İsa'ya saygılarını sunarak onun önünde diz çöküp hediyelerini verdiler. Daha sonra yakınlardaki bir düzlükte kamp kurdular. Gece, bir melek tarafından Kral He­ rodes'e geri gitmemeleri konusunda uyarıldırlar. Böylece Edessa'ya başka bir yoldan döndüler.

62 Gilbert, A. (2007). A.g.e, S. 246. 63 Gilbert, A. (2007). A.g.e, s. 244.

32

Bilge kra llar İsa peyga mbere altın, günnük ve mür sunmuşlard ı . Astroloj ik açı­ dan bu hed iyeler, İsa peygam bere doğu munda gezegen ler tarafından sunul­ muş olan özel yetenekler olmalıdır. Hermeti k felsefeye göre, bir ruh doğduğu zaman doğu ma hakim olan gezegen lerin "hediyeleri ni" kabul ederdi. Bu he­ diyelerin kişi nin yeryüzündeki yaşam ında hem yeteneklerini hem de kade­ rini belirlediğine inanılı rd ı . Bu açıdan insanın doğd uğu anda ufkun üzerinde olanları bilmek (yükselen burç) kişi için önemlidir. Zira bunlar kişi üzerinde doğuştan en güçlü etkiye sa hip karakterler olarak nitelendirilir. Diğer taraftan Hermetik fe lsefede bu armağan lar, bencil amaçlarla kullan ılıp ku llanılmadık­ larına bağlı olarak, lütuf veya lanet olarak ka bul edili r. İsa peyga mber, Ya hya tarafından vaftiz edilişi n i n hemen ertesi nde, çölde oruç tutarken şeyta n ta­ rafından üç kez gü naha teşvik edilmeye ça lışılır. Bu üç başta n çıkartma dene­ mesi, bi lgelerin armağa n ları n ı kötüye ku llanımıyla bağlantılı görü n mekted ir. İsa peyga m ber önce taşla rı ekmeğe çevirmeye ya ni maddeyi büyüsel olarak bir başka maddeye dönüştü rmeye (si mya ) teşvik edil ir. Burada ondan istenen büyünün gezegen i Merkür tarafından veri len üstün ra hiplik gücü nün istisma­ rıd ır. Daha sonra, meleklerin onu tutacağı ve düşmesini engelleyeceğine inan­ dı rılarak, kendisi n i yüksek bir yerden atması için teşvik ed ilir. Bu ise Satü rn'ün yaşa mı kurta rma gücü n ü n istismarı olacaktır. Son olarak, şeyta na ta bii olması ka rşılığında dü nya krallığı ile ödüllendirileceği söylenmiştir. Bu, Jüpiter' in ya ni hükümranlığı yöneten gezegen i n sunuları n ı n kötüye ku llanımı an lamına gel­ mektedir. O, bu üç başta n çıkartma girişi m i n i reddederek, alınyazısın ı n bi lge krallar ta rafı ndan si mgele nen gezegensel ta n rıların su nduğu kaderden daha yüce olacağını gösterir. Böylece o, peygam berliği sırasında armağa nlarını di­ ğer insanların refah ı için kullanır. Merkür'e ait gücünü kendisi içi n değil ama diğerlerinin i htiyacı için suyu şara ba dönüştürerek, ekmeği ve balığı çoğalta­ rak; Satürn'e ait gücün ü ise hastaları iyileştirerek ve ölüleri dirilterek kullanır. Jüpiter ta rafından ona verilen d ünyevi zengi n l i kten ve mevkiden de bir bilge olara k vazgeçmesini bilir64• Gil bert (2007)'e göre tüm bu veri lerden yola çıkarak İsa peygamberin doğu­ mu sırasında gökyü z ü n ü n bir tablosu nu çıkarmak mü mkündür. Meryem ve Yusuf'un astroloj i k yıldızsa l eşleri bulunmaktadır. Ma krokozmik bir bakış açı­ sından bunlar sırasıyla Sirius yı ldızı33 ile Orion ta kımyıldızıd ır34• Fakat sem bo­ lizm bundan daha geniş bir alanı ka psa maktadır. i na nışa göre İsa peyga mber bir a h ı rda doğ mu ştur, hayva nların bulundu kları yerde. Bu ayrıntı zodyağı, güneşin gökyü z ü n ü a rşınlarken geçtiği "hayvanlı" yolu simgeliyor olmalıdır. Meryem ve Yusuf'un yanında doğum sırasında hazır bulunan "a hırı" yan i zodyağın görün ü r olan bu kısmını paylaşan i k i simgesel hayva n vardır. Bunlar, öküz ( Boğa burcu) ve koyu n veya koçtur ( Koç burcu). Ayrıca üç çoban hazır bulunmaktad ı r. Bunların "yolu gösteren" üç önem l i yıldız olduğu na inanılır. Bunlar Au riga (Arabacı) takı myı ldızı ndaki çok parlak sarı bir yıldız olan Capel64 Gilbert, A. (2007). A.g.e, S. 260.

33

la ve İkizler takımyıldızının ikizleri Castor ve Pollux'tur. Bu yıldızlar aslandan önce yükselir ve bir anla mda rehberlik ya parlar. Anlamlı bir şekilde hepsi Ori­ on ve Can is Major'e (Yusuf ve Meryem) göre gökyüzünün daha kuzey tarafın­ da, ekliptik çizgisinin üze rinde yer a l maktadırlar. Bu, çoban la rın "tepelerde" oldukları deyimiyle kast edilen olay gibi görün mektedir. Bu yıldızların hepsi eskiler tarafından gözlemlenir ve za manı hesaplayabilmek için yara rlanılırdı.

JÜPİTER SATÜRN KAVUŞUMU ÜÇ BİLGE K RALIN YILDIZI

K

GÜNEŞ REGULUS KAVUŞUMU = BİR FİRAVUNUN I YAHUDİYE KAVMİ ASLANININ DOGUMU

1 . İsa Peygamberin Doğduğu Günün Gökyüzü Haritası Sirius'un gü neşle birlikte doğd uğu, yen i yılın başlangıcı sayı lan ve İsa peyga m­ beri n doğum günü olan 29 Te mmuz M.Ö. 7 ta rih i ne yazık ki ta kvim ve politik neden lerden ötürü kilise ta rafından 25 Aralık'a kaydırılm ıştır. Bugü n aslında, Pers kültürünün ve daha son ra Roma' n ı n Güneş ta n rısı Mithras'ın doğum gü­ nüdür. Kilisenin ilk gelişme dönemlerinde kış yortusu 6 Oca k'ta kutlanan Epi­ fa niydi. Bu yortu nun gerçekte İsa peyga m berin doğumuyla hiçbir ilgisi yoktu. Bu tarih İsa peyga mberin Ya hya ta rafından vaftiz edilişin i n kutla masıydı. iV. yüzyılda kil ise bunu, belki de İsa peyga mberin görevine başla madan önce Ya hya tarafından i nisiye edilmeye i htiyaç duyduğu n u ima ettiği için doğu m gününe dönüştürd ü . Tarihteki bu değişim ayrıca d i n değişti rmelerinde onlara yardımcı olduğu için pagan İskenderiyelileri de mutlu etmişti. Onlar, Aeon'un (yeni yıl) yani Kore veya bakire tan rıçan ı n doğumunu 6 Ocak'ta kutlam aya alışmışlardı. En önemli bayra mlarının tarihini değiştirmek zorunda kalmadan "İsa peyga mberi Aeon" ve "Meryem'i de Kore" olara k ka bul edebilirlerdi. Bir

34

süre sonra olasılıkla yine aynı nedenlerden dolayı Noel, Güneş tanrısının do­ ğum günü olan 25 Aralık'a geri kaydırıldı ve 6 Ocak Üç Bilge Kral'ın yortusu haline geldi 65. Mesih' in doğum günü için kış gündönümüne ya kın bir günün seçilmesinin be­ lirli bir mantığı va rd ı ve bu Roma takvi m ine uyuyordu. Bu, Bakire'ye m üjden i n veri lmesi n i n, 2 5 Mart'ta kutla nabi leceği anlamına gel iyordu. Yine Luka'nın in­ cili'ne göre, İsa peyga mber, Vaftizci Yahya'dan altı ay sonra ra hme düşmüştü. Bu, Ya hya'nın doğum g ü n ü n ü n ra hatl ı kla 24 Haziran'da, yaz ortasında kutla­ nabileceği anla m ı na gel iyord u . İ nci l'e göre Ya hya'n ı n babası Zekeriya'ya gö­ zükerek, eşi El iza beth' i n hamile old uğu nu Cebrail söylemiş olsa da, bu küçük "Müjde" 29 Eylü l'e -diğer baş meleğin, M ikail'in yortusuna- denk düşmek­ ted ir. Kilisenin a rtık, yılın dört dönüm noktası günü için öğreti leriyle uyumlu yortuları va rdı; Kış, il kba har, yaz ve son bahar. Sabit yortuların yer aldığı kil ise takvimi artık dört ya rı may günü etrafında temellenm işti; 25 Aral ıktaki Noel günü, 25 Mart'ta M üjde yortusu, 24 Haziran'da Vaftizci Ya hya'n ı n doğumu ve 29 Eylü l'de M i kail yortusu66• Üç Bi lge' nin öyküsü Ye n i Ahit' i n en sevi len öykü leri ndendir ve onların İ sa peyga mbere ta pını mları tüm bir d i nsel sanatın en sık beti mlenen sa hnelerin­ dendir. Bu sa h nelerde bi lgelerde n ikisi ye ni kurta rıcıya saygılarını sunmak için sessizce sırasını bekle rken üçüncüsü Bebek İsa önünde eğilir ve onun ayağını öper ha lde betimlenir. Kutsa l doğum tablolarında diz çöken bilge, genellikle üçünün en yaşl ısı olara k gösterilir. Diğer taraftan yıldızbilimciler genelli kle Bilge Krallar olarak gösterilirler. Bu­ nun nedeni 72. Mezmurun 10. ve 11. d i zeleri nde şöyle ifade edilmişti r; "Tar­ şiş'in ve kıyı ülkelerinin kralları Ona vergilerini ödesin, Şeba ve Seba kral­ ları armağanlar sunsun. Bütün krallar onun önünde yere kapansın, Bütün uluslar ona kulluk etsin". Bu durum daha sonraki yıllarda değişikliğe uğrar ve hemen tüm krallar ve imparatorlar kendileri n i Mesih' in dindar takipçileri olarak betimletmeye baş­ larlar. Kendilerin i Mesih İsa'ya veya Bakire Meryem'e sembolik sunular yapar­ ken betimletirler. Bunların ilki olmasa da e n ustaca örnekleri nden birisi istan­ bul'daki Ayasofya M üzesi' n i n çıkış ka pısı üzerinde yer alan X. yüzyıldan kalma mozaiktir. Sanatçı mozaikte i ki seçkin imparatoru Ba kire Meryem ve Çocuk İsa'ya sunular yaparke n betimlemişti r. Sahnenin sağ ta rafında Roma' n ı n İlk Hıristiyan İmparatoru olara k kabul edilen Büyük Konsta ntin, Bakire'ye ye ni başkenti Konsta ntinopolis' i ta kdim ede rken; sa hnenin solu nda ise Justi nia­ nus, eseri olan Ayasofya Kil isesi'n i Ba kire'ye suna rla rke n betimlenm işlerdir67•

65 Gilbert, A. (2007). A.g.e, S. 251-252. 66 Gilbert, A. (2007). A.g.e, S. 252. 67 Gilbert, A. (2007). A.g.e, S. 21.

35

5. Mabede Sunumu ve Sünneti İsa peyga mberin doğd uğu dönemde bu topraklarda büyük kısmı za manla yoz­ laşmış Musa peyga mberin yasa ları geçerliydi. Bu yasa lar çocuğu n doğumunun üzerinden sekiz gün geçmesinden son ra, sün net tören i, ya ni etinin kesi lerek kanının akıtılması a racıl ığıyla, çocuğa isim veril mesin i zoru n l u kılıyord u. Mer­ yem ve Yusuf, Musa peygam berin yasalarına uymak için ma bede sunuluş ge­ leneğini uyguladıkları gibi, Çocu k İsa'ya sünnet töreni de uyguladılar68• Yasalar, bir kadının ilk erkek çocuğunun ta n rıya sunulmasın ı ve ma bede adan­ masın ı kurala bağlıyordu. İlk erkek çocuk ailenin değildi. Özel bir biçimde tan­ rıya adanıyordu. Yasalar hayva n la r için de geçerliydi. Hayvanları n ilk yavru­ ları da mabede sunuluyord u . Tanrının ka bul ettiği varsayılan sunak üzeri nde kurban ediliyordu. Tabii ki bir kadının ilk erkek çocuğu hayvanlar gibi kurban edilmiyordu. Ka hinlik derecesine eş bir konumda ta nrının h izmetine adan­ mış bir ha lde mabette yaşamak zorundaydı. Ancak Ya h u diler beş İ bra n i pa rası tutarındaki kurtulmalık bedelini ödeyerek ilk erkek çocu kları n ı eve geri götü­ rebil iyorlard ı . Diğer bir yasa, an neye a rı n ma törenini yüklüyord u . Anne, ma­ bede bir süt kuzusu, yoksul ise bir çift horoz ya da bir çift güvercin getirmel iy­ di. Meryem ve Yusuf, kucaklarında Çocuk İsa i le birlikte, sunu ve arındırılma tören lerini yerine geti rmek için Beytlehem'den Yeruşa lem ( Kudüs)'e gittiler69•

Musa'nın Yasası'na göre arınma günlerinin bitiminde Yusuf'la Meryem ço­ cuğu Rabbe adamak için Yeruşalem'e götürdüler. N itekim Rabbin Yasası'n­ da, "İlk doğan her erkek çocuk Rabbe adanmış sayılacak" diye yazılmıştır. Ayrıca Rabbin Yasası'nda buyrulduğu gibi, kurban olara k "bir çift kumru ya da iki güvercin yavrusu" sunacaklardı (Luk. 2; 22-24). Yusuf ile Meryem'in tapınağa bir çift kumru ya da güvercin götürmesi, İsa peygamberin ailesinin yoksul olara k kabul edi ldiğin i göstermektedir. 6. Mısır'a Yolculuk

Üç Bilge Kral gittikten sonra Rabbin meleği Yusuf'a rüyada görünerek, "Kalk" dedi, "Çocukla annesini al, Mısır'a kaç. Ben sana haber verinceye dek orada kal. Çünkü Herodes öldürmek için çocuğu aratacak" Böylece Yusuf kalktı, aynı gece çocukla annesini alıp Mısır'a doğru yola çıktı. Herodes'in ölümüne dek orada kaldı. Bu, Rabbin peygamber aracıhğıyla bildirdiği şu söz yerine gelsin diye oldu: "Oğlumu Mısır'dan çağırdım (Mat. 2; 13-15). Herodes, Üç Bilge Kral tarafından aldatıldığını anlayınca çok öfkelendi. On­ lardan öğrendiği vakti göz önüne alara k Beytü llahim ve yöresinde bulunan iki ve iki yaşından küçük erkek çocuklarının tamamını öldürtt ü . Böylelikle Peygamber Yeremya aracılığıyla bildirilen şu söz yerine gelmiş oldu: "Ra68 lannitto, 69 lannitto,

P. L.

P.

(2002). A.g.e, S. 25. L. (2002). A.g.e, S. 25-26.

36

ma'da bir ses duyuldu, Ağlayış ve acı feryat sesleri. Çocukları için ağlayan Rahel avutulmak istemiyor. Çünkü onlar yok artlk (Mat. 2; 16-18). İsa peyga mber kuşkusuz ki bir bebeklik, çocukluk ve gençli k dönemi geçirmiş ve o yaşla rın doğa l gelişimini yaşam ıştı r. Çocukluk dönemini geçirdikten sonra Esseni ra hi pleri taraf mdan eğiti me ta bi tutulmuş böylelikle görevine hazırlan­ mış ve İn isiye edilm işti r. Bu eğiti mi son ucunda gerçek kimliğine bürünebilmiş ve sonrasında dü nya üzeri ndeki bazı İ n isiyetik merkezleri dolaştıktan sonra otuzlu yaşların hemen başında görevine başlamıştır. Bilinen tüm Ezoterik kay­ naklar bunu kesi n olarak doğrulamakta, şüpheye yer vermeyecek derecede onun görevine hazırlanmasında bu gizemli topluluğun büyük rol oynadığını söylemektedir. İsa peyga m ber güvenl i k a macıyla Mısır'a götürülmüş gibi gös­ terilse de bunun temel nedeni güvenlik olmamalıdır70• Esseniler İsa peyga m berden önce iki asli merkezde faaliyet gösteriyorlardı. Bunlarda n ilki M ısır'ın M oeris Gölü' n ü n kıyısında d iğeri ise Ölüdeniz yakınla­ rındaki Engadi'de b u l u n ma ktaydı . Ancak Engad i'deki merkezlerini daha sonra Kumran'a taşımışla rd ı . Gizli okulları ise Nasıra'n ı n hemen Batısı'nda bulunan Carmel tepeli klerindeyd i . Esseniler Kum ra n Merkezi'ni M .Ö. 3 1'de terk ettiler. Hangi nedenle ve nereye gittikleri ta m olara k bilinmemektedir. Ancak i lginç bir şekilde İsa peyga m berin doğu mundan altı yıl sonra geri dönmüşler, mer­ kezlerini ye niden kurmuşlar ve daha geniş toplantı salonları inşa etmişlerdi. Bu altı yı llık kayıp süre n i n İsa peyga m berin çocukluk dönemine denk gelmek­ ted ir. Ayrıca bu dönemde İsa peyga m berin M ısı r'a götürüldüğü de bilinmek­ ted ir. Büyük ihtimalle Kumran'ı terk eden Esseniler bu süreyi Mısır'daki mer­ kezlerinde İsa peyga m be rle birlikte geçirmişlerdir71• İsa peygamberin doğd uğu yıllarda bölgede ciddi bir Yahudi- Roma ittifakı ve baskısı va rd ı . Bu baskıdan e n çok sıkıntı duyanların başında Esseniler gel mek­ teyd i . Ya hudi ra h i pleri kendi a nlayışları doğrultusunda oluşturdukla rı Musevi dinini ta m bir baskı u nsuruna dönüştü rmüşler ve kendi din lerinden olmaya n­ lara karşı acımasız bir ka m pa nya başlatmışlardı. Bölgeye kadar uzanan Roma zulmü ise her şeyi n üzerine tuz biber e kmekteydi . Halk tam anlamıyla nefes alamaz bir ha ldeyd i . İşte böyle bir orta mda İsa peygamberin doğumu gerçek­ leşmişti. Ve işte bu nedenden dolayı, İsa peyga m berin doğar doğmaz koruma altına alı nması gerekiyordu. Ciddi anla mda hayatı tehlikedeydi. Çocu kluk ve gençlik dönemleri n i n büyük bir gizl i l i k içinde geçmesinin nedeni bu olmalı­ dır. Kimliği uzun bir süre saklı tutu lmuş ve beklenenin o olduğu asla kimseye söylenmemişti . Bu sır, bazı üst düzey Essen i ra h ipleri arasında saklı kalmıştı72 •

70 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 60-61. 71 Candan, E . (2007). A.g.e, S. 60-6 1 . 7 2 Candan, E . (2007). A.g.e, S. 6 1-62 .

37

EZOTE R İ K BA K I Ş LA İSA P EYGA M B E R İ N KAYI P YILLA R I Arş. Gör. Tolga GÜL"' M ısır'a götürülen İsa peyga mber, Moeris Gölü'nün yakı n ı nda bulunan Esse­ n ilere a it merkezde 5-6 yıl boyunca özen le muhafaza edildi73• Uygun şartların yerine gelmesiyle Mısır'da bulunan Yusuf'a yine bir melek göründü. Melek Yusuf'a, çocuğu n ca nına kıymak isteyen lerin öld üğü n ü ve çocukl a Meryem'i alıp ülkesine dönmesi gerektiğini haber verdi. FENiKE

Fiili G�:::,ret NASIRA e

TABERIYE &

TABOR DA�I

"' -

i.iJifüihi •

SAMARIYE

ERIHA



KUDÜS YERUŞALIM ZEYTiNLiK e e & DA�I BEYTANYA •

• BEYTLEHEM

2. lsa Peygamberin Dünyaya Geldiği Coğrafya



Afyon Kocatepe Üniversitesi, Turizm Fakültesi

73 Candan,

E.

(2007). A.g.e, S. 65.

38

Herodes öldükten sonra, Rabbin bir meleği Mısır'da Yusuf'a rüyasında gö­ rünerek, "Kalk" dedi, "Çocukla annesini al, lsrail'e dön. Çünkü çocuğun ca­ nma kıymak isteyenler öldü. "Bunun üzerine Yusuf kalktı, çocukla annesini alıp lsrail'e döndü. Ama Yahudiye'de Herodes'in yerine oilu Arhelas'ın kral olduğunu duyunca oraya gitmekten korktu. Rüyada uyarllmca Celile bölge­ sine gitti. Oraya varınca Nasıra kentine yerleşti. Bu, peygamberler aracılığıy­ la bildirilen, "O'na Nasırah denecektir" sözü yerine gelsin diye oldu (Mat. 2;19-23). Altı yaşına kadar olan çocukluk döneminin büyük bir bölümünü Mısır'da geçi­ ren İsa peygam ber, tam anlamıyla bir Essen i kültürüyle eğitilmeye başlanmıştı. Nasıra'ya getirilmesin i n bir d iğer nedeni, İsa peygamberin inisiyasyona alına­ cağı Essenilere ait Büyük G izli Okul'un Nasıra'nın hemen batısında yer alan Carmel Dağı'nda bulunmasından ötürü olmalıydı. Çünkü zamanı gelince ilk inisiyetik eğitimini a l ma k için bu Carmel Dağı'ndaki Esseni Mabedi'ne götü­ rülecekti 74• Annesinin o sessiz ve derinden sevgisi onun en büyük gıdasıydı . Benzerine ender rastlana bilecek bir sükunet orta mında çocukluğunu geçiren İsa pey­ gamberin sorularının a rd ı a rkası gelmiyordu. Henüz ergenlik dönemine bile gelmemişti ama za man zaman sinagoglara gidip oradaki Ferisilerin kendi ara­ larında yaptıkları dini ta rtışmaları izliyordu. Daha sonra evine döndüğünde o gün tartışı la n konularla ilgili a ilesine soru la r soruyordu. Aldığı ceva pları ka­ fasında bir yerle re otu rtmaya çalışırken, iç dünyasının derinliklerinden gelen ilhamları değerlendi rmeye ça lışıyord u. Bazen aradığı ceva pları içinden gelen seslerde bul uyor ve bunun doğru olup olmadığı n ı yine ai lesiyle ta rtışıyordu 75• Meryem ile Yusuf olup bitenlerin fa rkındayd ılar. Onun iç aleminde saklı bulu­ nan "yüce ışığın " onu her geçen gün biraz daha sarı p sarmala maya başlad ığını görüyorlard ı . Çünkü o gerçek bir Naza rien'di. Daha doğmadan önce Kutsal Ruh'a adanm ıştı . Şimdi ise Kutsa l Ruh'un kolları onu sarıp sa rmalamakta ve adeta ema neti n i geri almaktaydı 76• Bu za man dilim inde İsa peyga m berin ya klaşık altı yaşlarında olması gerekir. Son ra tüm İnciller susmakta ya lnızca Luka İ ncili'nde on iki yaşındaki Çocuk İsa'nın ta pı nağa getirilişi a nlatılmaktad ır. Ancak bu boşluk Thomas'ın Apokrif İncil i'ndeki a n latı mlarla bir hayli dold u rulabilmekted ir. örneğin bir anlatısın­ da beş yaşındaki Çocuk İsa, bir nehrin kıyısı nda oturmuş yaş balçıktan on iki tane kuş yap mıştı r. Ancak onun bunları yaptığı gün Sebt (Şa bat) günüdür ve onu gören birisi Yusuf'a koşup şunları söyler: "Bugün Sebt günüdür ve senin oğlun nehir kıyısında oturmuş yaptığı işle tatil gününün kutsalllğını ihlal edi­ yor" Yusuf öfkeyle koşu p oğluna bağırır: "Neden Sebt gününde yasak olan bir 74 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 65. 75 Schure, E. ( 1999). A.g.e, S. 480. 76 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 67.

39

şeyi yaptyorsun ?". Çocuk İsa o a n ellerini birbirine vurur ve kuşlar canlanıp uçarlar. Bir başka öyküde ise; Çocuk İsa yolda yürürken, koşan bir çocuk sert­ çe onun omzuna çarpar. Ona kızar ve şöyle der: "Sen yoluna devam edemeye­ sin'� O an çocuk düşer ve ölür. Bunu gören bazı kişiler birbirlerine: "Söylediği her söz gerçekleşen bu çocuk kim ?" d iye sora rlar. Ölen çocuğun a ilesi Çocuk İsa'yı Yusuf'a şikayet ederler ve onun çocukla daha fazla bu köyde kalama­ yacağı n ı söylerler. "Ona beddua etmeyi değil haytr dua etmeyi öğret, çün­ kü o bizim çocuklartmızı öldürüyor'� Yusuf onunla konuşur ve şunla rı söyler: "Neden insanlarm bizden nefret etmesine ve bizi izlemesine sebep olan şeyler yaptyorsun ?" Çocuk İsa ceva p verir: "Bunlarm senin sözlerin olmadığmı bili­ yorum, yine de senin için susacağım. Ancak diğerleri cezasım bulacak'� Bunun üzerine onu suçlayanlar kör olur. Bu olaydan sonra herkes büyük bir korkuya ka pılır ve şu nu söyler: "Söylediği her şey, ister iyi ister kötü olsun mucizevi bir şekilde gerçek o/uyor"77. Bu öykü lerdeki mu htemel amacın, onun çocukken de ta nrıoğl una ya raşır güçte ve kudrette olduğuna bir gönderme old uğu daha ilk bakışta kendini belli etmektedir. Luka ise i ncilinde onun küçük yaşlarda sah i p olduğu bilgeliği şu şekilde açı k­ lar; Çocuk büyüyor, güçleniyor ve bilgelikte yetkinleşiyordu. Tanrı'nın lütfu O'nun üzerindeydi (Luk. 2; 40). Çok küçük yaşlardan itibaren onun farklılığı öncelikle Yusuf ve Meryem ta­ rafı ndan görül meye başla n m ıştı . Çocuğu n yaşından beklenmeyen sorularına Yusuf hep sükunetle cevap vermekteyd i . Meryem'in d udaklarından ise şu sözler dökü lmekteyd i : "Tannmm kelamı sadece peygamber/erinde yaşar. Gün gelecek, senin soru/arma Carmel Tepesi'nde ve Ölü Deniz civannda yaşayan münzeviler (Essensiler) cevap verecek"78• Arad ığı soru ların cevabını nerede bulacağı belliyd i ama bunun için zaman he­ nüz erkendi. Önce dü nyaya geldiği yörenin şa rtla rı n ı görmesi gerekiyord u . Lu­ ka'nın da incilinde sözünü ettiği onun ilk seya hati kendisi için bir hayli önemli sonuçlar doğu racak, O'nda derin izler bıra kacaktı. isa'mn ailesi her yll f151h Bayramı'nda Yeruşalem'e giderlerdi. İsa on iki yaşına gelince, bayram gele­ neğine uyarak gittiler (Luk. 2; 41-42). Bölge Roma zulmüyle tam anlamıyla inle me kteydi . Kentin uğradığı felaketler apaçık görülebiliyordu. Roma askerleri halkı yollarda boğazlamış, n ice i nsanla­ rı çarmıha germişti . Halk baskılara boyun eğmek ve susmak zorunda kalmıştı . Sinagogların durumu ise içler acısıydı. M usa peyga m berin gerçek öğretilerin­ den uzaklaşılmış, adına Musevi lik edin ilen otoriter bir sistem oluşturulmuştu. Dini otoriteyi elinde bulunduran Saddukilerler ve Ferisiler gösterişli kıyafetler içerisinde aynı Romalı askerler gibi kasıla kasıla yü rüyorlar ve halkta n kendile77 Obermeier, S. (1996). İsa Keşmir' de mi Öldü? Hindistan'daki Yaşamının Sırları. (Çev.G. Oner). İstanbul : Ruh ve Madde Yayınları, S. 22-23. 78 Schure, E. ( 1999). A.g.e, S. 479; Candan, E. (2007). A.g.e, S. 68.

40

rine hürmet etmelerini bekliyorlardı79• Yeruşalem'de kaldığı sürece gördüğü hasta insanların sayısı İsa peygamberi bir hayli etkilemişti . Cüzza ml ı, felçli ve vücudu çeşitl i çıbanlarla kaplı çok sayı­ da insan görmüştü. Halk bir taraftan da yoksullukla mücadele ediyordu. Özel­ likle kentin kenar mahallelerinde d urum içler acısıydı. Benzi solmuş insanlar sağda solda yarı aç yarı tok derbeder bir görünüm sergiliyorlardı. Yüzlerinde yaşadıkları zulmün izleri tüm belirginliğiyle görülebiliyordu . Gördükleri hiç de beklediği şeyler değildi. Ai lesiyle bir bayram kutlamasına gelmişlerd i ama o ortada kutlanacak bir bayram görememişti. Kesilen kurba n lar, yakılan ateşler, tütsüler, ilahi ler, çeşitli ritüel ler. .. Bunların hepsi göstermelik bir tiyatro oyu nu veya bir ritüelin yerine getiril mesinden başka bir şey gibi görü nmemişti . Şaş­ kın, biraz da ürke k bir bakışla ailesine dönerek şunları mırıldanırke n, zihnin­ den bir sürü düşü nce akıp geçmeye başlam ıştı : Bu ıstıraplara deva olmadık­ tan sonra bu mabet, bu rahipler, bu ilahiler ve bu kurbanlar neye yarar ki'?8°. Ye ruşalem'den ayrı lıp a n nesi ve babasıyla Nasıra'n ın yolunu tuttuklarında gö­ zünün önünden o insanla rı n yüzü bir türlü silinmiyord u. İçini ka playa n karan­ l ığın etkisiyle yol boyunca tek bir söz bile etmedi. Olup bitenlere bir anlam vermeye çalışıyordu. Bu nasıl bir dü nyayd ı ? İ nsa nlar bu kadar insanlıklarından nasıl uzaklaşa bilirlerd i ? Bu görd üğü ma nzara la rı insanlar sergil iyor ola maz­ dı. İsa peyga mberin yetişip büyüdüğü ve dışarıyla ta mamen bağları n ı kesmiş bir şekilde yaşaya n Essenilerin a rasındaki hayatla, d ışarıdaki hayat arasında uçurumlar vard ı . Esse ni ler arasında hiç bir za man tanrıya kurban kesildiğini görmemişti . Tan rıya ruhen şükra nla rını sunmaktan başka bir sunu içine asla girmeyen bir topluluğun içindeki yaşam d ışa rısıyla karşılaştırdığında ona bir cennet yaşam ı gibi görü n m üştü . Dışarısı ise cehennemi andırıyordu . Essenile­ rin beslenme tarzları bile d ışarısıyla çok farklıydı. Yağlı etli yemeklerin yerine ta mamen bitkiler, meyveler ve ta hıl ürünleriyle beslenen bir adetleri va rdı. insan ilişkileri ise görü lmeye değerdi . Sakin, yumuşa k, fakat ciddi görü nümleri olan bu insanlar kendileri n i huzur ve barış içinde bir yaşama adam ışlard ı . Ör­ nek seviyede bir a h lak a n layışına sa h i plerdi. İ nsan il işkilerinde daima yumu­ şak başlı ve iyi n iyetli bir tutum içindeyd iler. Sözleri ye minden daha güçlüydü. Günlük yaşamda yem i n etmenin yapmacık ve ge reksiz bir hareket olduğuna inanıyorlardı. Fil isti n ve M ısır'da n Hore b tepelerine kadar olan geniş alanda, küçük gruplar h a li nde yaşa ma kta olan Esseniler, birbirlerine karşı muazzam bir misafirperverlik ve sevgi göstermekteydi ler81 •

ı. İnisiyasyonu Carmel Dağı'ndaki Essen i merkezi sadece gizli i n isiyasyon un ya pıldığı ma bet­ ten ibaret deği ldi. Burada Esseni çocu kları n ı n çok küçük yaşlarda n itibaren 79 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 69. 80 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 69-70; Schure, E. ( l 999). A . g . e S. 483. .

81 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 70-71; Schure, E . ( l 999). A.g.e, S. 486.

41

eğitildiği kolej benzeri okullar bulunuyordu. Bu okullar İsa peygamberin ya­ şamında büyük bir öneme sahipti zira o, bu Esseni okullarında çok iyi bir eği­ tim aldı. Ara mice, İ bra n ice ve Yu nanca'yı yine bu okullarda öğrendi. Şimdi ise sıra bir za manlar a n nesinin de söylemiş olduğu gibi Carmel'de bulunan Büyük Mabet'teki eğitimine gelmişti. Bu, Esseni Gizli İ nisiyasyonu'na dahil edileceği anlamına gelmekteydi. Carmel'de başlayıp sonrasında Hindistan, Tibet, İ ran, Yunan ista n ve son olarak da Mısır'ın ü n l ü Hel iopolis Mabedi'nde noktalana­ ca k olan ya klaşık on beş yıl sürecek bir in isiyasyon u n başlangıcıydı82 •

2. Carmel Okulunda Eğitimi Carmel'deki "Büyük Mabet" ayn ı zamanda "Peygamberler Okulu" ola ra k isimlendirilmekteydi. Bunun nedeni daha önceki kimi peygamberlerin ve özel görevl ilerin bu merkezde in isiyetik eğiti mden geçi rilmiş olmasından kaynak­ lanmaktayd ı . Büyük Mabet'teki gizl i eğitime Esseniler ve M ısır İ n isiyasyonu ile ilintili kişilerin dışında kimse alın mazdı. Dışa rıya ta mamen ka palıyd ı . Kendi içlerinden bu okula girmek isteyenler ise, ciddi elemelerden geçirilirlerdi81 • Esseni topluluğun üyesi olma k isteyen aday mabede m ü racaat ettiğinde önce görevli rahiplerce mülakata alınır, uygun görüldüğü takdirde başra hibin huzu­ runa çıka rılırdı. Bu mülaka tta adayın evli olmamasına büyük önem verilird i . Çünkü mabede üye olmak isteyen b i r adayın d ünyevi b i r bağının bulunmaması son derece önemliydi. Başrahibin uygun gördüğü adaylar için bir yıl sürecek bir bekleme süresi bulunurdu. Mabetten ayrıldıktan sonra toplu m içindeki hal ve hareketleri, topl umun içinde bulunan Esseni rah iplerince d ikkatle i nce­ len irdi. i nsan ilişkilerindeki tutumuna özel likle d i kkat edilird i84• Bir yıllık gözlem sonrasında herha ngi bir engel görü lmeyen lerin ma bede gi­ rişine izin veri li rd i. Anca k bu her şeyi n başlad ığı anlamına gelmezd i . Bir yıllık süre sonunda aday i ki yı llık yeni bir gözlem süresine daha alın ırd ı . İ ki yı l l ı k bu süre içerisi nde Peyga mberler Okuluna katı lmak isteyen adayın sam i miyeti ve daya n ı klılığı ölçülürd ü . Daha yolun başında bu eğitim i kaldıra m ayacak olanlar be lirlenir ve mabetle ilişkisi kesilirdi. Bu sürede adayın sadece mabedin belirli bölümlerine girmesine izin verilir, mabedin d iğer üyeleriyle kon uşmasına d a h i izin veril mezdi. Sürekli gözlenen adayın d u r u m u h e r gün ü s t d üzey rahiplere rapor edilirdi. Adaydan mabet içinde kendisine gösterilen kurallara kesin itaat etmesi beklenird i85• Üstleri bir yana örgüt kardeşlerine göstereceği en küçük bir olumsuz davranış bile onun eğitiminin sonu anlamına gelird i. Mabedin kuralları son derece katı 82 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 73. 83 Candan, E . (2007). A.g.e, S. 74. 84 Gener, C. (2007). Ezoterik Batıni Doktrinler Tarihi, Ankara: Yurt Yayınları, S. 170; Candan, E. (2007). A.g.e, S. 74-75. 85 Schure, E. ( 1999). A.g.e, S. 485; Gener, C. (2007). A.g.e, S. 170-171; Candan, E. (2007). A.g.e, S. 75; Chaney, R. ( 1996). A.g.e, S. 36.

42

olup, her adaya aynı şekilde uygu lanırd ı . Uyum, denge ve pozitif davranış bi­ çimi olmazsa olmaz kura lların başında gelirdi. Gururlu, kibirli, egoist tutum içinde yaşadığı gözlemlenen adayların mabede girebilmeleri söz kon usu bile olamazdı. Bunlar dışarıdan yapılan gözlemlerdi. Üst düzey rahipler ise onu faklı bir gözlem a ltında tutarlardı. Onun psişik yapısı ve manyetik aurası duru­ görü yeteneğini kullanabilen daha üst düzey rahiplerce incelenirdi. Aurasında meydana gelen manyetik değişimler onunla ilgili önemli ipuçları vermekteydi. Böylelikle içinde bulunduğu ruh hali bu yöntemle rahatlıkla a nlaşılabilmek­ teydi. Bu da onunla ilgili çok önemli bilgilerin bir araya getirilmesine olanak sağlamaktaydı86 • İ ki yıl boyunca mabetteki çeşitli sınavlardan ve denemelerden başarıyla geçenler titiz bir şekilde belirlenir ve ra h ipler kurulunun huzuruna çıkartılarak son bir mülakattan geçirilirdi. Burada seçilerek İ n isiyasyona katılmaya hak kazana nlar kabul töreninde mabette verilecek görevleri hakkıyla yerine getireceğine ve "s1rlar1" her ne sebeple olursa olsun h iç bir surette açıklama­ yaca klarına dair yaşamı üzerine yemin ederlerdi. Tören topluca yenilen ye­ mekle sona ererd i . Bu süreçten geçeceği kesin olsa da, diğer adaylara uygula­ nan bu süreçler ayne n İ sa peygamber için de uygulanmış ve Gizli İnisiyasyona bundan sonra dahil edilmiş olmalıdır87• İsa peyga mber, Ölü Deniz'in batı sa hillerindeki Esseni merkezlerinde yıllarca ka l ı p, görevi ne başla madan önce uzun bir hazırlık dönemi geçirmiş olmalıdır. Essen ilerin sırlarını öğrenip peygam be rlere ait batini (sakil) bilgileri ve bu ge­ leneğe ait tari h i ve d i n i konumunu tam a n lamıyla inceleme imkanı bulmuş­ tur88. Gençl iğe d oğru ilk adımla rını atarken tüm varlığını her geçen gün biraz daha kaplaya n o ilahi ışığın kendisine verdiği güç sayesinde müritlerinin gönlünü kısa sürede fethetti. Bir süre son ra o ilahi ışığın kendisinde oluşturduğu yoğun manyetik a u ra35, bedeninden d ışa rıya taşmaya ve herkes tarafından görün meye başlamıştı. Uzun bir zamandır ortaya çıkmış olan telepati yetene­ ği başta olmak üzere d iğer para psişik yete ne klerinin kullanımı ve kontrolü için de ayrı bir çalışma yapması gerekmekteydi. Mabetteki eğitimin önemli bir bö­ lümünü ilk başta bu konular oluşturmuş olmalıydı. Kendisini sarıp sarmalayan ve yine kendi içinden d ışarıya yansıyan bu enerji alanını nasıl kontrol altına alması gere ktiğin i de öğren mesi gere kmekteydi . Böylelikle istediği zaman ve ihtiyacı olduğunda bu e nerjiden yara rlanacak, isted iği zaman ise bu enerjisini perdeleyebilecekti . Ancak bunlar bir anda yapılabilecek şeyler değildi. "Ruhül Kudüs Plam"ndan gelen varlığın, bu d ünyaya enerjilerini adapte edebilmesi hiç de kolay değildi89• 86 Chaney, R. ( 1996). A.g.e, S. 36; Candan, E. ( 2007). A.g.e, S. 76. 87 Schure, E. ( 1999). A.g.e, S. 485; Candan, E. ( 2007). A.g.e, S. 76. 88 Candan, E. (2005a). A.g.e, S. 1 15. 89 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 77.

43

Resmi Yahudi Doktrini ile İ n isiyelere özgü geçmişten gelen Ezoterik bilgi a ra­ sındaki derin fark burada kendisine tüm açıklığı ile gösterildi. İ nisiyelere özgü kadim bi lgelik yıllar süren bir eğitimin sonunda kendisine burada sunuldu. Za­ h iri anlamıyla çocuk masa l ından fa rksız bir görü nüm arz eden Te kvin' in derin sırlar içeren engin a nlamları burada kendisine a ktarıldı. M usa peyga mberin, Mısır'a özgü İ n isiyetik sırlarını içeren öğretisini nasıl olup da "Tek Tannll" bir dini sisteme dönüştürdüğü nü de yine burada kad i m metinlerden okuyarak öğrendi90. Peyga mberler Okulu'nda misafir edilen ve bu süre zarfında İlahi Kelam Doktri­ ni ile inisiye edilen İsa peygambere, inisiyasyonun dördüncü aşamasına kadar kendi kimliğiyle ilgili bir bilgi a ktarılmamıştır. İsa peygamberin, inisiyasyonun ilk üç aşamasında başlıca şu konulard a ileri düzeyde eğiti me tabi tutulmuş­ tur91; •



Okültizm36, Ezoterizm ve Maj i37 Evren, yaratılış ve va roluşun h iyerarşik düzen i



Galaktik Uygarlıklar ve dü nyaya etkileri



Kozmik Yöneti m Siste mi ve Dü nyayı görüp gözete n Siriusye n ruhsa l planlar



Dünyadaki görevli ler ve peyga m berlik misyonu



Tufa n, Tufa n öncesi uyga rlıklar ve Din ler ta rihi, Dinlerin koz m i k kökeni



Yeryüzünde mevcut in isiyeti k me rkezlerdeki çalışmalarla ilgili ayrı ntılı bilgiler



Ruhsal irtibat, Sezgi ve İ l ha m ka nallarının kullanımı



İç potansiyel gücünü dilediği zaman ve ora nla kullanabilme becerisi



Konsantrasyon ve düşünce gücü ile psişik güçlerinin birlikte kulla n ı m ı

• •

Telepati38, Du rugörü39, Teleki nez i40, Astra l seya hat ve d iğer pa rapsişik yeteneklerinin gelişimi Arı nma, sade leşme ve ayd ı nlanma sürecinde uygula nması gereken yön­ tem ve pratikler



Şifacılık yeteneğinin gelişimi ile ilgili ileri d üzeyde pratik çalışmalar



Esseni inisiyasyonuna özgü diğer temel prensipler ve sırlar.

İsa peygamber Essenilerin yanında uzun süre yaşamıştı . Bu sürede onların d isiplinine ayak uydurmuş, onlarla birlikte doğa n ı n sırlarını etüt etmiş ve okült tedavi çalışmaları ya pm ıştı. Ruhunu ge lişti rmek için duygu larını ta m a n­ la mıyla yen meyi başa rmıştı . Son derece gizli bir oturumda yüce inisiyasyo n u n dördüncü derecesine ka bul edildiği o gece h e m Esseni ta rikatı i ç i n v e h e m d e ye ni el al mış mürit i ç i n hafızalardan silin meyecek b i r gece olara k gön ü l90 Candan, E. (200Sa). A.g.e, S. 1 15-1 16. 91 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 80-81.

44

lerdeki yerini almıştı. Bu seviyedeki i nisiyasyon ancak, peygamberlik misyonu gibi öze l bir durum söz konusu olduğu nda gerçekleşebilen bir i nisiyasyondu. Böyle durumla rda bir dağın içine geniş bir salon oluşturacak şekilde oyulmuş bulunan bir mağa rada topla n ılmaktaydı. Bu mağarada bir sunak ile taştan oturma sıraları bulunmaktaydı92• Bir dağın içerisinde özel olara k oluşturulmuş ve dışarıdan basit bir mağa­ ra nın girişini andıra n, a ncak içeriye girdikten sonra gizli bir mabet olduğu anlaşılan toplantı salonunda gerçekleştirilen oturumda İsa peygamber için İnisiyasyonun dörd ü ncü aşaması başlatıldı. Esseni ta rikatının önde gelen rah ipleri ve kah inlerinin katıldığı bu gizli otu­ rumda Esseni tarika tının başra hibi a ltından yapılmış bir kupayı İ sa peygam­ bere uzattı. Bu kupa İ la h i İ lham'ın sembolü olan şara p ile doluydu . İddiaya göre Musa peygam ber ve yetmişleri de bu kupa ile şara p içmişlerd i . Bu kupa peyga mberlik misyo n u na özgü bir özellik sergilememiş olan h iç bir kimseye o güne kadar asla uzatılmamıştı. Ama bu m isyonu İsa peygambere kimse a n­ latma mıştı. O bunu tek başına bulmak zorundaydı. Çünkü yasa böyleydi, dı­ şarıdan bir müdahale yapılamazdı, her şey onun iç d ü nyasında gerçekleşmek zoru ndayd ı93• İsa peyga mber, ken disine uzatılan kupayı eline aldığında kendisinin özel bir görevle dünyaya ge ldiğinden emin olmuş ve yozlaşmış mevcut dini otorite­ ye ka rşı başkald ı rmak için içinden coşan ve bir volka n gibi patlamaya hazır enerjisinin içeriği ni kavra m ıştı . Dörd üncü aşa maya geçiş töreninden sonra İsa peyga mber bir süre daha mabette ka l m ı ş ve bu süre içinde yükleneceği mis­ yon hakkı nda tüm bilgiler kendisine a ktarılm ıştır94•

3. Seyahatleri Carmel Okulu'ndaki inisiyetik eğitim, onun görevine hazırlanmasında temel teşkil etmişti r. Carmel'deki Büyük Mabette gerçekleştirilen bu eğitim, Esseni ra hiplerince uzunca bir süredir Ruhül Kudüs Planı ile birlikte ortaklaşa yürü­ tülen çalışma n ı n önemli bir h a l kasını oluştu rmuş ve özellikle İsa peyga mbe­ rin kendisi ve göreviyle i lgili net ve açık bilgilere kavuşmasını sağlam ıştır. Her ne kadar doğum öncesinden o ana ka dar Essen i ra hiplerinin kontrolünde ve denetiminde bu görev yerine geti ri l mişse de, daha önce belirtildiği gibi dün­ ya üzerindeki kimi önemli in isiyeti k merkezlerin bu gelişmelerden haberdar olmalarının ya nı sıra, bu eğitim sürecinde a ktif rol oynadıkları bilinmekted ir. Nitekim İsa peygam berin Carmel Peygamberler Okulu'ndaki inisiyasyonu ta­ mamlanınca bu merkezlere götü rülmüş ve her bir merkez kendine özgü sır­ larını onunla paylaşmıştır. Böylelikle belki de hiç bir inisiyenin yaşaya madığı 92 Schure, E. ( 1999). A.g.e, S. 489-490. 93 Schure, E. ( 1999). A.g.e, S. 490; Candan, E. ( 2007). A.g.e, S. 84-85. 94 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 85.

45

farklı toplumların in isiyasyonuna kısa süreli de olsa katılması sağlanmıştır. Bu uygulamayla İsa peygamber, o günün dünyasında mevcut inisiyetik kültürlerin tüm temel taşları n ı deneyim leme imkanına ulaşa bilmiştir. Yaşanan bu süreçte Mısır'daki Heliopolis Ma bed i'nin ka ra r verici fonksiyonda bulunduğunu ve bu süreçte sorumluluk silsi lesi açısından birinci sırada yer aldığı görülmektedir. N itekim Meryem Ana'nın Ruhül Kudüs'e adanması olayı da hatırlanacağı gibi Kudüs'teki He/ios mabedinde gerçekleşti rilmişti. isminden de a n laşılabileceği gibi bu mabed Mısır Heliopolis Mabedi'nin bir uza ntısıyd ı95• İsa peyga mber yolcu lukta n önce bir iki haftalığına Nasıra'daki a n nesini ziya­ ret etti. Bu süre içerisinde Carmelli rah iplerle Mısırlı maj la r yıllar sürecek bu uzun ve yorucu yolculuğun planlarını yaptılar. Geçecek bu s ü re içinde Esseni rah iplerinin neler yapacağı ve İsa peygamberin Nasıra'd a n döndükten sonra misyonuna nasıl başlayacağı ayrıntılarıyla belirlendi . Daha sonra Ca rmel tepe­ lerinden inerek ya nı ndaki majlarla birlikte yola koyuld u . Böylece H i n d ista n ' ı n Doğu sa hilinde bulunan Puri Kenti'ndeki ünlü Jagan nath Mabedi'ne doğru yolcu luğuna başla d ı . Nasıra'dan başlayıp H i nd istan'ın Puri Kenti'nde n i hayet­ lenen bu yolculuk o dönemin şartlarında en kısa rota üzerinden kat edilmiş olsa da, yine de ya klaşık yed i aylık bir sürede gerçekleşmiş olmalıdır96•

3.1. Hindistan Jagannath Mabedi Ari ı rkının en büyük ve en önemli Bud ist mabediyd i. Yüzyıl­ lard ı r Budizm'in ve Budist Rahipleri'nin inisiyasyon merkezi olara k ü n sa lmış­ tı. İsa peyga mber bu ma bette Budist felsefenin kadim doktrinlerini ve majik ayi nlerini bizzat ye rinde ayrıntılı bir şekilde inceleme ve deneyi mleme imka­ nına sa hip olmuştur. Bir yılı aşkı n bir süre burada ka ldıkta n sonra H i n d ista n'ın çeşitli bölgelerine kısa yolcu lukla r ya pm ıştır. İlk olara k kültürüyle, i l i m, irfa n ı ve şifacılığıyla bilinen Benares'e gitmiş ve burada ya klaşık dört a y ka l m ı ştır. Benares'te H i ndu liderleri nin en ta n ı n m ışlarından biri olan U d ra ka'yla birlikte çalışmalar ya pmış ve ondan H indu şifa tekni kleri ha kkında çok önem li bilgiler alm ıştır. Ayrıca bu rada a h lak, doğa l yasa lar ve d i l ler kon usunda da inceleme­ ler ya pma fırsatı bulmuştur. Daha sonra H i nd ista n'a özgü sanat, h u kuk ve o günün bilim insanla rıyla i rtibata geçebilmek için bu ü l kenin d iğer bölgeleri n i ziya ret etm iş, tekrar Jagan nath Mabedi'ne ge ri dönmüştür. Bir süreliğine böl­ genin küçü k yerleş kelerinden birisi olan Kata k'ta eğiti m de ve rmişti r. Ve rd iği bu eğitim onun öğretmek isted iği şeyleri düz sözlerle değil, meseller ve h i ka­ ye ler ya rd ı m ıyla an latabil mesine ya rd ı mcı olmuştur97• Jagannath Mabedi'nde öğrendiği Buda öğretisinin onun sonraki h ayatın ı de­ rinden etkilediği bilinmektedir. Buda öğretisindeki bazı kura l l a rı n İsa peygam­ berin öğretisine uygun olduğu ve daha sonraki vaazlarında bu kura ll a rı benzer

95 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 86. 96 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 87-89. 97 Obermeier, S. ( 1996). A.g.e, S. 36-37; Candan, E. {2007). A.g.e, S. 88-9 1.

46

bir şekilde dile getirdiği şu örneklerde görülmektedir98 • Buda şöyle der: "Zenginliği terk etmek en zor erdemdir ancak yine de zen­ gin kişi dünya maltna ve hatta eş ve çocuk/arma fazla bağlanmamalıdır". lsa dönüp onlara şöyle dedi: "Biri bana gelip de babasını, annesini, karısını, ço­ cuklarını, kardeJlerini hatta kendi canını bile gözden çıkarmazsa" öjrencim olamaz. (Luk. 14; 26). Buda şöyle der: "Zengin olmak ve yolu bulmak zordur". İsa öğrencilerine, "Size doğrusunu söyleyeyim" dedi, "Zengin kiJi Göklerin Egemenliği'ne zor girecek" (Mat. 19;23).

Sizlere şunu söylüyorum: "DüJmanlarınızı sevin, sizden nefret edenlere iyi­ lik yapın, size lanet edenler için iyilik dileyin, size hakaret edenler için dua edin. Bir yanağınıza vurana öbür yanağınızı da çevirin. İnsanların size na­ sıl davranmasmı istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın" (Luk. 6; 27-31).

Buda da öğretisinde m ü ritlerinden; "Öfkeye öfkeyle, suçlamaya suçlamayla, vurmaya vurmayla karşılık vermemelerini istemişti". Buda, İsa peygam ber gibi sayısız m ucize gerçekleşti rmiş ve acı çeken i nsanla­ rı acılarından kurta rmıştır. Buda şu sözlerle övül mektedir: "Körler gördüğü, sağırlar duyduğu ve deliler akıllarını bulduğu için, O, yeryüzünde sonsuza dek saygı görecektir". Bu konuda çok sayıda örnekler veri lebilir. Budizm, Hıristiyanlıkla bu kadar içsel ve d ışsal benzerliğe sah i p olan tek dindir. Bu bir tesadüf değildir99• İsa peyga mberin görevine başlamadan önce H i nd ista n'a ya ptığı seya hati sıra­ sında dolaştığı me rkez leri n hepsi açıklanmamıştır. Anca k ismi açıklanmaya n bu merkezler belki de Aga rta Ye ra ltı Uygarl ığı'nın gizli gi riş ka pıları nın bulun­ duğu bölgelerdi. Konunun bu yönü gizli tutulduğu için eldeki bilgiler bu konu­ yu aydınlatmaya yete rli deği ldir. Diğer ya ndan M u Uyga rlığı ve Aga rta41 hak­ kındaki ça lışmala rıyla ta n ı n a n d ü nyaca ünlü a raştırmacı Ja mes Churchwa rd, İsa peyga mberin Ti bet'te bulunduğu yıllarda Naacaller' in ya nında uzun bir süre ka ldığını söyle mektedir. Churchward'a göre İsa peyga mber Agarta'da kaldığı süre içi nde hem Naaca l42 d i l i n i öğrenmiş hem de ilk tek ta nrı l ı din olan, "Mu Dini"ni ana kaynağı ndan i ncelemiştir. Anca k bu bölgede sadece "Agarta­ lılar" değil, negatif kutbun temsi lcileri olan Şambala Rahipleri de (Tanrı Ds­ chain'in Kulları) bulunmaktaydı. İsa peyga mber ile görüşen ve onu bölgede yaptığı faa liyetler ha kkında uya ran, hatta buna bir son vermesini isteyenler Şambala43 Ra hipleriyd i. Onları n inanç sisteminde ruh bedenden bedene olan yolculuğunda en basit hayva na dahi bağlanabileceğinden ötü rü bu inanç si­ nekleri n bile öldürü l mesi n i yasakl ıyordu. Bu doğru ltuda İsa peygam berden öğretilerini yum uşatmasını hatta yum uşatmasının ötesinde değiştirmesini is98 Obermeier, S. (1996). A.g.e, S. 45. 99 Obermeier, S. ( 1996). A.g.e, S. 46.

47

temişlerdi. Ancak İsa peyga mber bu yozlaşmış inanç sistemini ka bul etmem iş, oradan ayrılmış ve Orsis Ta pı nağı'na doğru yola çıkm ıştır 1 00• İ sa peyga mber bu tapınakta Hinduizm'in başlıca kaynağı sayılan Vedalar'ı oku m a fırsatı bul­ muştur.

3.2. İran İsa peygamber, Hindistan'daki Budist öğretilerini ve Hind u doktri nlerini özü m ­ sedikten sonra, bu kez yan ı ndaki majlarla birlikte Persepolis kentine doğru yola çıkm ıştır. Bu bölgede hakim olan inanç Mazdeizm'i n44 ta mam layıcısı ola­ ra k ortaya çıka n Zerd üştl üktür. Zerdüştl üğün kurucusu İ ra n l ı bir düşünür veya kimi çevrelerce peyga mber olarak ka bul edilen Zerd üşt ( M .Ö. 569)'tü r ve kur­ duğu inanç sistemine onun adı verilmiştir. Bu inanç sisteminin te meli iyinin ve kötünün mücadelesidir. İyiliğin sembolü olara k Ahura Mazda, kötülüğü n ise Ahmira n olarak ta n ı mlanm ıştır. Ze rdüşt'e göre iyilik ve kötülük arası nda sürekli bir mücadele va rdır ve bu mücadeleyi sonuçta iyilik kaza naca ktı r. Zer­ düşt, iyiliği seçmenin doğru olduğunu, a ncak iyil iğe giden yolun acılarla dolu olduğunu söylemişti r. O'na göre din, bir ta kım yalvarmalar ya da ta pınmalar ile değil, iyi liğe yönelme ile yaşanmalıdır. Bunun için Zerd üştle rin ta pına kla rı yoktu r. Onlar Ahura Mazda'ya yaptığı ibadetlerini sunaklar üzerinde ateş ya­ karak, ateşe, ayd ı n l ığa veya gü neşe ba kıp dua ederek ya parlar1 0 1 • İsa peyga mber verd iği vaazlarda yoz laşmış Zerd üşt inancını eleştirmiş ve bu durum kimi d i n i otoritelerin tepkisini çekmiştir. Korkuya kapılan dini otori­ teler orada yaşaya n insanların İsa peygam beri d inlemelerin i yasaklamışla r­ dır. Anca k her yerde sevgi ve saygı ile karşılandığını ve vaazların can kulağı ile dinlendiğini gördüklerinde onu tutukla maya ka l ka rlar. Bunun üzerine İsa peyga mber başrahibin h uzuruna çıka rtılır ve zam a n kaybedilmeden sorgulan­ maya başla nır102• -Sen hangi yeni tanrıdan söz ediyorsun ? Seni zavalli ! Bilmiyor musun, kutsal Zerdüşt'ün en yüksek varlıkla iletişim kurma şerefine nail tek kişi olduğunu? İnsanlar yararlanabilsin diye tanrı, sözlerinin ve Zerdüşt'ün kendisinden edindiği yasaların melekler tarafmdan yazılmasmı emretmiştir. Şu halde sen kim oluyorsun da tanrımızı inkar etme cüretini ve halkımızm kalplerine şüphe tohumları ekme cesaretini gösteriyorsun ? İsa peyga mber şu ya n ıtı veri r: -Ben yeni bir tanrıdan bahsetmiyorum. Benim söz ettiğim başlangıçta var olan ve sonsuza dek var olacak olan göksel ba­ bamızdır. Tanrı'yı kavrayamayacak ve onun tanrısal ve ruhsal ululuğunu an­ layamayacak durumda olan günahsız çocuklara benzeyen halkıntzla O'nun hakkmda konuştum. Ancak yeni doğmuş bir bebeğin karanlıkta ana göğsü­ nü bulması gibi sizin öğretiniz ve dinsel ayinlerinizle yantlttlmış olan halkmız, 100 Obermeier, S. ( 1996). A.g.e, S. 41; Candan, E. (2007). A.g.e, S. 92. 101 Olgunlu, A. C. (2013). A.g.e, S. 54; Candan, E. (2007). A.g.e, S . 95. 102 Obermeier, S. (1996). A.g.e, S. 50.

48

Mesih'i olduğum babada kendi babasını bulmuştur. Ebedi varlık benim aracı­ flğımla halkımza şun/an söylemektedir: Güneşe tapmayın, çünkü güneş insan­ lar için yarattığım dünyanın sadece bir parçasıdlf. Rahi pler O'nu di nledikten sonra ceza landırma yerine gece şehir uyu rken ya­ nındakilerle birl i kte şehir surla rının dışına bırakmayı uygu n görürler 1 03 •

3.3. Mezopotamya Kend isine eşlik eden M ısırlı maj larla birlikte i ran'da yaklaşık bir yıl kadar ka l­ dıktan sonra Euphrates ( Fırat yöresine) yönelirler. Burada Chaldea Bölge­ si'ndeki kentlerde ve Tigris'le ( Dicle) Euphrates neh irleri arası nda ka lan Me­ zopota mya'nın kimi merkezleri nde ka lırlar. Bu süre içinde Asur'un in isiyeti k kültürüyle ta nışır. O' n u görmek ve kon uşmalarını din lemek üzere çok sayıda inisiye bölgede toplanır. Toplanan tüm inisiyelerle görüşüp burada kendi şifa güç ve te kniklerini ilerletir. Kald ığı bölgeye çok ya kın olan Babi l'e uğra r ve kısa bir süre burada ka lır. Babil'in Sümerlilere ait i n isiyeti k bilgi leri nasıl yozlaştır­ dığı burada kendisine a n latılır. Bura n ı n yıkılm ış, harap olmuş mabetlerini ve boş saraylarını, Sümer inisiyasyonunun Ba billiler tarafı ndan nas ıl ka rartıldığını görü r. Dejenere olmuş insa n ların içine düştü kleri durumdan ve kadim i nanç­ ların ayaklar a ltı na a l ı nışından çok etki lenir ve üzülür104• 3.4.

Yunanistan

Son ziya ret nokta ları olan M ısır'a gitmeden önce önlerinde önemli bir coğraf­ ya daha ka l m ıştı, Yun a nistan . Uzun bir süre Mısır'a özgü i nisiyasyonun önde gelen merkezlerinden ola n Yunan inisiyetik öğretilerin i bizzat yerinde i nceler. Burada Atinalı filozoflarla irti bata geçer. Apollonius'la özel görüşmeler ya par. Apollonius45, Yun a n i nisiyasyonunun eski kayıtla rını a ra ştırabilmesi için ihtiyaç duyduğu tüm doküm anları ve bilgileri ona sunar. Yunan i nisiyelerinin yoğun ilgisiyle karşılaşır ve onlardan h iç olmazsa bir süreliğine burada kal ması yö­ nünde yoğun talepler gelir. Anca k bunun için zamanı olmadığını, bir an önce Mısır'a gitmesi ve a rdından ülkesine dönerek görevine başlaması için son ha­ zırlıklarını yapması gerekliliğinden söz eder. Burada bir süre kaldıktan sonra sadece birkaç hafta kalabileceği İskenderiye'ye doğru yola çıka r105•

3.5. Mısır Mısır'ın Nil Deltası'ndaki bir sah i l kenti olan İskenderiye (Alexandria), Ma­ kedonyal ı Büyük İ skender tarafından daha eski bir yerleşimin üzerine kurul­ muştur. B u kent o dönemde bilinen d ü nyan ı n en entellektüel ve e n m istik kentlerinden birisid i r. Atlantis kökenli M ısır i nisiyasyonuna a it çok sayıda el yazmasının bulunduğu kitaplığıyla ü nlüdür. İ sa peygam ber, İskenderiye'de

103 Obermeier, S. ( 1996). A.g.e, S. 5 1 104 Candan, E. ( 2007). A.g.e, S. 97-98. 105 Candan, E. ( 2007). A.g.e, S. 99. .

49

çok kısa bir süre ka lır. Anca k bu kısa zaman bile kendisini se lamlamak üzere huzuruna gelen bazı özel elçiler ta rafından ağırlanması için yeterli gelir. Rahipliğin çeşitli kademelerinden geçip O'nu peygamberli k görevine götüren süreçteki h iyerarşik gelişimin yeterince anlaşılabilmesi için İsa peygam ber döneminde dünya üzerindeki gizli sırlar öğretisinin nasıl bir sistem ve orga­ nizasyon içinde çalıştığını bilmek gerekmektedir. Böylelikle n için son olara k M ısır'a getirildiği daha iyi a nlaşılabilir. O n u n zamanında d ü nya üzerindeki giz­ li sırlar öğretisinin merkezi hala M ısır inisiyasyonuna bağlıydı. Tufan öncesi kültü rleri olan Mu ve Atla ntis'e ait ve bugün "G izli Sırlar Öğretisi" adı altında yaşa ma kta olan bu inisiyetik orga nizasyonun diğer temel merkezlerini ise H i nt ve Yu nan inisiyasyonları oluşturmaktayd ı . Mısır, H i nt ve Yu nan in isiyasyonları o dönemin en etkin Ezoterik merkezleri konumundayd ı lar. Tufa n Öncesi'ne a it kutsal sırlar bu üç büyük merkezde koru nmaktayd ı 106•

3.6. Heliopolis Heliopolis'te gerçek bir inisiye olarak ka rşılanm ıştı . Heliopol is'te ke ndisine özel olarak hazırlanmış M ısır mimarisine özgü bir stilde inşa edilmiş olan özel bir konutta ağırlandı. Kendisine her konuda ya rd ımcı olacak çok sayıda hizmetli ve görevlilerin bulunduğu bu konutta bir süreliğine din lenmesi için ya lnız bırakıldı. Uzu nca bir yolcu lukta n gel m işti. Hem d i nlenmeli hem de ken­ d isini son olarak ta bi tutu lacağı in isiyasyona hazı rla malıyd ı . Burada ke ndisine hem yazma nlık ya paca k hem de M ısır metin lerini tercüme edecek özel bir ra hip de tahsis edilmişti. Evde kaldığı süre içerisinde hem dinlenmiş, hem se­ yahati boyunca elde ettiği deneyimlerini d eğerlendirmiş, hem de daha önce çok az sayıdaki kişiye okutulan M ısır inisiyasyonuna a it gizli metin leri i ncele­ me imkanı bulmuştu. İsa peygam ber a rtık hazırlık aşamalarını geride bıra k m ış ve Ezoterik öğretinin en yüksek seviyesine giriş inisiyasyon la rına katılacaktı. M ısır G izli Sırlar Öğretisi'nin uygarlığı aydınlatacak ve insa n l ığın aşa m a l ı evri­ mine ışık tutacak olan sırlar öğretisini ve öğretilerini halkın önünde vaaz et­ meden önce son bir aşamadan daha geçmesi gerekliydi. Bunlar onu zorlaya n ve terleten kimi denemeler olmakla birlikte, onu misyonu sırasında karşı kar­ şıya kalacağı gerçek zorluklara hazırlam a fon ksiyonu olara k görmekteydi. B u gelenek, göksel elçi de olsa, o n u n için d e bire bir uygulanması gerekiyordu107•

3.6.1. Kutsal Ruh'la Bağlantl İsa peygamber çocukluk döneminden beri gelmiş olduğu göksel plana görünmeyen bağla rla bağlıydı. Şimdi ise M ısırlı rah iplerin katılımıyla R u h ül Kudüs Planı'yla ilgili görevi ve bu görevi sırasındaki geçireceği süreçle ilgili bilgilerin değerlendirilmesine sıra gelmişti . Ruhül Kudüs Planı ile ma bette ku­ ru lan ve aylar süren ru hsal iletişim otu rumlarında tüm detayların üzerinde 106 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 103. 107 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 107-108.

50

duruldu. Öncelikle görevi ne nerede ve ne zaman başlayacağı, son rasında ha­ va ri leri nin nasıl belirleneceği bi lgisi verildi. İsa peygamberin gizli öğretisini be­ lirlenen bir iç halkayla paylaşması, bunların dışında halka daha yumuşatılmış ve üstü örtü lü hal iyle aktarmasına özen göstermesi gerektiği a nlatıl mıştı. Öğretisinin a kta rılışı sırasında Ruhül Kudüs Planı onun ağzında ve dilinde ola­ ca ktı . Hava ri leriyle nerelerde topla nacağı ve bu toplantılarda uygulanması ge­ reken güvenlik ve gizlilik kura l ları belirlend i . O'nun halka açık vaazlarından en fazla te pki duyaca k kişileri n başında Romalı askerler yer alıyord u . Çünkü onla­ rı n kra l l ığının bir a n lamı olmadığını, asıl krallığın göklere ait olduğunu ısrarla vurgulayaca ktı . Ayrıca yüzyı l lardır beklenen i n kendisi olduğunu açıkladığında, Ya hudilerin kurta rıcısı ola rak halktan b üyük ta kdir görecekti. Bu durum bölge halkını Roma l ı işga lcilerden kurtarmak olarak a lgılanacaktı. Ancak bir yandan Roma lı askerlerin zulmü, diğer ya nda n Ya hudi din otoritelerinin kıska nçlıkları ve nefreti birbiriyle buluştuğunda, halkın yapabileceği pek bir şey kalmaya­ caktı . Zaten öyle büyük bir baskı altı ndaydılar ki, bırakın O'na yardım etmeyi, kend il erine ya rd ı m edecek d u ru mları kal m am ıştı . Ayrıca halkın İ sa peygam­ beri ne kadar anlayacağı da şüpheliyd i . Da h a önce M usa peygam beri a nlaya­ mayanlar şimdi İsa peyga m beri a n laya b i lecekler m iydi ? O dönemin şartları be lliyd i ve bu tepki n i n nasıl sonuçlanabileceği açıktı . İşte işin d üğümlendiği nokta buradayd ı . Göklerin evladı, yeryüzünün zorbalarının elinde katledile­ cek, inisiyasyonun ışığı çok kısa bir süre içinde çarmıha geril me k gibi aşağıla­ yıcı ve gurur kırıcı bir sonla söndürülecekti. M ısırlı rahipler ve Esseniler böyle bir sona razı olamazlard ı . Ve çok riskli de olsa, her türlü yol denenerek mutlak surette böyle bir sondan göklerin elçisi kurtarılacaktı. Bunun nasıl ola bileceği konusu da planlandı. İsa peygam ber böyle bir sona uğratılmayacaktı. M ajik güçler dahil her türlü korum a alınacaktı. M ısırlı rah ipler bu konuda kendisine kesin güvence verdiler. Aylar süre n ve Ruhül Kudüs'le kurulan i letişimin so­ nunda gel i ne n nokta buydu 108• in isiyasyonun sonu m isyonunun başlangıcı a nlamına geliyordu. O artık kendi­ sinin başrahibiydi.

108 Candan, E. (2007). A.g.e, S . 108-1 10.

51

KUTSAL R U H ' U N E LÇİSİ Dr. A. Özdal DE�IRMENCIO�Lu •

Carmel'deki büyük mabede haber ulaşır u la şmaz Essen i ra h ipleri önceden planlanan görevleriyle i lgili hazırlıklara başladılar. İlk görevleri beklenen ke­ hanetin gerçekleştiğini ve beklenenin çok ya kında ortaya çıkacağını halka duyurmaktı. Bu görevi yerine geti rece k kişi önceden belirlenm işti. Ve gerekli eğitimden geçm işti. Artık Vaftizci Ya hya görevine başlayabili rd i . İsa peyga m­ ber bir süre daha Mısı r'da ka ldıkta n sonra refa katçileriyle birlikte Nasıra'ya doğru yola çıktı 1 09 •

1. Demir Çağı'nın Zorunlulukları İsa peyga mber misyon unu yerine getird iği süre içe risinde ne M ısırlı ne de Es­ se ni ra hiplerinden tek bir söz bile etmemiştir. "İnsan lığın aşa malı aşağıya iniş sürecinde"46 buna ihtiyaç va rd ı . Artık toplu inisiyasyon döneminden, herkesi n kend iyle baş başa ka lacağı bireysel inisiyasyon dönemine geçi lmiş b u l u n u­ yord u . Bunun başlangıcı ise M usa peyga m ber ta rafı ndan gerçekleştiril mişti . Tufa n öncesine ait tüm izlerin ortadan ka lkacağı bir dönemin içine giri l m iş­ ti. Kutsal sırlar artık Ezoterizm'in içinde yaşayaca k, gen iş kitleler bu sırlardan haberdar ola mayaca ktı . Aksi ta kdirde insan lığın aşağıya iniş süreci ge rçe kle­ şemezd i. Artık göksel bilgiler sembollere büründürülere k din lerde yer a lacak böylelikle bu sembolleri çözemeyenlerden bu bilgiler saklı tutulmuş olaca ktı. Tufan öncesi yaşanılan Altın Çağ büyü k tufanla sona ermiş ve d ü nya ü zerinde yen i bir dönem başlatılmıştı. Yeni başlatılan dönem hem psişik hem de fizik­ sel olara k çok daha kaba bir dönemdi. Bu nedenle eski dönem A ltın Çağ yen i başlayan dönem ise Demir Çağ olara k isimlendirilm işti. insa n l ığın aşağıya i n iş sürecinde bulunduğu ve bunun da ilahi bir kara r olduğu Kura n-ı Kerim'd e İ sa peygamberle ilgili bir konu geçerken, Allah dilediğini yapwor söz üyle a nlatıl­ mıştır1 10.

Andolsun biz Musa'ya Kitabı verdik. Ondan sonra ardarda peygamberler gönderdik. Meryem oğlu lsa'ya da mucizeler verdik. Ve onu, Ruh-ül Kudüs'le (Cebrail) destekledik. (Ne var ki) gönlünüzün arzulamadığı şeyleri söyleyen bir elçi geldikçe ona karşı büyüklük tasladınız. (Size gelen) peygamberlerden bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürdünüz (Bakara 2;87).



Gazi Üniversitesi, Ticaret ve Turizm Fakültesi, Seyahat İşletmeciliği ve Turizm Rehberliği Bölü­ mü Öğretim Üyesi

109 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 117. 1 10 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 1 18.

52

Demir çağı, insanların algılayışlarını dara lta n bir dönemd i . Maddiyata bağlı­ lığın en üst noktaya ulaşacağı bir döneme giri lmişti . İşte böyle bir dönemde insanlara Tufan öncesine ait bilgilerin verilmesi demir çağı nın tüm dengelerini alt üst edecekti. Çünkü i nsanlardan beklenen, en zor şartlarda bile içlerinde­ ki ilahi ışığı yansıtabilme h ü nerinin gösterilebilip gösterilemeyeceği idi. Altın çağda bu son derece kolaydı. Hem a stra l hem de fiziksel yapı buna uygun bir ortam oluşturmakta ve insanlar ruhsallıklarını olabild iğince kolay yaşaya­ bilmekteydiler. Ama hem astralın hem de fiziğin iyice kabalaştırıldığı Demir çağında bunu yapabilmek hiç de kolay o lmayacaktı. N egatif enerjiler çok daha kolay kullanılabilir olmasına rağmen pozitif enerjilerin kullanımı azalmıştı. Al­ tın çağda herkes pozitifken siz de pozitif olabilirsiniz. Bu son derece kolaydır. Ancak, negatif enerjinin e n üst n oktad a olduğu bir ortamda pozitif kalabil­ meyi başarabilme k h içte kolay değildir. B u açıdan ba kıldığında şu rahatlıkla söylenebilir ki, demir çağı insanlık adına çok büyük bir imkandır. Böyle zorluk­ lar arasından sıyrılıp çıka b i l me k i nsana çok büyük erdemler kazandıracaktır. Cennetin yol u cehennemin taşlarıyla örülüdür den mesinin temel nedeni bu olmalıdır. Demir çağında insanlar otomatizmanın çarkları içinde yaşam kade­ riyle baş başa kal m a k zorundayd ılar. Bu duru m u en iyi şeriat ve şartla ndırma yerine getirebilirdi. Son üç peygam berle birlikte oluştu rulan üç büyük d inde bu anlayış ön plana çıka rılmıştır. Son üç peygam berden sonra dem i r çağın insa nları kendi lerin e a ktarılan üzeri kapalı sembolik tüm koz m i k bilgileri dün­ yasa llaştırma konusunda çok başarılı olmuşlardır111• U nutulmama l ı d ı r ki, İsa peyga mber, M usa peygam berden sonra yozlaştırılmış olan dini sisteme karşı durd uğu için dini otorite lerin hışmına uğra mıştır. İ şte bu ve daha sayılabilecek pek çok nedenden ötürü bazı sırlar İsa peyga mber tarafı nda n saklı tutu lmuş ve M ısırlı H e l iopolis ra hiplerinden tek bir söz bile etmemişti r. M ısır inisiyasyonu i le ilgi li sadece tek bir sembol ku llanmış ve o sembol de daha sonra ları H ıristiya n l ığın sembolü haline gel miştir. Bu sembo­ : ü n ne a n la ma geld iğin i havarileri dışı nda kimseye asla açıklamam ıştı r. Onu adeta bir anı gibi M ısı r'dan ya nında getirmiş ve bu sı rrı ka l binde saklam ıştı r. Bu sır "Haç"47 sem bolüdür. İsa peyga m berin ve Hıristiya n l ığın sembolü ko­ numunda olan haç sembolü M ısır inisiyasyonuna aitti ve Akhnaton48 da bu sem bolü ku llanm ıştı 112 •

111 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 120. 112 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 104-121; Altında!, A. (2005). Yoksul Tanrı Tyanalı Apollonius, İstanbu l : Alfa Basım Yayım, S. 68.

53

Q Se mbol ün orijinali Ankh49 deni len kulplu haçtı : T 3. Akhnaton Tarafından Sembollerin Uyarlanışı

t Akh naton bu se mbolü kısmen uyarlayarak bu şekle dönüştü rd ü : e

Bu sembol daha sonra Hıristiyanlığın e n önemli ve kutsal sembollerinden biri haline geldi . Ancak halk bu sem bolü onun haç şeklindeki ça rmıha geril mesin­ den dolayı kullandığını d üşünmüş ve bu sembolün kökeninin batık kıtalar M u ve Atlantis'e kadar gittiğini, oradan M ısır'a geldiğini bilememiştir. G ü n ü m üzde pek çok H ıristiyan hala böyle düşünmektedir11 3•

2. Vaftizci Yahya Yahuda aşiretinin içinden çıkan bir halk peygam beri olara k ta nımlanan Yahya, o günlerde Erden nehri dolaylarında halka vaazlar vermekteyd i. O bir Essen i değildi, anca k Esseni ler tarafı ndan eğitilm işti. Yahya, Mısı r'dan gelen haber­ den son ra derhal görevine başlamış ve beklenen kurta rıcının çok ya kında or­ taya çı kacağı nı halka iletmeye başlam ıştı 114• 113 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 104; Altında!, A. (2005). A.g.e, S. 68. 1 14 Schure, E. ( 1999). A.g.e, S. 491 .

54

O günlerde Vaftizci Yahya Yahudiye Çölünde ortaya çıktı. Şu çairıyı yapıyor­ du: "Tovbe edin, Göklerin Egemenliği yaklaşmıştır (Mat. 3;1-2). Şiddetli bir d indarlık d uygusuyla ke ndini çöl lere vurmuş olan bu i nsan ibadet, oruç ve çile içinde münzevi bir hayat sürmüştü . Gü neşin etkisiyle adeta me­ şinleşmiş olan derisinin üzerine "Silis" denilen devetüyünden örme pelerini andıra n ve ayak bileklerine kadar uzanan bir tür pelerin giyerdi. Onun bu hali, kendisinin benimsediği ve halkına da benimsetmek istediği tövbe halini sim­ gelemekteydi . Zira Yah udilerin içinde bulunduğu feci durumu derinden h is­ setmekteydi. Yahudilere özgü eski beklentiyi d ile getirerek Mesih'in yakında bir adalet dağıtıcı ola ra k ortaya çıka cağını, yen i bir kurtarıcı olara k halkı derin uykusundan uyandıra cağını, Rom alıla rı yurtlarından kova cağını, tüm suçlu­ ları cezalandıracağını ve İsra i l ü l kesin i barış ve ada let içinde i hya edip d iğer uluslardan daha ileri bir seviyeye u laştıracağını a nlatıyordu. Onu d i nleye nler konuşma tarzından çok etkilen m işlerd i . Konuşurken kulla ndığı kelimeler, dün­ yevi birinin değil de kad i m bir peyga m berin ya da bir bilge ka hinin ağzından çıkan sözler olarak değerlendiriliyord uııs. Yahya konuşmalarını Ölü Oeniz'e dökülen Erden (Ürd ü n ) l rmağı'nın kıyısında gerçekleştiriyordu . Burayı kendisine üs haline getirmişti. Bıkmadan usanma­ jan her gün insa n la ra uzun konuşmalar ya pıyord u . Konuşmaları çok etkiliydi. Jnu dinlemek için çevre kasabalard a n a kın akın i nsanlar geliyordu . Sesinin �azibesine kapılan insanlar oraya gelip hafta larca kam p kurmakta ve onu her �� ün büyük bir d ikkatle dinlemekteyd iler. Yahya ise her geçen gün konuşmala­ , ını daha da keskin leştiriyord u 1 16 • /aazla rını dinlemeye ge len leri Essenilerin vaftiz ge lenekleri ni kendisine özgü ".) ir şekle dönüştürerek suyla vaftiz etmesi, onun Vaftizci olarak anılmasına :ı eden ol muştu. Temeli Esse nilerin a bdest uygu la masına daya nan bu ritüe­ l i , ta mamen ken d i ne özgü bir h a le getirerek "Erden 'in Vaftizi" diye an ılacak olan yen i bir vaftiz türü oluşturmuş ve bu olay iç varlığı arındırma olgusunun göz le görü lür sembolü ve h a lka özgü uygulaması olara k yürürlüğe koymuştu. Ya ptığı ayin i n temeli ma nyeti k ve psişik enerj i lerin su yol uyla ka rşıdaki kişiye akta rma prensibine daya n m a ktayd ı . Erden l rmağı'ndan ismini alan Erden vaf­ tizinin kelime a n l a m ı ise kullandığı sem bolle son derece ilintil iyd i. Erde n ismi "insan eli değmem iş, saf, tem iz" a n l a m ına gelmekteyd i1 1 7• Onu izleyenler "kutsal bir savaşa" hazırlanmakta oldu kları izlenimine ka pılı­ yorlard ı . Bu kutsa l savaşı bazıları içsel, bazıları ise d ışsa l anlamıyla algı lıyordu. Dışsal a n la m ıyla a lgılaya nlar kurta rıcının bir Ya hudi Kra l ı olara k yöneti mi ele alacağını ve Rom alıların zulmüne ka rşı kutsa l savaşı başlatacağını düşün üyor­ lardı. Ve sonunda gerek içsel gerekse dışsal birçok şeyin değişeceği an layışı, 1 15 Schure, E. ( 1999). A.g.e, S. 491-492. 116 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 122-123. 117 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 123.

55

insanların üzerinde hakim olmaya başlamıştı. Beklenen kurta rıcının gelece­ ği kehanetinin gerçekleşmek üzere olduğu konuşulmaya başlaması, dışsal değişimden Romalıları, içsel değişimden de Yahudi din otoritelerini ciddi bir şekilde rahatsız etmişti. Sonunda Romalılar bir heyeti E rden N eh ri kıyısına yollayara k bu kişi hakkında bilgi edinmek istediler 118•

Yahudi yetkililer Yahya'ya, "Sen kimsin?" d iye sormak üzere Yeruşalim'den kahinlerle Levililer'i gönderdikleri zaman Yahya'nın tanıkhğı şöyle oldu, in­ kar etmedi "Ben Mesih değilim" diye açıkça konuştu. Onlar da kendisine, "Öyleyse sen kimsin? İlyas mısın?" diye sordular. O da, "Değilim" dedi. "Sen beklediğimiz peygamber misin?" sorusuna, "Hayır" yanıbnı verdi . Bu kez, "Kim olduğunu söyle de bizi gönderenlere bir yanıt verelim" dediler. "Ken­ din için ne diyorsun?" Yahya, "Peygamber Yeşaya'nın dediği gibi, 'Rabbin yolunu düzleyin' diye çölde haykıranın sesiyim ben" dedi. Yahya'ya gön­ derilen bazı Ferisiler ona, "Sen Mesih, İlyas ya da beklediğimiz peygamber değilsen, niye vaftiz ediyorsun?" diye sordular. Yahya onlara şöyle yanıt verdi: "Ben suyla vaftiz ediyorum, ama aranızda tanımadığınız biri duruyor. Benden sonra gelen O'dur. Ben O'nun çarığının bağını çözmeye bile layık değilim (Yu. 1; 22-27). Ya hudi din otoriteleri ise Sadd ukilerleri ve Ferisi leri E rde n'e yollaya ra k olup bitenleri ye rinde incelettirmek isted iler. Erden'e giden bazı Ferisiler ve Sad­ dukilerler Ya hya'n ın ya nına giderek vaftiz olmak istemişlerdi. Böylelikle Ya h­ ya'nın ne ya pma k isteğini onun ağzından öğrenebilirlerdi. Bu n iyetle ya n ı na ge lenlere Ya hya'nın tavrı bir hayli sert olmuştu.

Ne var ki, birçok Ferisiyle Saddukiler'in vaftiz olmak için kendisine geldiğini gören Yahya onlara şöyle seslendi: 'Ey engerekler soyu, gelecek gazaptan kaçmak için sizi kim uyardı? Bundan böyle tövbeye yaraşır meyveler verin. Kendi kendinize, "Biz ibrahim'in soyundanız' d iye düşünmeyin. Ben size şunu söyleyeyim: Tanrı, İbrahim'e şu taşlardan da çocuk yaratabilir. Balta ağaçların köküne dayanmış bile. İyi meyve vermeyen her ağaç kesilip ate­ şe atlhr. Gerçi ben sizi tövbe için suyla vaftiz ediyorum, ama benden sonra gelen benden daha güçlüdür. Ben O'nun çarıklarını çıkarmaya bile layık de­ ğilim. O sizi Kutsal Ruh'la ve ateşle vaftiz edecek. Yabası elindedir. Harman yerini temizleyecek, buğdayını toplayıp ambara yığacak, samanı ise sönme­ yen ateşle yakacak (Mat. 3; 7 12 ) . -

Ateş vaftizi, ruhsal enerj i lerin kulla n ı m ı ile astraldaki tortuların adeta ya kıla­ ra k yok edilmesi prensi bine dayanır. Çok eski dönemlerde ma betlerde astra l temizlik için uygu lanan b i r teknikti. Bu yöntem le ç o k ileri d ü zeyde şifacı l ı k pratikleri de gerçekleştirilebilmekteydi ki, İ s a peygam be r bu örnekleri fazla­ sıyla göstermiştir119• 118 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 1 23-124. 119 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 126.

56

Gönlündeki o peyga m berlere özgü görev çağrısının her geçen gün biraz daha gelişip güçlendiğin i h isseden İsa peygam ber, ortaya çıkmasının zamanının ge­ lip gelmediği konusunda ta m kara r vere memiş bir halde Erden'e giderek daha önce hiç görmediği Yahya'yı görmek ve onu dinlemek a macıyla yanına Esse­ ni ka rdeşlerinden birkaçını a la ra k yol a çıktı. Erden'e vardıklarında büyük bir ka labalıkla ka rşılaştılar. Yahudi aşiretler, develeriyle kervanlar halinde gelen Araplar, Samiriler, Yeruşa limli rahipler kısacası herkes bu büyük çağrıya kulak vermiş; hemen tüm çevre ü l ke ve kasabalardan ve her kesimden bir çok insan buraya akın etmiş duru mdaydı120• İsa peygam ber gün batımına doğru halk yığınlarının yarış edercesine Er­ den'de ki küçük bir koya doğru a kışını; Herodes'i n paralı askerleri ile haydutla­ rı nın, Vaftizci Yahya tarafından a kıtılan suyun a ltına başlarını eğerek girişlerini seyretmişti . Ardından kendisi de ya klaş mıştı. Yahya, İsa peygam beri birebir ta­ nımıyordu. Onu, sırtındaki beyaz keten giysisine bakarak, herhangi bir Esseni sa nm ıştı. Derke n onun, halkın a rasına karıştığın ı, nehirde su beline çıkıncaya kadar i lerled iği ni, ard ı nd a n başına su serptirmek üzere eğildiği ni fark etmişti. Doğru lu nca Nasıralı ile vaizin bakışları karşılaşıvermişti. O bakışların etkisiy­ le, çöl ada m ı, te peden tırnağa ürpermiş ve dudaklarından bir anda şu sözler dökülüvermişti : "Sakm Mesih bu olmasm !" Esra re ngiz Essen i hiç cevap ver­ memiş ve kol larını göğsün ü n üzerine çapraz halde yapıştırıp başını eğdikten sonra vaftizciden sadece kendisini vaftiz etmesini rica etmişti. Yahya sükutun, Essen i ler' in yasası olduğunun farkındaydı . Onun için de i ki elini onun üzeri­ ne büyük bir ciddiyetle uzatmıştı. Az sonra ise Nasıralı ile a rkadaşları nehrin kıyısındaki sazlıklar a rasında gözde n kayboluvermişlerdi. O günden son ra va­ azlarını daha derinle rden gelen bir ses ve güçle vermeye başladı. Mesih' in ortaya çıkmasıyla birlikte kendi görevin i n sona ereceğini gayet iyi bilen Yahya vaazlarında bunu açıkça ifade ediyordu : "O'nun gürlemesi, benim de sus­ mam gerek !" 121• ..

l ncillerde İsa peygamberin Yahya ile karşılaşması a n latılırken genellikle Yah­ ya'nın İsa peygam beri görür görmez ta n ıd ığı ima edilir. Anca k bu doğru bir gö­ rüş değildir. Nitekim yine aynı i ncillerd e bu olaydan daha sonra la rı, Ya hya'nın tutuklandığı sırada yaşananlar a nlatılarken, İsa peygam berin "beklenen" kişi olup olmadığını Yahya'nın sorguladığı a nlatılmaktadır 122 • Hapishanede bu­ lunan Yahya, Mesih'in yapbğı işleri duyunca, O'na gönderdiği öğrencileri aracıhğıyla şunu sordu: "Gelecek olan sen misin, yoksa başkasını mı bekle­ yelim?" lsa onlara şöyle karşıhk verdi: "Gidin, işitip gördüklerinizi Yahya'ya bildirin (Mat. 11; 2-4). İsa peygamber, Yahya'nın yanından ayrıldıktan sonra ortaya çıkmasının zama­ nının artık çok yaklaştığını iyice fark etmişti. Son kararları alıp ortaya çıkacağı 120 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 126-127. 121 Schure, E. ( 1999). A.g.e, S. 493. 122 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 129.

57

anı beli rleyebilmek için Engedi'nin sarp kayal ıklarındaki bir mağa raya gitti. Ölü Denizi kuş bakışı seyreden bu mağara, inzivaya çeki lmek isteyen Essen i rahiplerince kullanılıyordu. Orada d inlerin gizli tarihi ve peygam berlerle i lgil i bilgilerin bulunduğu el yazmaları, g ü ç kazandırıcı kokular, derin düşün tra n­ sındaki bir münzevinin yegane gıdası olan hurma, kuru incir ve kaya lı klardan sızan suyun toplandığı ayazma bulunuyordu123• Ruhunun derinlikleri içinde ya ptığı gözlem ona aradığı cevapları ve karşı kar­ şıya bulunduğu tari hsel durumun tüm sorunlarını göstermeye başlamakta geci kmed i. En büyü k sorun Roma lıların baskı ve şiddetiyd i . İsrail ülkesi Ro­ malı ların baskısı altında ca n çekişirken bir ya nda da M usa peyga m berin ger­ çek öğretileri Ferisiler'in ve Saddukilerler' in elinde gerçek değerinden çı kmış, yozlaşmıştı. işte bu da en önemli sorunlardan birisiyd i. Peki, bu soru nlara nasıl ve nereden başlayarak el atmalıydı? İşaya'nın yaptığı gibi şöyle m i hay­ kırmalıyd ı : "Kavimleri ce/alimle ezeceğim ve on/art öfkemle sarhoş edeceğim ve on/arm kudretlerini yere çalacağım" a rdından da Bilge-Rahip-Kra l olara k yönetimi ele alıp Romalılarla savaşa mı başlama lıydı? Bunu peka la yapabilird i . N itekim Ya hya'nın b i r işaretiyle kitlelerin bir a n d a ayaklanabileceğine b izzat şahit olmuştu. Üstelik kendi psişik gücü nün eskisine ora n la kıyaslanamayaca k oranda arttığının farkındaydı124• O içindeki sese kulak vermeliyd i . Ruhül Kudüs kendisinden ne bekl iyordu ? Buna uymalı ve b u n u ya pmalıydı. Çekild iği inzivada a radığı ceva plar kısa bir süre içinde tüm ben liği n i dold urmaya başladı . Nasıl başlayacağını ve neler yapacağını birer birer tespit etti. Ezoterik ve i n isiyetik sırlar kesinli kle halka açık bir şekilde aktarılmamalıyd ı . Üstü örtü lmeli ve sa dece bel i rlenen bir grupla bu sırlar paylaşı lmalıyd ı . Konuşma larında öncelikle d i n i otoritelerin ol uşturduğu ma bed in hiçl iği ni ve işe ya ramazlığını gözler önüne serip, aynı anda Roma lılara da meydan okuyaca ktı . Kendisine d u rugörü ile sunulan viz­ yonda ya pacağı bu konuşmaların son unda gelecekte kendisini nasıl bir sonun beklediği de gösterilerek, dilerse bu zorlu görevden vazgeçebileceği dahi tek­ lif edilmişti125• İşte o gün yaşananlar İnci l'de İsa peyga mberin İ blis ta rafı ndan denenmesi baş­ lığı altında şöyle dile getiri lir. Bundan sonra lsa, iblis tarafmdan denenmek üzere Ruh aracılığıyla çöle götürüldü. isa kırk gün kırk gece oruç tuttuktan sonra acıktı. O zaman ayartlcı yaklaşıp, "Tanrı'mn oğluysan, söyle şu taşlar ekmek olsun" dedi. lsa ona şu karşllığı verdi: "insan yalnız ekmekle yaşa­ maz, Tanrı'nın ağzından çıkan her sözle yaşar" d iye yazılmıştır. Sonra iblis O'nu kutsal kente götürdü. Tapınağın tepesine çıkarıp,"Tanrı'nın oğluysan, kendini aşağı at" dedi, "Çünkü şöyle yazılmıştır: "Tanrı, senin için melek-

123 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 130. 124 Schure, E. ( 1999). A.g.e, S. 495. 125 Candan, E. ( 2007). A.g.e, S. 132-133.

58

lerine buyruk verecek" Ayaiın bir taşa çarpmasm diye seni elleri üzerinde taşıyacaklar. O l blis'e şu karşılıiı verdi : "Tanrın Rabbi denemeyeceksin" diye de yazllmıştlr. iblis bu kez lsa'yı çok yü ksek bir dala çıkardı. O'na bütün gör­ kemiyle dünya ülkelerini göstererek, "Yere kapanıp bana tapınırsan, bütün bunları sana vereceiim" dedi. lsa ona şöyle karşılık verdi: "Çekil git, Şeytan, Tanrm Rabbe tapacak, yalnız O'na kulluk edeceksin" diye yazılmıştır. Bunun üzerine iblis lsa'yı b1rakıp gitti . Melekler gelip lsa'ya hizmet ettiler (Mat. 4; 1-11). İncil lerde yer verilen bu olay, Ruhül Kudüs Pla n ı'nın kontrolü altında gerçek­ leşti rilmiş bir fe nomen olmalıdır. Bu olayda İsa peyga mberin, bir insanın asla karşı duramayacağı kadar yoğun negatif enerjiler yayan İblis ile ka rşı ka rşıya geti ri lmesi sağlanmıştır. Böylece onun, İblis'in bu etki lerine yeryüzündeki be­ den li haliyle tek başına karşı durmasının denemesi ya pılm ıştır 126• Bu olaydan sonra İsa peyga mber, kırk gün ka ldığı mağarayı terk edip Esse­

ni köyüne doğru yola çıktı . Ama köyde ken disini üzücü bir haber bekl iyordu. Mağa rada ka ldığı süre içerisinde Vaftizci Ya hya, Antipas' ı n em riyle Romal ı as­ kerle rce tutu kla n ı p M a kerus Kalesi'ne ka patı lm ıştı 1 27 • İsa, Yahya'nın tutuklandığmı duyu nca Celile'ye döndü. Nasıra'dan ayrllarak Zevu lun ve Naftali yöresinde, Celile Gölü kıy1S1nda bulunan Kefarnahum'a yerleşti (Mat. 4; 12-13 ). 3. Halka Açık ve Gizli Öğretiler Ya hya' nın tutu kla n masından sonra Galile'ye gitme kara rı alan İsa peygam ber, Esseni lere haber yollayara k h a l ka Göklerin Melekutu'nu a nlatmaya başlaya­ cağını bildird i . Da ha sonra Ruhül Kud üs Planı'na a it bilgileri kendisine özgü bir üslupla Galile'deki Teberiye Gölü çevresindeki yeşillik açık alanlarda an lat­ maya başlad ı . Ke ndisini beklenen kurta rıcı olarak tanıtmadan önce sade bir ra hip gibi konuşuyord u . İlk konuşmaları ru h u n ölü msüzlüğü üzerine odaklan­ m ı ştı ı2s.

O günden sonra lsa şu çağrıda bulunmaya başladı: "Tövbe edin, Çünkü Gök­ lerin Egemenliği yaklaştl (Mat. 4; 17). "Orayı biliyor ve tantyorum. Çünkü oradan geldim " diyerek bunu açıkça ifa­ de etmekte n kaçınmadı. Ama yine de kimliği ile ilgili h iç bir açıklamada bu­ lunmuyord u . Bu arada gelen hastalara şifa dağıtmaya, onları mucizevi bir şekilde tedavi etmeye başla d ı . K i m liğini açığa vurgulam ıyord u a ma konuş­ malarındaki fa rkl ı l ı k ve şifacılık kon usu ndaki başarısı onun "beklenen" kişi old uğu nu her geçen gün daha fazla h issetti rir olmuştu . Bu kon unun kendi126 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 134. 127 Schure, E. ( 1999). A.g.e, S. 499-500; Candan, E . (2007). A.g.e, S. 137. 128 Candan, E. {2005a). A.g.e, S. 123-127. -----

59

sinin söylemesine gerek kal madan a nlaşılacağını biliyordu. Ben oyum, ben şuyum demek, adaba uygun bir davra n ış değildi. Hem Esseni kültürüne göre kişi kendi meziyetlerinden asla söz etmemeliydi. Bu meziyetlerin a n laşılması, insa n la rı n a lgılayışlarına bırakılmalıydı. O da böyle yaptı, kimseye bu sırlarını dile getirmedi. Bu sırrı fa rk edip de kendisine sora nlara bile "evet ben bekle­ nen kişiyim" demedi. Sözlerinin gücü ve sözlerinin bilgeliği i le bunu dile getir­ meyi tercih etti 1 29 Konuşma larında bir süre son ra mevcut dini a nlayışa ka rşı gelecek konulara d a yer vermeye başladı. İlk konuşmaları temel d i n i prensiplerle ilgiliydi. Dua et­ tiğiniz zaman ikiyüzlüler gibi olmaym. Onlar, herkes kendilerini görsün diye havralarda ve caddelerin köşe başlarında dikilip dua etmekten zevk ahrlar. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar kötü ödüllerini a lmışlardır ( Mat. 6; 5-6). Yaşa m içinde halkın dinsel bir öğe olara k kulla ndığı ant içmek ya ni yemin et­ meyle ilgili, o ana kadar uygulanan gelenekten çok farklı bir statü getirmiş ve kesin olarak halktan bundan böyle yemin etmemelerini istemişti. Yine ata­ larımıza, "Yalan yere ant içmeyeceksin, ama Rabbin önünde içtiğin antları yerine getireceksin" dendiğini duydunuz. Oysa ben size diyorum ki, hiç ant içmeyin: Ne gök üzerine, çünkü orası Tanrı'nın tahtldır; ne yer üzerine, çün­ kü orası O'nun ayak taburesidir; ne de Yeruşalim üzerine, çünkü orası Büyük Kral'ın kentidir. Başınızın üzerine de ant içmeyin. Çünkü saçınızın tek telini ak ya da kara edemezsiniz. Evetiniz evet, haymnız hayır olsun. Bundan faz­ lası şeytandandır (Mat. 5; 33-37). Beklentisiz yaşa mayı öğütlerken, iyi lik ya pa rken bile bir beklenti içinde olun­ maması gerektiği ni ısrarla vurgu lamıştı r. Doğruluğunuzu insanların gözü önünde gösteriş amacıyla sergilemekten kaçının. Yoksa göklerdeki Baba­ nızdan iyi ödül alamazsınız. "Bu nedenle, birisine sadaka verirken bunu borazan çaldırarak ilan etmeyin. İkiyüzlüler, insanların övgüsünü kazanmak için havralarda ve sokaklarda böyle yaparlar. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır. Siz sadaka verirken, sol eliniz sağ elinizin ne yaptığını bilmesin (Mat. 6; 1-3). Dinsel öğeler içinde yer alan dua, oruç, yem in, sadaka gibi konularda yaptığı farklı yorumlar halk üzerinde önce bir şaşkınlık yaratmıştı. Çünkü o günün Yahudi din otoritelerinin halka a nlattıkları temel d i nsel prensiple rle, İsa pey­ gamberin a nlattığı prensipler taban tabana zıtlık göstermekteydi . O dönemde şeriata, şartlandırmaya ve çeşitli ritüellerden ibaret ibadet ku ra llarına sıkışıp ka lmış bir inanç sistemi "Musevilik" adı altında yaşamakta ve halk buna koyu bir taassupla bağlanmıştı. Bu bağnazlıklarından kurtul ma la rı kuşkusuz hiç kolay değildi. Çünkü Yahudi d i n otoriteleri sürekli olara k halka bu tür görüş­ ler dayatıyorlardı. İsa peygam berin o gün kü d i n i a nlayışa ters sözleri kısa bir

1 2 9 Candan, E. (2007). A.g.e, S . 140.

60

süre sonra Yahudi din adamla rında ted i rginlik yaratmaya başlad ı. Bu durumu önemsemeyen İsa peygamber, konuşmalarında dini konulara artık daha fazla girmeye başla mıştı . Yine bir kon uşması sırasında kendisine sorulan oruç tut­ mayla ilgili bir soruya, ibadet a maçlı ol mayan, sadece aç kalmaktan ibaret bir orucun fayda getirmeyeceğini kendisine has bir üslupla şöyle a nlatmıştı 1 30• İsa, halkı yanına çaimp onlara, "Dinleyin ve şunu belleyin" dedi. "Ağızdan giren şey insanı kirletmez. insanı kirleten aiızdan çıkandır". Bu sırada öğ­ rencileri O'na gelip, "Biliyor musun?" dediler, "Ferisiler bu sözü duyunca gücendiler". lsa şu karşılıiı verdi: "Göksel Babamın dikmediği her fidan kö­ künden sökülecektir (Mat. 15; 10-13). i nsa nlara sadece yaptıkla rından dolayı değil, düşüncelerinden dolayı da soru mlu olduklarını ilk kez o söylüyordu. Bu büyük bir majik prensipti . Çünkü tüm enerjiler çıktığı kaynağa geri dönmekteydi. Böyleli kle insan ne tür enerji­ ler üretirse son u nda o tür enerjilere uygun sonuçla rla karşılaşacaktı. Bu majik yasayı üstü kapalı olara k halka şöyle a n latm ıştı 1 3 1 • "Zina etmeyeceksin" den­ diğini duydunuz. Ama ben size d iyorum ki, bir kadına şehvetle bakan her adam, yüreğinde o kadınla zina etmiş olur (Mat. 5; 27-28). Her ne olursa olsu n herşeye koşu lsuz sevgiyle ya klaşıl masını istiyord u. Bu en­ gin bir iç disiplin isteyen bir olguydu. Bunun yerine getirilebilmesi için duygu ve düşüncelerine insanların hakim olması gere kmekteyd i 1 3 2 •

Atalarımıza, "Adam öldürmeyeceksin. Öldüren yargılanacak" dendiğini duy­ dunuz. Ama ben size d iyorum ki, kardeşine öfkelenen herkes yargılanacak­ tı r. Kim kardeşine aşağılayıcı bir söz söylerse, Yüksek Kurul'da yargılanacak­ tır. Kim kardeşine ahmak derse, cehennem ateşini hak edecektir ( Mat. 5; 2 1-22). Göze göz, dişe diş" dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye ka rşı direnmeyin. Sağ yanağınıza bir tokat atana öbür yanağınızı da çevirin (Mat. 5;38-39). Komşunu seveceksin, d üşmanından nefret edeceksin" dendiğini duydunuz. Ama ben size diyoru m ki, düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin. Öyle ki, göklerdeki Babanızın oğulları olasınız. Çünkü O, güneşini hem kötülerin hem iyilerin üzerine doğdurur; yağmurunu hem doğruların hem eğrilerin üzerine yağdırır. Eğer yalnız sizi sevenleri severseniz, ne ödülünüz olur? Vergi memurları da öyle yapmıyor mu? (Mat. 5; 43-46). Essen ilerin en önemli yaşam ölçütle rinden olan i nsanları yargılamama konu­ sunu da gündeme getirm işti. Başkasın ı yargılamayın ki, siz de yargılanmaya­ sınız. Çünkü nasıl yargılarsanız öyle yargılanacaksınız. Hangi ölçekle verirse­ niz, aynı ölçekle alacaksınız ( Mat. 7; 1-2). 130 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 144. 131 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 144-145. 132 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 145.

61

Vaazlarından bir d iğeri ise yaşam içindeki kaygılarla ilgiliyd i . "Gelecek kayg1S1yla yaşamaym, akışa kendinizi teslim edin, evrenle uyum içinde olun. Çünkü gereksiz kaygılar, üzerinizde ağtrltk oluşturur" derken bunu tek bir cüm leyle açıklam ış­ tı; Hangi biriniz kaygdanmakla ömrünü bir an uzatabilir? (Mat. 6;27). Bunu öğütlerken anı yaşamaları ve o anın hakkını vermeleri yönünde insa n la ra na­ sihat etmişti. O halde yarın için kaygılanmayın. Yarının kaygısı yarının olsun. Her günün derdi kendine yeter (Mat. 6; 34). Dünyaya esir olunmasına ve kaygı duyulmasına hiç gerek olmadığını beli rtmiş ve hemen ardından d ilediklerinin kendilerine verileceğinin yan i dünyadaki ih­ tiyaçla rı nın ka rşıla nacağının mesaj ı n ı verm işti. Dileyin, size verilecek; arayın, bulacaksınız; kapıyı çalın, size açılacaktır. Çünkü her dileyen alır, arayan bu­ lur, kapı çalana açılır (Mat. 7; 7-8). İnsan lardan bilgilerini sağlam temeller üzerine ku rma larını istemiş b u n u ver­ diği basit örneklerle açıklam ıştı. İşte bu sözlerimi duyup uygulayan herkes, evini kaya üzerine kuran akıllı adama benzer (Mat. 7; 24). "Kozmik Baba" se mbolünü, halka açık olan kon uşmalarında ku l l a n m ış ve "Göklerin Melekutu" bilgisini insan la rla kısmen paylaşmıştı . Böylelikle göksel kozmik hiyerarşi ve hiye rarşik göksel yöneti m fikrini kısmen akta rm ıştı . Bana, "Ya Rab, ya Rab" diye seslenen herkes Göklerin Egemenliği'ne girmeyecek. Ancak göklerdeki Babamın isteğini yerine getirenler girecektir (Mat. 7;21). Anca k i nsanların bu göksel kozmik hiyera rşi konusunu pek fazla anlamadığı­ nın farkındaydı133• Niçin beni "Ya Rab, ya Rab" d iye çağırıyorsunuz da söyle­ diklerimi yapmıyorsunuz? {Luk. 6; 46). O, dü nyanın çok ötelerinde geçerli ola n bir ahlak siste m i n i vaaz ed iyord u . Bu kozmik ahlak sistemiyd i. Ama onun yaşadığı dönemde insanlığı n bulund uğu seviye bunlardan o kadar uza ktı ki, halkın onu a n lamasını beklemek m ü m kü n değildi. 4. İsa Peygamber ve Nikodimos Yuhanna İncili'nde, o günün dini otoritelerinden olan N i kodimos50 isimli bir Ferisi ile İsa peygam berin gizlice görüştüğü genişçe a n latılmıştı r. Bu görüş­ menin ana konusu, ruhun ölü msüzlüğü ve yen iden bedenlenmesiyle i lgili d i r.

Yahudilerin Nikodimos adh bir önderi vardı. Ferisiler'den olan bu adam bir gece İsa'ya gelerek, "Rabbi, senin Tanrı'dan gelmiş bir öğretmen olduğunu biliyoruz. Çünkü Tanrı kendisiyle olmadıkça kimse senin yaptığın bu muci­ zeleri yapamaz" dedi. İsa ona şu karşılığı verdi: "Sana doğrusunu söyleye­ yim, bir kimse yeniden doğmadıkça Tanrı'nın Egemenliği'ni göremez". Niko­ dimos, "Yaşlanmış bir adam nasıl doğabilir? Annesinin rahmine ikinci kez girip doğabilir mi?" diye sordu. lsa şöyle yanıt verdi: "Sana doğrusunu söy133 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 148-149.

62

leyeyim, bir kimse sudan ve Ruh'tan doğmadıkça Tanrı'mn Egemenliği'ne giremez. Bedenden doğan bedendir, Ruh'tan doğan ruhtur. Sana, "Yeniden doğmahsımz" dediğime şaşma. Yel dilediği yerde eser; sesini işitirsin, ama nereden gelip nereye gittiğini bilemezsin. Ruh'tan doğan herkes böyledir". Nikodimos lsa'ya, "Bunlar nasll olabilir?" diye sordu. isa ona şöyle yamt ver­ di: "Sen lsrail'in öğretmeni olduğun halde bunları anlamıyor musun? Sana doğrusunu söyleyeyim, biz bildiğimizi söylüyoruz, gördüğümüze tamkhk ediyoruz. Sizler ise bizim tanıkhğımlZI kabul etmiyorsunuz. Sizlere yeryü­ züyle ilgili şeyleri söylediğim zaman inanmazsanız, gökle ilgili şeyleri söyle­ diğimde nasll inanacaksımz? (Yu. 3;1-12). İsa peygam berin halka açıklamadığı in isiyetik kökenli gizli öğretisine a it bazı bi lgileri sembolik bir a nlatımla N i kodimos'a a ktarmış olması bu görüşmeyi önemli kılmaktadır. N i kodimos ile görüşürken İsa peygam ber inisiyasyona a it gizli sem boller kullanmış ve karşısındakinin bunu a nlayıp anlayamayacağını bir anla mda test etmiştir. Böylelikle Ferisiler'in neyi ne kadar bildikleri konu­ sunda fikir sahibi olmaya çalışmıştır. Kullandığı sembolleri ve a nlattığı inisi­ yetik bilgileri N i kodimos'un a n la madığını görünce ona daha açık ifade etme gereği duymuştur134• N i kodimos, İsa peyga m berin Ezoterik bilgilerle dolu bu sözleri karşısında ne rtaya birçok yalancı tamk çdmğı halde, aradıklannı bulamaddar. Sonunda ı rtaya çıkan iki kişi şöyle dedi: "Bu adam, Ben Tann'mn Tapınağı'nı yıkıp üç ;ünde yeniden kurabilirim dedi" (Mat. 26; 6D-61) . . unun üzerine Başra h i p derhal ayağa kalka ra k, hid detle İsa peygam bere dön­ ıj . Başrahip ayağa kalkıp İsa'ya, "Cevap vermeyecek misin?" dedi. "Nedir unların sana karşı ettiği bu tanıklıklar?" isa susmaya devam etti. Başkahin ;,e O'na, "Yaşayan Tann adına ant içmeni buyuruyorum, söyle bize, Tan. ı'nın Oğlu Mesih sen misin?" dedi. İsa, "Söylediğin gibidir" karşılığını verdi. 'Üstelik size şunu söyleyeyim, bundan sonra İnsanoğlu'nun, kudretli olamn :.ıağında oturduğunu ve göğün bulutları üzerinde geldiğini göreceksiniz. "Bu­ ıun üzerine başkahin giysilerini yırtarak, "Ta nn'ya küfretti" dedi. "Artlk ta­ nı klara ne ihtiyacımız var? işte küfürü işittiniz. Buna ne diyorsunuz? Ölümü hak etti" diye karşılık verdiler (Mat. 26; 62-66). 2. İsa Peygamber ve Vali Pilatus Böylel ikle ma hkeme a macına ulaşmış ve O'nu ölüm cezasına ça rptırm ıştı . Anca k idam cezasının uygula n ması için Roma otoritesinin onayına başvurma zorunluluğu vardı. Al ınan ka rar Roma Va lisi Pilatus'a bildirildi 1 94• İsa peyga mberi Roma Va lisi Pi latus'un huzuruna çıka rttı klarında, Senedrin Ma hkemesi'nde bu kişiyi yargıladıkları n ı ve ö l ü m cezası n ı n kend isi ta rafı ndan onayla nmasını ta lep ettiler. Pilatus ha ngi suçta n ötürü ya rgı lad ı kları nı sord uk­ larında ise, kendisini kızd ı raca klarını d üşündükleri suçlar sırala maya başla­ dılar 1 95• O'nu şöyle suçlamaya başladılar: "Bu adamın ulusumuzu yoldan 193 Schure, E. (1999). A.g.e, S. 539-540; Candan, E. (2007). A.g.e, S. 301-302 . 194 Schure, E. (1999). A.g.e, S. 542 . 195 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 305.

87

saptırdığını gördük. Sezar'a vergi ödenmesine engel oluyor, kendisinin de Mesih, yani bir kral olduğunu söylüyor" (Luka 23;2). Bunun üzerine Pilatus, son derece sakin bir tavırla: "Ben Yahudi değilim. Ama seni bana kendi ulusun ve başka hinlerin teslim ettiler. Ne yaptın?" diye sor­ du. İsa, "Benim kralhğım bu dünyadan değildir" diye karşıhk verdi. "Krallı­ ğım bu dünyadan olsaydı yandaşlarım, Yahudi yetkililere teslim edilmemem için savaşırlardı" (Yu. 18; 36). Ta rihçiler tarafından saygısız ve acımasız ola rak nitelend irilen Pilatus, İncillerde oldukça kararsız bir tutum içersinde gösterilir. Şurası bilinmekted i r ki, Pi latus, İsa peygam berin idam edilmesine sıcak bakmıyord u . Ve özellikle ka rşılıklı ya ptıkları konuşmalardan sonra Pi latus'un O'na karşı özel bir saygı beslediği bilinmekted ir. Pilatus, Roma lı şöva lyeleri in isiye etmek için, Roma'da kurul­ muş olan M ısır ve Yu nan ezoterizm inden kayna klı "M itra İ n isiyasyonu" ola­ ra k bilinen gizli öğretiden haberdardı. Roma'da kuru lmuş olan bu i n isiyasyon merkezinde ke ndisi belki özel bir eğiti mden geçmem işti a ma yine de bu kon u ile i lgili kısmi bilgisi va rd ı . Ve in isiyasyonda "Tanrı Oğlu" d iye bir sembolizmin va r old uğu nu, bunun bilinenin dışında bir anlama sahip olduğunu biliyord u . B u sembolün altında önem l i b i r bilginin yattığı nın fa rkındayd ı . Ka rşısına ge­ ti rd ikleri bu adamın ta nrının oğlu olduğunu söylemele ri, bu kuşkularını ye ni­ den ortaya çıka rtm ıştı. Ayrıca ka rşısındaki kişi nin ke ndisiyle konuşma ta rzı ve çevresine yayd ığı enerj iden çok etki lenm işti . Ya rım ya malak işittiği bu sı rra, bir de İsa peyga mberin kendine özgü o sıra d ışı görü nü mü, tavrı ve süku neti ekleni nce içini ga rip d uyguların kaplamasına e ngel olama mıştı . Ancak d iğer ta rafta toplumu yönlendirmede çok etkili Yahudi din adamları va rdı196 •

Pilatus yine dışarı çıktı. Yahudilere, "İşte, O'nu dışarıya, size getiriyorum . O'nda hiçbir suç bulmadığımı bilesiniz" dedi. Böylece İsa, başındaki diken­ li taç ve üzerindeki mor kaftanla dışarı çıktı . Pilatus onlara, "İşte o adam" dedi. Başkahinler ve görevliler İsa'yı görünce, "Çarmıha ger, çarmıha ger" diye bağrıştılar. Pilatus, "O'nu siz alıp çarmıha gerin" dedi. "Ben O'nda bir suç bulamıyorum" Yahudiler şu karşılığı verdiler: "Bizim bir yasamız var, bu yasaya göre O'nun ölmesi gerekir. Çünkü kendisinin tanrıoğlu olduğunu ileri sürüyor". Pilatus bu sözü işitince daha çok korktu. Yine vali konağına girip isa'ya, "Sen nereden geliyorsun?" diye sordu. İsa ona yanıt vermedi. Pila­ tus, "Benimle konuşmayacak mısın?" dedi. "Seni salıvermeye de, çarmıha germeye de yetkim olduğunu bilmiyor musun?" dedi. isa, "Sana gökten verilmeseydi, benim üzerimde hiçbir yetkin olmazdı" diye karşılık verdi. "Bu nedenle beni sana teslim edenin günahı daha büyüktür". Bunun üze­ rine Pilatus İsa'yı salıvermek istedi. Ama Yahudiler, "Bu adamı sahverirsen, Sezar'ın dostu değilsin" diye bağrıştılar. "Kral olduğunu ileri süren herkes Sezar'a karşı gelmiş olur" dediler (Yu . 19; 4-12). 196 Schure, E. ( 1999). A.g.e, S. 542; Candan, E. ( 2007). A.g.e, S. 306-307.

88

3. Barrabas Olayı Geleneklere göre Paska lya yortusunda ( Fısıh bayra mı) idam cezasına ça rptl­ rılan mahkum lardan bi risi affedilebil iyord u . Bu yetki Va li Pilatus'un eli ndeydi ve birkaç gün son ra Paskalya gel iyord u . Bu yolla İ sa peygam beri kurtarabilird i . Ancak bu planının gerçekleşebilmesi için halkın İ s a peygam beri destekleme­ si gerekiyordu . Çünkü idam mahkumlardan i kisi, Romalı otoritelerin dene­ timinde halkın önüne çıkartılmakta ve halktan bunlardan birisini seçmeleri istenmekteydi. Halk hangi mahku m u n sesini daha yüksek sesle haykırırsa, o mahkum valinin o nayıyla serbest bırakılmaktayd ı . O gün idamı bekleye n üç mahkum daha vard ı . İsa peyga mber dördü ncü leriyd i. Pilatus aralarından, halkın en fazla nefret edebi leceğini düşündüğü Ba rrabas'ı, İsa peyga mberin ya nında halkın önüne çıkartmaya karar verd i . Oylama Paskalya bayramının arifesinde ya pılacaktı 197•

Başkahinler ve ileri gelenler, Barrabas'ın sahverilmesini ve İsa'nın öldürül­ mesini istesinler diye halkı kışkırthlar. Vali onlara şunu sordu: "Sizin için hangisini sahvermemi istersiniz?" (Mat. 27; 20-2 1). Pi latus dakikalarca beklemesine rağmen, Ba rra bas' ın ismi alanın her ta rafı ndan d uyula biliyordu. Bariz bir üstünlük vardı. Bunun üze rine Barra­ bas'ı serbest b ı rakılmasının emrini veri rken, ağzından şu sözlerin mırıltı ha­ li nde çıktığı d uyuldu; "/bis'i çarmıha mahkum ettim! (Condemmo, İbis in crucem...)" . Bu söz hem onun ya nındakiler, hem de daha sonra pek çok kişi tarafından "İblis'i çarmıha mahkum ettim" d iye yorumlandı. Anca k o, "İblis" değil "İbis" demişti . Bunlar birbirlerinden çok fa rklı sözcükle rdi. Mısır M itolo­ jisi'nde inisiyeti k bir sem bol olan ve Ta nrı Thot'u55 temsil eden "kutsal bir kuş " bulunmaktayd ı . Bu kutsa l kuşu n ismi "İbis" ( Keleyna k)tı 198•

Pilatus, elinden bir şey gelmediğini tersine, bir kargaşanın başladığını gö­ rünce su aldı, kalabahğın önünde ellerini yıkayıp şöyle dedi: "Bu adamın ka­ nından ben sorumlu değilim. Bu işe siz bakın". Halk şu karşıhğı verdi: "O'nun kanının sorumluluğu bizim ve çocuklar1m1Z1n üzerinde olsun". Bunun üzeri­ ne Pilatus onlar için Barrabas'ı sahverdi. İsa'yı ise kamçılattıktan sonra çar­ mıha gerilmek üzere askerlere teslim etti (Mat. 27; 24-26). İsa peygamber ile birlikte çarmıha gerilecekken son daki kada affedilen Barra bas' ı n kimliği hakkında tereddütler bulunmaktadır. Barrabas veya Bar­ Abbas, bir "Lestai" olara k tanımlanmıştır. B u deyim Eski Yunanca çevirilerde "Hayd ut" biçiminde yer alm ıştır. Ancak o, a h la k dışı suçlar işleyen birisi değildir. Ma rkos'a ve Luka'ya göre Ba rra bas, Kud üs'teki aya klan maya katılmış siyasi bir m a hkumdur. Hatta Matta'ya göre o, "itibarlı" bir m a h kumdur.

197 Obermeier, S. ( 1996). A.g.e, S. 65-66; Candan, E. (2007). A.g.e, S. 308-309. 198 Candan, E. (2005a). A.g.e, S. 155; Schure, E. ( 1 999). A.g.e, S. 544.

89

Bir başka idd iaya göre Barrabas, hacı olmaya gelen i nsan lardan zorla vergi alan vergi memurlarından bir kaçını öldüren bir halk ka hramanıdır 1 99• Bununla birl ikte Romalılar, "Lestai" kelimesini fanatik Yah udiler için de ku l lan ırlard ı . Simon Petrus, Ya kop ve Yuhanna da aynı lakapla ta n ı n ı rlar. Diğer tarafta n Barra bas isminin, "Bar Ra bbi" kel imelerinin bileşim inden ortaya çıkmış olması ihtimal d ışı değildir. B u deyim Haham ( Rabbi) çocuklarını tanımlamakta kulla nılırdı. İsa peygam ber de bir Haham olarak bilin mektedir. Apokrif İ ncillerde "İsa Barrabas" ismine rastlan m a ktadır. Diğer bir deyişle İsa Ba rrabas, "Haham İ sa'nın Oğlu" şeklinde açıklanabilmektedir. İsa peygamberin ça rmıha gerilme yaşı, 33 ile 36 arasında veril mektedir. Ya hudi geleneğine göre erkekler, 13 ile 16 yaşlarında evlendirilir. Bu du rumda İsa peyga mberin yetişkin, genç bir oğlunun bulunması fiziki olara k m ü mkündür. 13 yaş, o coğrafyada bir çocuğun ergen sayılması için yeterliydi ve İ sa peygamberin oğlunun yaşı itibariyle, silahlı bir m ücadelenin içine girmesi ve bundan dolayı mahkum edilmiş olması mümkün görünmektedir. H a l ka, İsa peygamberin m i, Barra bas'ın mı affedilmesinin istendiği sorulmuş ve sonuç Barra bas olmuştur200• 4. Çarmıha Gerilişi

Askerler İsa'yı alıp götürdüler. İsa çarmıhım kendisi taşıyıp İbranice'de Gol­ gota (Kafatası) denilen yere çıktı (Yu. 19; 17). Golgota diye adlandırılan bu yer, Yeruşalim'e hakim bir kon umda ve asırla r­ dan beri işkencelere sahne olmuş, ü zeri insan kemikleriyle örtülü çorak ve darağacından başka bir ağacın olmad ığı bir tepeyd i. Fenikelilerin acımasız d e­ haları tarafından icat edilm iş ve Romalılar tarafından da benimse nmiş olan bu korkunç işkence türü bu kez Mesih'e uygulanacaktı201• Çarmıha germe genelde "T" şeklindeki ahşa ba suçluyu bağlamak veya çi­ vilemekle gerçekleşti rilmekteydi. B u idam şekli oldu kça yavaş ve acı veren bir ölüm biçimiydi. Çarmıhta ayaklar genelde çivilenmekte, kollar ise sarkık durmayacak şekilde bağlanma ktayd ı . Çünkü kolları sarkık şekilde bağla mak, kişi nin kısa sürede boğu lara k ölmesine yol açard ı ki h ü k ü m l ü bu kadar ça­ buk ölmemel iydi. Normalde ölüm mahkumu "Sedecula" denen dar bir ah­ şap ka lıp üzeri nde otu rmakta, ayakları ise üst üste tek çiviyle "T" biçimindeki ahşapa çakılırdı. Mahkum her ne şekilde çarmıha gerilmiş olursa olsun, h iç­ bir şekilde hare ket edememekteydi ve asıl işkence bu d u rumdu. Buna bir d e 199 Thomas, G. (2004). 1 3. Havari Mecdelli Meryem'in Yaşam Öyküsü, (Çev. S. Yeniçeri), İstan­ bul: Beyaz Balina Yayınları. S.290. 200 Gener, C. (2007). A.g.e, S. 183-184; Baigent, M., Leigh, R., Lincoln, H. (2004). Savaşçı Ke­ şişler Tarikatı Tapmak Şövalyeleri, Kutsal Kase Kutsal Kan, (Çev. M. Topdaş), İstanbul: Nokta Kitap, S. 392-416. 201 Schure, E. ( 1999). A.g.e, S. 544.

90

daha önce gördüğü işkenceleri n acıları, susuzluk ve sıcak da eklenmekteydi . İsa peygamber h e m aya klarından hem d e ellerinden çivilenmiş olmalıydı. Anca k kuşkusuz o da bir sedeculada oturuyordu, aksi halde kollarından asılı durumda göğüs öne doğru çıkar ve bir saat içerisinde ciğerleri şişer ve nefes alamadığı için ölürdü202. İsa peygam berden bir a n önce kurtulma istekleri, Yahudilerin hata yapma­ larına neden olmuştu. Çünkü O'nunla birlikte d iğer mahkumlar da, Sebt Günü' nün hemen öncesinde çarmıha gerilmişlerdi. Bu nedenle güneş bat­ madan o gün içinde bu idamların bitirilmesi gerekmekteydi . Oysaki çarmı­ ha ellerinden ve aya klarından çivilenen mahkumların ölmesi 3-4 gün süre­ bilmekteydi . Şayet o süre zarfı nda ölmezlerse daha fazla acıya neden olmak ve ölümü hızlandırmak için mahkumla rı n ayakları ve kolları demir topuzlarla kırı lmaktayd ı203.

Öğleyin on iki sularında güneş karardı, üçe kadar tüm ülkenin üzerine karanlık çöktü. Tapınaktaki kutsal perde ortasmdan yırtlldı. İsa yüksek sesle, "Baba, ruhumu ellerine bırakıyorum" diye seslendi. Bunu söyledikten sonra son nefesini verdi (Luk. 23; 44-46). Ma rkos İ ncili'ne göre İsa peygamber üçüncü saatte çarmıha gerilmiş ve do­ kuzu ncu saatte ölmüştür. Bu bizim saatimize göre sabah 9'dan öğleden sonra saat 3'e kadar geçen süredir. Luka ve M atta İncilleri de aynı ölüm saatini ver­ mekted ir. Ancak Yu hanna İncili İ sa peygamberin "aşağı yu ka rı altıncı saatte", ya ni öğle va kti saat 12'de öldüğün ü yazmaktadır. Aziz Yuhanna'nın, çarmıha geri lme sırasında bizzat orada olduğu düşünüldüğünde d iğer İ ncillerden daha doğru bilgi vermiş olması gerekir. B u d urumda İ sa peygamberi n sadece dört veya beş saat hatta daha kısa bir zaman dilimi çarmıhta kaldığı a nlaşılmak · tadır. B u kadar kısa b i r sürede yaşl ı olmayan veya ağır işkenceler sonucu çok güçsüz d üşmemiş 30-35 yaşlarında birisinin ölmesi pek mümkün görünme­ mekted ir204. Ma rkos'a göre bu konu lard a deneyimli olan Pilatus bile bu duruma çok şaşır­ mıştır. Pilatus, lsa'nın bu kadar çabuk ölmüş olmasına şaşb. Yüzbaşıyı çağı­ rıp, "Öleli çok oldu mu?" diye sordu ( Mar. 15; 44). Romalı va li gerçekten de şaşırmış olmalı, çünkü normalde altı saatten sonra bedenin kasılıp tutu lmasından dolayı asıl acılar ve işkence başlamaktayd ı 205. Büyük bir acelecilik içinde onu çarmıha gerdi kten kısa bir süre sonra Yahu­ diler ya ptıkları hatayı fa rk etmişlerdi. G ünlerden cumaydı. Bu işi en geç saat 202 Obermeier, S. (1996). A.g.e, S. 66-67; Candan, E. (2005a). A.g.e, S. 156-157. 203 Gener, C. (2007). A.g.e, S. 184-185; Obermeier, S. ( 1996). A.g.e, S. 71; Candan, E. (2005a). A.g.e, S. 157. 204 Obermeier, S. (1996). A.g.e, S. 67-68. 205 Obermeier, S. (1996). A.g.e, S. 68.

91

altıya kadar bitirmeleri gerekiyord u. Ancak süre çok azdı. Ya hudi ler idamların uzayacağını geç de olsa fark edince, derh a l Pilatus'ta n ölümleri bir an önce gerçekleştirmek için mahkumların kollarını ve baca klarını kırmaları için as­ kerlerine emir vermelerini istemişlerdi. Bunun üze rine emir veril m iş ve İsa peygamber ile birlikte çarmıha gerilen ve acılar içinde kıvranın diğer iki mah­ kumun kol ları ve bacakları demir topuzla rla kırılmıştı. Ard ı ndan hiç hare ket etmeden çarmı hta asılı bulunan İsa peygam be re sıra gelmişti. İsa peygam­ berin ya nına gelen aske rler, onun nefes bile almadan hareketsiz bir şekilde durduğunu görünce duraksa mışlar ve içlerinden biri m ızrağını onun göğüs bölgesine saplaya ra k tepki veri p ve rmeyeceği n i kontrol etti . M ızrağın battığı yerden ka n ve sarı mtı ra k bir su aktı, a nca k bedeninde hiç bir te pki meydana ge lmedi. Bu durumda onun ölmüş olduğuna ka naat getirilerek, ke m i kleri n i n kırılmasına gerek olmadığı ka rarına va rıld ı206•

Yahudi din adamları Pilatus'tan çarmıha gerilenlerin bacaklarının kmlması­ m ve cesetlerin kaldmlmasını istediler. Hazırhk günü olduğundan, cesetlerin şabat günü çarmıhta kalmasını istemiyorlardı. O gün bayramdı. Bunun üze­ rine askerler gidip birinci adamın, sonra da İsa'yla birlikte çarmıha gerilen öteki adamın bacaklarını kırdılar. isa'ya gelince O'nun ölmüş olduğunu gör­ düler. Bu yüzden bacaklarını kırmadılar. Ama askerlerden biri O'nun böğrü­ nü mızrakla deldi. Böğründen kan ve su aktı (Yu. 19; 3 1-34). Göğse vuru lan mızra k da rbesi sadece Yuhanna İ ncili'nde yer a lmaktadır. B u da rbe gerçe kte olduysa k i ana kaynak b u n u göste rmektedir, ölümcül değil­ di. Çünkü halk mahkumu acı çekerken görsün ve ke ndine ders çıkarsın diye ça rm ıhlar da ima yü ksek ya pı lmaktayd ı . Hesaplamalara göre mahkum yerden ya klaşı k üç metre yü kse kte bulunmaktayd ı . Mahku m bu yükseklikteyken m ız­ rağın onun ka lbine isa bet etmesi pek müm kün deği ldir. Mızrağın ka l be isa bet etmesi için yatay şekilde fı rlatı lması gerekir207• Mızrak da rbesi va r olan iki duruma ışık tutm uştu r. Birincisi, işkence sonucu bedende biriken büyük bir miktar sıvı ki bu onun bayı lmasına yol açmış ol­ ma lıdır. İ kincisi ise, ya radan ka n a kması ki bu da hayatın sürd üğüne işa ret etmektedir. Doğal olara k Yu ha nna'nın, olayı ta m olara k gözlemlemiş olsa da bunu kavraması mümkün deği ldi. Bu olayın modern tı p ya rd ı m ıyla a n laşılması için bin dokuz yüz yıl geçmesi gerekecekti208• Burada, o gün için düşünülmeyen tıbbi bir gerçek bulunmaktad ı r. Eğe r vücutta açılan bir ya radan ka n a kıyorsa, bu henüz daha ölümün gerçekleşmed iği a n la­ m ı taşır. Çünkü ka n a kması için ka nın vücutta dolaşması ya n i ka lbin d a ma rlara ka n pompa la ması gerekir. Bu da ka lbin hala çal ıştığını göstermektedi r209• 206 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 3 15·316. 207 Obermeier, S. (1996). A.g.e, S. 68. 208 Obermeier, S. (1996). A.g.e, S. 70. 209 Candan, E. (2005a). A.g.e, S. 158.

92

Göründüğünün a ksine İsa peygam be r mızrak darbesinden sonra yaşıyordu . Dikkatli gözlem leri sayesinde Yu hanna b u n u günümüze a kta rmayı başarmış­ tır. Gerçi o bu nları İsa peyga m berin öldüğünü anlatmak için yazmıştır. Ancak tüm bunlar onun çarmıhtaki ıstıra plardan sonra hayatta kaldığını göstermek­ tedir 210• Bu konuyla ilgili Kur'an-ı Kerim'de ayetler bulunmaktadır.

(Yahudiler) tuzak kurdular; Allah da onlarm tuzaklanm bozdu. Allah buyur­ muştu ki: Ey lsa, seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni in­ kar edenlerden armdıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar kafirlerden üstün kalacağım. Sonra dönüşünüz bana olacaktlr. işte o zaman aynhğa düş­ tüğünüz şeyler hakkında aramzda ben hükmedeceğim (Ali İmran 3;54-55). Ve "Allah elçisi Meryem oğlu İsa'yı öldürdük" demeleri yüzünden (onlan) lanetledik. Halbuki onu ne öldürdüler, ne de astllar; fakat (öldürdükleri) on­ lara İsa gibi gösterildi. Onun hakkmda ihtilafa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızhk içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler. Bilakis Allah onu (İsa'yı) kendi nezdine kaldırmıştlr. Allah izzet ve hikmet sahibidir (Nisa 4; 156-157). Yuka rıda ki ayette geçen 11asmadılar" sözü İslam düşünürleri arasında uzun ta rtışmalara neden olmuştur. Bu konu hakkında fa rklı görüşler vard ır. Çünkü bu anlatımdan, İ sa peyga m beri n sa nki çarmıha dahi gerilmediği gibi bir sonuç çıkartabilmek m ü mkündür. Asmaktan kastedi len, çarmıha gerilmek midir? Normal şartlar altında ça rmıha gerildikten son ra bir kişinin ku rtulması müm­ kün deği ldir ve örneği görü lmem işti r. Bir kişinin asılması demek, dolayısıyla ölmesi anla m ına mı gel mektedir. Ayeti n başında özellikle öldürmediler ifadesi ye r almaktad ı r. Bu ça rmıhın haricinde bir başka yolla da öldürül mediği ni an­ latmak için özellikle ku l la n ıldığını düşünd ü rmekted ir. N itekim hemen ardın­ dan asma d ı l a r denmesinin nedeni asılarak da öldürü l mediğini an latmak için belirti l miş gibidir2 1 1 • 4.1. "Hele . . . Hele ... Lamat zabac ta ni" İsa peyga m berin ça rmı htayke n ağzından çıkan son cümle günümüzdeki ge­ nel ka bul görmüş H ı ristiya n l ı k a n layışına göre : "Eloi, Eloi. . . Lama Sabaktani" olduğud ur. Eloi'den kasıt Eloa yani E lohim'in teki lidir. Bu Musa peyga mber ezoterizminde geçe n ve Tü rkçeye ta m bir tercümesi ya pıla maya n bir isim­ dir. Tü rkçeye bu cümle: "Tanrım . . . tanrım . . . beni neden terk ettin ?" şeklinde çevrilmiştir 2 1 2 • "Tanr151'nın isa'yı terk etmesi" olarak kabul edilen bu görüş, dört incilden i kisinde geçmektedir. Matta ve M a rkos i ncilleri'nde bulunmasına ka r­ şılık, Luka ve Yu h a n na İ ncilleri'nde böyle bir cümle yoktur. 210 Obermeier, S. ( 1996). A.g.e, 5. 72. 211 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 321. 212 Candan, E . (2007). A.g.e, S. 332.

93

Saat üçe doğru İsa yüksek sesle, "Eli, Eli, lema şevaktani?" yani, ''Tanr1m, Tanrım, beni neden terk ettin?" diye bağırdı (Mat. 27; 46). Saat üçte İsa yüksek sesle, "Elohi, Elohi, lema şevaktani" yani, "Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?" diye bağırdı (Mar. 15; 34). İsa yüksek sesle, "Baba, ruhumu ellerine bırakıyorum" diye seslendi. Bunu söyledikten sonra son nefesini verdi (Luk. 23; 46). İsa şarabı tadınca, "Tamamlandı" dedi ve başmı eğerek ruhunu teslim etti (Yu. 19; 30). İsa peyga mberin söylediği son sözleri belli ki, orada bulunanlar bile ta m ola­ ra k işitememiş veya an layamamışlardır. Ve yine büyük bir ihtimalle ta m ola ra k ne dediği d e an laşılamam ıştır. Bu neden le son sözleri İ ncillerde fa rkl ı şekilde dile getirilm iştir. İsa peyga mberin bu son cümlesinin kon uştuğu Arami dilinde56 değil de Na­ acal57 dilinde olduğu yönünde iddialar bulunmaktadır. Buna göre O, Orta­ doğu'da çok çok özel kişilerin dışında kimsenin a n layıp kon uşmadığı N aacal dilinde "Hele... Hele. Lamat zabac ta nr' demiş olmalıydı. Naacal dili nde konuşması, o a nda telepatik olara k Naacalli rah iplerle iletişimde olmasından kaynaklanmış olmalıdır. Bu sözleri mırıldanırken belki de onlara son durumu hakkında telepatik b ilgi vermekteydi. İsa peygam berin Naacal dilini bildiğini, ünlü araştırmacı Ja mes Churchwa rd eserlerinde dile getirmişti r. Dünyada ilk kez Naaca l ta bletleri n i çözen ve anlamlarını dü nyaya d uyura n Churchward, bu sözün Naacal dilinde: "Tükeniyorum . . . Tükeniyorum . . . Yüzümü Karanllklar Kapll­ yor" anlamına geldiğini ileri sü rm üştü r213• ..

4.2. Arimatea'lı Yusuf O gün hazırlık günü, yani şabat gününden önceki gündü. Artlk akşam olu­ yordu. Bu nedenle, Yüksek Kurul'un saygm bir üyesi olup Tann'mn Egemen­ liği'ni umutla bekleyen Aramatyah Yusuf geldi, cesaretini toplayarak Pila­ tus'un huzuruna çıktl, İsa'mn cesedini istedi. Pilatus, isa'nm bu kadar çabuk ölmüş olmasma şaştl. Yüzbaşıyı çağmp, "Öleli çok oldu mu?" diye sordu. Yüzbaşıdan durumu öğrenince Yusuf'a, cesedi alması için izin verdi. Yusuf keten bezi satln aldı, cesedi çarmıhtan indirip beze sardı, kayaya oyulmuş bir mezara yatlrarak mezarın girişine bir taş yuvarladı (Mar. 15; 42-46). Ça rmıha ge rilenlerin cesetleri genelde ailelerine tesl im edilmezdi, a kbabaların insafı na terk edilird i . Ancak çarmıhtan indirilen İ sa peygam berin beden i Arimatea'lı Yusuf'a teslim edilmişti. B u olay b i r başka ilginç duru ma işaret etmektedir. Oldukça zengin olduğu bilinen Yusuf'un, İ sa peygam berin ölü sanılan bedenini almak için Romalı yetkililere oldukça yüklü bir m i ktar ödeme 213 Gener, C. (2007). A.g.e, S. 173 ; Candan, E . (2007). A.g.e, S. 336.

94

ya pmış ola bileceğin i a kla getirmektedir214• Cesedi alan Arimatea'lı Yusuf, sıradan bir kişi değildi. O, hem Senedrin Mah­ kemesi'nin bir üyesiyd i hem de İ sa peygam berin gizli öğrencilerinden birisiy­ di. Ancak Arimatea'lı Yusuf, İsa peygam berin öğrencilerinden olduğunu sak­ lamıştı. Yusuf, lsa'mn öğrencisiydi, ama Yahudi yetkililerden korktuğundan bunu gizli tutuyordu (Yu. 19; 38). Yu hanna'nın a ktardığı aşağıdaki kayıtlardan Arimatea'lı Yusuf'un N i kodi­ mos'la birlikte h a re ket ettiği a nlaşılmaktadır.

Pilatus izin verince, Yusuf gelip lsa'mn cesedini kaldırdı. Daha önce geceleyin lsa'nın yamna gelen Nikodimos da otuz litre kadar karışık mür ve sansabır özü alarak geldi. ikisi, lsa'mn cesedini ahp Yahudilerin gömme geleneğine uygun olarak onu baharatla keten bezine sardllar. lsa'mn çarmıha gerildiği yerde bir bahçe, bu bahçenin içinde henüz hiç kimsenin konulmadığı yeni bir mezar vardı. O gün Yahudilerin hazırhk günüydü. Mezar yakın olduğun­ dan isa'yı oraya koydular (Yu. 19; 38-42). Nikod imos'un getirmiş olduğu M ür58 ve Sarısabır Özü59 sıradan baharatlar de­ ğildirler. Bunla r bugün de tı pta iltihap, deri enfeksiyonları ve deri yenileme­ sinde kullanılan şifalı bitki özleridir215• 4.3. Tu ri n Kefen Bezi

Tu rin kefen bez i n i n H ı ristiya n lığın ilk zamanlarına ait kutsal bir ema net olduğu ka bul ed ilir. Bu bez, 1 . 10 m etre gen işliğinde ve 4.36 metre uzunluğunda olup, .m tik çağdan ka lma birçok örnek gibi kaba şekilde dokun muş bir kefendir. Di­ ·� er kutsal emanetlere ora n la kefen bezinin h i kayesi oldukça ilginçti r. Kudüs'te Julunan kefen bezi, 438 yılında İ mparatoriçe Eudoxia tarafından istanbul'a �etiri lmiştir. 1200'1ü yıllarda yaşayan Bizanslı tarihçi N i kolaus Mesarites, bu kefen bezinden Consta nti nopolis'teki Meryem Kilisesi'ni n kutsal mülkü olara k ba hsetmektedir. D a h a sonra bu kefen bezinin 1 248 i l e 1 262 yılları a rasında F ransız şövalye Otta de la Roche tarafmdan Batı'ya getirilinceye kadar birçok kez el değişti rd iği düşünülmekted i r. Turin kefen bezi iki defa yan ma tehlikesi geçirmişti r. 1349'da Besançon'da ve 1532'de Chambery'de kilise yangınların­ dan ku rtarılmıştı r21 6 • Tu rin kefen bezi 1578 yılında ita lya'ya getirilerek Tori­ no'da San Giova n n i Battista Katedra li'nde m u hafaza edilmeye başlanmıştır. Her 33 yılda bir sergilenen Tu rin kefen bezinin üzerinde 1905 yılından itibaren bir ta kım bilimsel a raştırmalar yapılmıştır. Bu a raştırmalardan biri de 1988 yı­ lında gerçekleştirilmişti r. Bu a raştı rmada kefene zara r vermemek için sadece uç kısmından alınan küçü k b i r parça ü zerinde yapılan C 14 (Carbon 14) testi-

214 Gener, C. (2007). A.g.e, S. 185; Obermeier, S. ( 1996). A.g.e, S. 73. 215 Obermeier, S. ( 1996). A.g.e, S. 74. 216 Obermeier, S. ( 1996). A.g.e, S. 75-78.

95

nin sonuçları, kumaşı n 1260 i le 1390 yıllarından kalma olduğunu göste rmişti r. Ancak kimi a raştı rmacılara göre bu sonuç şüphelidir. Onlara göre, a n a l iz ya­ pılan bu parçalar kefen bezinin onar ı m gördüğü esnada değişen pa rçalarıdır ve kefenin orta kısmından parça alınmasına izin ver i l mesi h a l inde yapılacak olan yen i ana lizler, kumaşın iki bin yıllık olduğunu ortaya çıkaracaktır. Bu doğ­ rultuda 2011 yılında italya'nın Padua Ü niversitesi'nden G i ulio Fanti ve ekibi kızılötesi ışın ve spektroskopi teknolojisi kulla n a ra k kefenin ipliklerini yeni­ den analiz etmişlerd i r. Gerçekleştird ikleri testlerde dalga boyları a racılığıyla radyasyon ölçümü yaptıkları kefenin M .Ö. 300 ile M . S. 400 yılları a rasındaki bir döneme a it olduğun u açıklamışlard ı r. Ayrıca kefen üzerindeki top ra k, toz ve polen zerreleri gibi m ikroskobik b u lguların i ncelenmesi sonucu, ya l nızca Kudüs ve E riha çevresinde yetişen endemik on dokuz ayrı bitki türüne a it ka­ lıntılar tespit etmişlerdi r.

96

Tüm bunların yanında Turin kefen bezin i n en önemli özelliği, üzerine uygula­ nan negatif fotoğraf çekimlerinde daha net ortaya çıkan ve İsa peyga mbere ait olduğu öne sürülen net bir yüz ve vücut siluetine sa hip olmasıd ır. Bu yüz siluetinin bez üzeri nde ortaya çıkmasına, çarmıhta n indirildikten sonra İsa peyga mbere sürülen merhemlerin ve diğer iyileştirici doğa l maddelerin ne­ den olduğu iddia edilmekted ir 21 7• İsa peyga mber H ı ristiya n lığın ilk yüzyıllarında sakalsız, genç ve Yuna n-Roma mitolojisindeki Ta nrı Apollon gibi beti m len mekteyd i. Daha sonral arı sakallı, uzun saçlı yetişkin bir erkek olarak tasvir edilmeye başlandı. Bu yen i tasvirin Tu rin kefen bezi ndeki su rete olan benzerliği d ikkat çekmektedir. Öyle görü­ nüyor ki Biza nslı ve daha sonra ki tüm Akdenizli sanatçılar bu kefen bezindeki doğal tasviri temel almışa benzemekted irler218• Turin kefen bezini ilginç kılan bir diğer önemli bulgu ise bezi tamamen kaplamış olan kan lekeleridir. Kefene sarılmış olan insa n ı n sureti kesinlikle çarmıha ge­ rilmiş bir i nsana aittir. El b ileklerinde, ayaklarda, göğüste ve kafada belirgin kan izleri vardır. B unların yanı sıra tüm bedene dağılmış kırbaç yarala rının ve başka işkenceler son ucu meydana gelmiş olan yara ların izleri bulunmaktadır. Bazı izler, bu yaraların kefene sarıldıktan sonra da şiddetle kanadığını göster­ mektedir. Fakat ölü i nsanların kan dolaşımının durmasıyla yaralarının kana­ madığı artık kesin tı bb i bir gerçektir. Bilimsel olara k bu konuyu kesin olarak ·Jrtaya koyduğunu ileri süre n kişilerden biri Dr. Kurt BERNA'dır. Asıl adı Hans NABER olan Kurt BERNA, konuyla ilgili olara k şu açıklamalarda bulunmuştur: ''Her kalp ahştyla ayaktaki apk yaradan bir damla kan akmıştlr. Damla dam­ aları izlemiştir. Topukta ve çevresinde kan birikmiştir. Aynı zamanda aktif hale ;elen Fibrin, pıhhlaşmaya başlayan kandan kan serumunun çıkmasını sağla­ , nışhr. Bu kan serumu kefende birçok serum çerçevesi olarak görülmektedir. '3u, kanın taze olduğunu gösteren bilimsel bir açıklamadır. Bir kere kurumuş :J fan ve sonra herhangi bir nedenle sıvılaşan kan böyle serum kenarları oluş­ turmaz çünkü mevcut Fibrin daha önce kullanılmışhr. Diğer çivi yarasından da sürekli olarak kan akhğından ötürü ki kalp atmadığı takdirde bu mümkün de­ ğildir, biriken kan sağ taraft kendine yol edip akmaya başlamışhr ve burada da serum kenarları oluşmuştur. Diğer yirmi alh kanama gibi bu iki büyük kana­ mada kalbin çalışhğının, inkar edilemez bilimsel açıklaması ve gerçeğidir'm9• Bilim i nsanları ve bilimsel kuruluşlar ü zerlerine d üşen görevi ya pmaya çalış­ mış ve elde ettikleri sonuçları kamuoyuyla paylaşmışlard ı r. Bundan sonrası Vatikan'ın konuya bakış açısına ve yoru m la masına ka lmıştı r. Ancak ne geçm iş­ te, ne de şimdi Vati ka n'ın böyle bir niyetinin olmadığı görü lmekted ir. Üstelik Hıristiyan lığın en temel kavramlarından birisi üzerine ortaya atılan bu iddia karşısında sessiz kalabilmeleri d üşündürücüdür. 217 Candan, E. (2005a). A.g.e, S. 159. 218 Obermeier, S. ( 1996). A.g.e, S. 75. 219 Obermeier, S. (1996). A.g.e, S. 90; Candan, E. (200Sa). A.g.e, S. 160.

97

5. Kıyam Etmesi Sebt günü geçince gelenekler gereği cesedin merhemlenmesi gerekiyordu. Bunun için Mecdelli Meryem, Yakup'un annesi Meryem ve Salome gidip lsa'nın cesedi­ ne sürmek üzere baharat satın aldılar. Haftanın ilk günü (Pazar) sabah erkenden, gün doğumuyla birlikte mezara gittiler. Aralarında, "Mezarın girişindeki taşı bi­ zim için kim yana yuvarlayacak?" diye konuşuyorlardı. Başlarını kaldırıp bakınca o koca taşın yana yuvarlanmış olduğunu gördüler. Mezara girip sağ tarafta beyaz kaftan giymiş genç bir adamın oturduğunu görünce çok şaşırdılar. Adam onla­ ra, "Şaşırmayın" dedi. "Çarmıha gerilen Nasıralı İsa'yı arıyorsunuz. O kıyam etti (ayağa kalktı), burada yok. İşte O'nu yatırdıkları yer. Şimdi öğrencilerine ve Pet­ rus'a gidip şöyle deyin: "İsa sizden önce Celile'ye gidiyor. Size bildirdiği gibi, ken­ disini orada göreceksiniz". Kadınlar mezardan çıkıp kaçtılar. Onları bir titreme, bir şaşkınlık almıştı. Korkularından kimseye bir şey söylemediler (Mar. 16; 1-8). Markos İncili'ne göre meza ra giden kad ı nlar orayı boş bulmuşlardı. Ya n i İsa peyga mber, büyük i htima lle o gece ka ranlık bastırınca Arimatea'lı Yusuf ve Nikodimos'un yardımlarıyla içinde bulund uğu oyuğu terk etmişti220• Kadınlar mezarı açık ve mezarın önünde beyaz giysili birini otu rur b u l m uşlar­ dı. Bu kişi dönemin anlayışına uygun olara k, beyaz giysilerinden ötürü olsa gerek, melek kabul edilmiştir. Eğer bu kişi melek değilse büyük bir ihtimalle Arimatea'lı Yusuf u n uşa klarında n birisiydi. İsa peygam be rin ken dilerini G a l i­ le'de bekleyeceğini habe r vermek için o rada bekliyor olmalıydı221• Ta rif edi len kıyafeti n şekli ve beyaz ren kli olmas ı n ı n d a h a başka bir a n l a m ı olmalıyd ı . Burada tasvir edilen giysi şekli Essen i ra hipleri nin giyd iği öze l beyaz kaftan kıyafetlere son derece benzemektedir. Başından beri İsa peyga m berin yanında ola n Esseni ra hi pleri bu zor günü nde onu ya lnız bırakmamışlard ı . İ sa peyga mberin görünür görevi nin bitişinde yine onun ya nı ndaydılar222• Luka i ncili'nde ise şi mşek gibi pa rıldaya n giysi leri ola n iki kişiden ba hsedil­ me kted ir. Kadınlar bu durum karşısında şaşırıp kalmışken, şimşek gibi pa­ rıldayan giysilere bürünmüş iki kişi yanlarında belirdi. Korkuya kapılan ka­ dınlar başlarını yere eğdiler. Adamlar ise onlara, "Diri olanı neden ölüler arasında arıyorsunuz?" dediler (Luk. 24; 4-5). Şimşek gibi parıldayan giysilere bürü nmüş iki kişinin tarifi, Agartalı N aaca l Ra­ h iplerini de a nd ırmaktadır. Farklı İncille rdeki fa rklı a nlatımlara bakıldığında, mezarda karşılaşılan kişilerin tarifleri kimi incillerd e Eseni rah iplerine kimile­ rinde ise Agartalı Naacal rahiplerine uymakta d ı r223•

220 Obermeier, S. (1996). A.g.e, S. 94; Candan, E. (2007). A.g.e, S. 326. 221 Obermeier, S. ( 1996). A.g.e, S. 94; Candan, E. (200Sa). A.g.e, S. 163. 222 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 326-328. 223 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 328-329.

98

Adam onlara, "Şaşırmayın" dedi. "Çarmıha gerilen Nasıralı lsa'yı arıyorsu­ nuz. O kıyam etti (ayağa kalktı), burada yok. işte O'nu yatırdıkları yer (Mar. 16; 6). İ ncil'de sözü edilen "Kıyam" tabiri Arapça kaynaklı bir sözcük olup, an­ lamı "ayağa kalkmak" demektedir. Burada İsa peygamberin ayağa kalkıp yürü­ mesi anlatılmaktadır. İ sa peygam ber, h içbir İ ncil'de ışıltılı bir ruhsal varlık, bir Astral beden olara k ifade edilmemekte, a ksine hep etten, kemikten canlı bir insan olarak a n latılmaktadır. Yaralarına dokundurtmuş, d iğerleriyle birlikte ye miş ve içm işti r2 2 4• İsa onlara, "Neden telaşlanıyorsunuz? Neden kuşkular doğuyor içinizde?" dedi. "Ellerime, ayaklarıma bakın; işte benim, dokunun da görün. Hayaletin eti kemiği olmaz ama görüyorsunuz benim var". Bunu söyledikten sonra onlara ellerini ve ayaklarını gösterdi. Sevinçten hala inanamayan, şaşkınlık içindeki öğrencilerine, "Sizde yiyecek bir şey var mı?" diye sordu. Kendisine bir parça kızarmış balık verdiler. lsa onu alıp onların gözlerinin önünde yedi (Luk. 24; 38-43). 6. On Üçüncü Havari Mecdelli Meryem Mecdelli Meryem, İsa peygam berin Galile'de vaizlik yaptığı ilk yıllarda ortaya çıkmıştır. Yehuda'ya gelirke n ona eşlik etmişti r. O dönemde bir kadının ya nın­ da eşi veya çok ya kın bir a kra bası olmadan seya hat etmesi mümkün değildir. İsa peygam ber çarmı ha gerilirken, Mecdelli Meryem onun müritleri arasında sayılmaktadır. İsa peygam ber kıyam ettikten sonra ilk kez Mecdelli Meryem'e görü nmüştü r. Luka ve Markos İ ncillerinde ismi verilmeyen bir kad ının İsa pey­ ga mberi yağladığından ve mesh ettiği nden bahsedilmektedir. Bu yağlama ayi­ n i nden sonra İsa peyga m ber bir Mesih olara k genel ka bul görmüştür. Luka ve Ma rkos İ ncillerinde kimden ba hsed ildiği bilin memekle birlikte bu profi le uya n tek kadın Mecdelli Meryem'dir225• ı ncillerde İsa peyga m berin ya nından ayı rmad ığı, kimi gizli toplantılara bile ya­ nında götürdüğü bir kad ından kısmen açık kısmen de ka palı olarak bahsedil­ mişti r. Yu hanna, İsa peyga m berin on iki hava risiyle son kez bir araya gelerek yemek yed iği o gece, ilginç ve ilk anda ne anlama geldiği pek anlaşılmaya n bir ayrı ntıya yer verir. Bu ayrı ntı d iğer İ ncillerde yoktur. Anca k unutu lmamalıdır ki Ka nonik İ nciller içerisinde ezoterik a n latıma en fazla yer vere n Yu hanna incil i'd ir22 6 • Öğrencilerinden biri İsa ' nın göğsüne yaslanmıştı. İsa onu severdi. Simon Pet­ rus bu öğrenciye, kimden söz ettiğini lsa'ya sorması için işaret etti. O da isa'nın göğsüne yaslanmış durumda, "Ya Rab, kimdir o?" diye sordu (Yu. 13; 23-25). 224 Candan, E. (200Sa). A.g.e, S. 163. 225 Thomas, G. (2004). 13. Havari Mecdelli Meryem'in Yaşam Öyküsü, (Çev. S. Yeniçeri), İstan­ bul: Beyaz Balina Yayınları, S. 26-27; Gener, C. (2007). A.g.e, S. 181; Baigent, M ., Leigh, R., Lincoln, H. (2004). A.g.e, S. 395. 226 Gener, C. (2007). A.g.e, S. 177.

99

Veda yemeğindeki bu konuşma, İsa peyga mberin kendisini ihbar edecek bir havarinin bulunduğunu söylediğinde gerçekleşmişti. Yu ha nna, İsa peyga mbe­ rin göğsüne yaslanmış bir öğrenciden ba hsetmektedir. Diğer tüm öğrencileri masada norma l olarak otu rurla rken, birisi neden İsa peygamberin göğsüne yaslanmış bir şekilde otu rmuştu. Bir erkek öğrencinin hele ki, öğretmeninin göğsüne laubali bir şekilde uza n m ış olması asla ka bul edilebilecek bir duru m deği ldi 22 7• Yüz yirmi kişi lik büyük grubun içinde kadın öğrenci leri va rd ı ama on ikiler a ra­ sında bir kadın öğrencisinin olmadığı bilinmektedir. O halde sadece Yu han­ na'n ın bahsettiği, göğsüne yaslanmış olan bu öğrenci kimdi? İsa peyga m ber ke ndisini ihbar edecek olan bir havariden bahsetm işti . O anda tüm havariler buz gibi don up ka lmışlard ı . Öyle bir şaşkınlık içindeyd iler ki, ne diyecekleri n i bilemeden birbirlerine bakmaya başlamışlardı. Ki mse bir şey söyleye miyor­ du. Çünkü böylesine büyük bir kötü l üğü içlerinden biri işleyecekti, ya n i kon u ta mamen kend ileriyle i lgiliyd i. O a n d a sadece hava rilerden ol mayan birisinin konuşabi leceği bir orta m va rdı . N itekim bu konuyu açı klığa kavuştu ra bilmek için Petrus, sessizce sadece işa ret ederek, bu kişiye bunu sormasını istem işti . Yu ha nna, kimliği bel l i ol mayan bu kişi ile ilgi li sadece küçü k bir ayrı ntı ve­ rilm işti r: "Göğsüne yaslanmış olan ve İsa peygamberin çok sevdiği bir öğrenci" Yu hanna o kişi nin kimliği hakkında bunun dışında h iç bir bilgi vermemişti r. Anca k ilginç bir şekilde incilinin son unda bu kon uya tekra r bir atıfta bulun muş ve ne i lginçtir ki inci lini bu konuyla bitirmişti r228•

Petrus arkasına döndü, İsa'nın sevdiği öğrencinin kendilerini izlediğini gör­ dü. Bu öğrenci, akşam yemeğinde İsa'nın göğsüne yaslanan ve "Ya Rab, sana kim ihanet edecek?" diye soran öğrenciydi. Petrus onu görünce İsa'ya, "Ya Rab, ya bu ne olacak?" diye sordu (Yu. 21;20-21). İsa peygamberin verdiği ceva ptan o kişinin on iki hava riden birisi olmadığı anlaşılır. İsa, "Ben gelinceye dek onun yaşamasını istiyorsam, bundan sana ne?" dedi. "Sen ardımdan gel" Bu yüzden kardeşler a rasında o öğrencinin ölmeyeceğine dair bir söylenti çıktı . Ama isa Petrus'a, "O ölmeyecek" de­ memişti. Sadece, "Ben gelinceye dek onun yaşamasını istiyorsam, bundan sana ne?" demişti (Yu. 2 1;22-23). Gerek ça rm ı h öncesi gerekse çarmıh sonrası ile i lgi l i İ ncillerin tümü nde, Mec­ delli Meryem'in İsa peyga mbere ne kadar ya kın old uğu kon usunda bir hayli bilgi va rdır. İşte bunlara dayanara k Yu hanna'nın bahsettiği o gizemli kişin i n eğer b i r kadınsa ki, öyle görünüyor, bu kişinin Mecdelli Meryem o l m a olasılığı bir hayli yüksektir 229 •

227 Candan, E. ( 2007). A.g.e, S. 343. 228 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 343-345. 229 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 347.

100

1 kitti# t 4S .

tc-.ccıq 22..i!L

g_ U!Ai. L i .

..� - -

li•!'r.;ecr·-:-·

Eski Ah it'te Havva'nın Adem'in kaburga kemiğinden61 yaratıldığı söylenir. Ataerkilliği savu nanlara göre Havva sadece üreme amacıyla yaratılmıştı r. Ayrıca yılana ilk aldanan, yasak meyveyi ilk ısıra n ve Adem'i baştan çıkaran yine O'd ur. İ kisi nin de Cen net Bahçesi'nden kovulmalarının nedeni gerçekte ya lnızca Havva'n ın davra n ışlarıdır. Erkek gelenekçiler için Eski Ahit'in mesajı çok açıktı r: Bir kad ı n daima erkekten aşağıda ka lmalıdır, aksi takd irde hem erkeğini hem de kendisini te hlikeye ata r. Eski Ahit bu fikri savu nan kısımlarla doludur. Eski Ah it'e göre bir kadın önce babasına, son ra da kocasına h izmet etmek ve boyun eğmek zoru ndadır. Gerçekten de kad ı n ı n sosyal statüsü bir­ çok örnekte ra hatlı kla fa rk edilebi leceği gibi köleli kten biraz yukarıdad ı r. Ken­ di cinsiyeti ne özgü safl ı k ka nunlarını (na mus ve iffet gibi) çiğne rse çok büyük ceza lara çarptırılır210 • İşte Mecdelli Meryem böyle bir dünyada va r oldu. Birçok açıdan İsa peyga m­ berin içinde doğd uğu ataerkil toplum için o doğrudan bir tehditti . Ya hudi top­ lumunun ahlak değerleri neden seçil m iş olan On İ ki Hava ri arasında hiç kad ın olmadığını açıkça göstermektedir. Anca k zamanla Mecdelli Meryem de onlar gibi bir hava ri olmuştu. Onun varlığı İsa peyga mberin kad ınlara ka rşı tutu­ munun son derece güçlü bir örneğini ortaya koymaktad ı r. O'na göre kadınlar kendi haklarına sa h i p bireylerd i ve erkeklerle eşit tutu l ma ları gerekirdi. Dola­ yısıyla bir kad ı n O'n un ya n ı nda ra hatlıkla yer alabilirdi211 • Kil isenin ilk dönemlerinde M ecdelli M e ryem örneğini ve Aziz Pavlus'un sözle­ rini izleyen kad ın la rın sahip olduğu eşitlik ne yazık ki asırlar boyunca sü rekli bir şekilde bozuldu ve geriledi . Erken H ı ri stiya n teologlarından Tertullia n, kadın­ iarı "Şeytanm KaplSI" olara k adlandırmıştı . Aziz Jerome ise "Kadm, lağım üze­ rine inşa edilmiş bir tapmaktır" diyordu 232• Bu atışmaların bir sonucu olara k kilise, 5 9 1 yılında M ecdelli Meryem'i fa hişelikle lekeledi. Daha sonra ki yüzyıl­ larda da kötüye giden bu durum değişmedi. 1486 yılında Katolik Engizisyonu tarafmdan "Malleus M aleftcarum" (Ca d ı Çekici) isimli bir kitap yayımlandı. Bu kitap, rahiplere özgür düşünen bütün kad ınları nasıl tespit edeceğini, onları nasıl yakalayacağını ve onlara nasıl işkence yapılacağını anlatıyordu. Üç yüzyıl süren bu cad ı avında yaklaşık 50.000 kad ı n yakalandı ve kazığa bağlanıp diri diri yakıldı. Bazılarına göre ise bu katlia m milyonları bulmuştu.

230 Thomas, G. (2004). A.g.e, S . 13. 231 Thomas, G. (2004). A.g.e, S. 13-14 232 Thomas, G. (2004). A.g.e, S. 14.

5. Lco11ardo Da Vinci'n in Veda Yemeği Tablosu "Son Akşam Yemeği" olarak isimlendirilen bu fresk, 1495-1498 yılları a rasında Duke Lodovico Sforza'nın isteği üzerine, Rosicrucian ve Masonl u k teşkilatla­ rıyla irtibatlı bir kişi olduğu bilinen Leonardo da Vinci tara fı n d a n M ilan o'da ­ k i Sa nta Maria dele G razie kilisesinin yemekhanes i n i n d uvarına yap ı l mıştlr. Ta blonun merkezinde İsa peygam ber ile o n u n iki yan ı ndaki havarileri e kmek­ leri ni bölüşü rle rken beti mlen m işlerd i r. Kutsal kase efsanes i n i n doğduğu b u sah nede leonardo d a Vi nci, ne şarabı n e de onu içmek için bir kadehi res­ metmiştir. Bazı a raştırmacı lar, Da Vi nci' n i n kutsa l kaseyi resme gizlediğini öne sürmüşlerdir. Onlara göre İ sa peyga m berin sağında beti m lenen kişi aslında Mecdel li Meryem'd i r. Ve onların ikisi arasında resimde de re nklendirildiği üzere bir kase betimi bulunmaktadır. "V" bu beti m, a ntik dönemlerde kad ı n ı si mgeleye n ilk ifadelerdend ir. B u n u n zıddı da "/\'' erkeği sembolize eder. Bu ifade günümüzde birçok ül kenin askeri ü n iformalarında rütbeleri teşkil eder. Bu sembolden ne kadar çok ise taşıya n kişinin rütbesi o kadar yüksektir.

1 02

..

-

' .

..

6. Tablon un Gizem i

. .· '

'Kutsal Kase'

Ta bloda İ sa peyga m berin ya nsıması olara k beti m lenmiş olan Mecdelli Mer­ yem, bi lgisaya r ya rd ı m ıyla yer değişti rildiğinde Yu hanna'nın incil inde aktar­ dığı, Siman Petrus'u n soru sord u rduğu İ sa peyga m berin göğsüne yaslanmış olan öğrenci ortaya çıkar. Bununla birlikte Leonardo da Vinci'nin ta bloyu bu şekilde beti mlemesi sahnenin gerçekliğin i değil sa natçının bakış açısı nı bizle­ re aktarır.

1 03

ÇARM I H SONRASI İ SA P EYGAM B E R Dr. A. Özdal DE� IRMENCIO� LU *

İsa peyga mber ça rmıha gerilmesinden sonra pek çok yerde görül müştür. B u görünüşler onun ruhani bedeninin geri döndüğü şekl inde yorumlanmıştır; ancak bu ruhani beden yemek yemekte, öğre ncileri ile fiziki temasta bulunabilmekted ir. Bir idd iaya göre Arimatea'lı Yusuf, kendine en sad ı k adamla rıyla birlikte Mecdelli Meryemi ve İsa peyga mberin en az bir çoçuğunu ya n ı na a la rak bugünkü Fra nsa'ya kaçmıştır. Bu iddia aynı zamanda İ sa peyga m berin de onlarla birlikte olduğunu ve bu ailenin 45 yılına kadar Fransa'n ı n gü neybatı kıyı larında yaşadıklarını ileri sü rmektedir. İsa peyga m berin soyu burada devam etmiş ve San Graal efsa neleri nin doğmasına yol açm ıştır. Bu efsa nelerde San Graa l'in, ya ni Kutsa l Kase'n in, İ sa peyga mberin ka n ı n ı taşıdığı savunulmaktadır. San Graal'in, "Sa ng Real" (Gerçek Kan-Kral iyet Ka n ı ) olarak okunması son ucu İsa peyga mberin soyun un, va risle rinin Kudüs'ün ve tüm H ı ristiyanlığın kralları olduğu iddiaları ortaya çıkm ıştır. Bu doğru ltuda M ısırlı yazar Ormus, İsa peyga mberin mu myalanmış vücudunun Rennes Şatosu civarında sakla nmakta olduğunu ileri sürmüştü r233• İsa peyga mberin çarmıhtan kurtarıldıktan sonra yen iden Hindista n'a döndüğü ve Keşmir'e yerleştiği bir diğer iddiadır. Bu iddia n ı n sahibi İ ra n l ı Tarihçi Molla Nadiri'dir. "Tarik-i Kaschmir" adlı eserinde Nadiri, "Yus Asaf'ı n ( H i ntçe; Bir­ leştirici İsa), Filistin'den Keşmir'e geldiğini ve Keşmir halkına tan rının söz ü n ü getirdiğini yazmaktadır234•

1. Galile'de Çabuk gidin, öğrencilerine şöyle deyin: "lsa ölümden dirildi. Sizden önce Celile'ye gidiyor, kendisini orada göreceksiniz" (Mat. 28; 7). Düşü nülebilir ki İsa peyga mber gerçekten kıya m etmiş bir astra l beden, bir ruhsal varlıktı, peki o halde neden Galile'ye gitme gereği duymuştu. O rada bulunan Canasaret gölü kuş uçuşu olara k 140 km. uza klıktaydı . İ sa peygam­ ber ruhsal varlık olara k havarilerine her yerde görünebilird i . İsa peygam berin Galile'yi işaret etmesinin en önemli nedeni ruhsal bir varlı k olara k değil, etten kemi kten ca nlı bir insan olarak yaşa mına deva m etmesi nden ötü rüydü. Çün­ kü Gali le, Roma'n ın hakimiyet alanının dışı ndayd ı ve orada en cesur ve en •

Gazi Üniversitesi, Ticaret ve Turizm Fakültesi, Seyahat İşletmeciliği v e Turizm Rehberliği Bölü­ mü Öğretim Üyesi

233 Gener, C. (2007). A.g.e, S. 186; Baigent, M., Leigh, R., Lincoln, H. (2004). A.g.e, S. 332. 234 Gener, C. (2007). A.g.e, S. 187.

1 04

sadık yandaşları bulunmaktaydı ve gizlenmesi çok daha kolay olaca ktı . U nu­ tulma malıdır ki, a rtı k O'nu herkes öldü biliyordu ve bunun asla zedelenme­ mesi gerekiyordu. Bunun için kimseye görünmeden bura lardan bir an önce uzaklaşması gerekiyordum. Güvenlik açısından, yanındaki Esseni ve Agartalı N aacal rah iplerinin koruması altında, Galile'ye yaptığı yolculuğun büyük bir bölümü geceleri gerçekleşmiş­ tir. Ancak yine de bu yolculuk sırasında onu görenler olmuş ve O'nu görenler büyük bir korkuya kapılmışlardır. Yolculuk sonunda İ sa peygamber, öğrenci­ leriyle ve a i lesiyle Galile'de buluşmuştur. Orada onlarla konuşmuş ve onlara kendisinin bir h ayalet olmadığını, ölmediğini ve hala etten kem i kten bir insan ola rak yaşa makta olduğunu ifade etmişti236 • Bunun için kendisine dokun ma­ larını istemiş ve ellerindeki ya ra la rı göstererek onları ikna etmeye çalışmıştır. Hatta onlara acıkmış olduğunu söylemiş ve kendisine verilen yemekleri ye­ miştir.

İsa gelip aralarında durdu. Onlara, "Size esenlik olsun" dedi. Ürktüler, bir hayalet gördüklerini sanarak korkuya kapıldılar. İsa onlara, "Neden telaşla­ nıyorsunuz, neden kuşkular doğuyor içinizde?" dedi. "Ellerime, ayaklarıma bakın; işte benim, dokunun da görün. Hayaletin eti kemiği olmaz ama görü­ yorsunuz, benim var". Bunu söyledikten sonra onlara ellerini ve ayaklarını gösterdi. Sevinçten hala inanamayan, şaşkınlık içindeki öğrencilerine, "Siz­ de yiyecek bir şey var mı?" diye sordu. Kendisine bir parça kızarmış balık verdiler. İsa onu alıp gözlerinin önünde yedi (Luk. 24; 36-43). Ezoterik köke n l i gizli kayıtlarda, İsa peyga mberin çarmı hta ölmediği ve Gali­ le'den Şa m'a oradan da ya n ı ndaki az sayıdaki kişiyle birlikte Anadolu topra k­ ları üzeri nden geçerek Kuzey Doğu H i ndista n ve Tibet yörelerinde gizli yera ltı uyga rl ığı Agarta'ya sığındığından söz edilir. Bir süre Agarta'da ka ldıkta n sonra Keşmi r'e yerleşmiş ve ölü nceye kadar burada yaşa mıştı r237• 2. Şam'da Büyük Buluşma

İncil' in Elçi leri n İşleri böl ü m ü ile Aziz Pavlus'a ait bazı mektu plarda, Aziz Pavlus' u n tüm h ayatın ı değiştiren bir olay anlatma ktad ır. Bu olay, Aziz Pavlus' u n İsa peygamber ile olan ka rşılaşmasıdır ve bu karşılaşma n ı n İsa peyga mberin i kinci H i n d istan gezisi ni açıklayan bulgu zincirine ta m olarak uyduğu görülmektedi r238• Aziz Pavlus, Tarsuslu zengin Yahudi bir ailenin çocuğuydu ve ailesinden ötü rü mesleği çad ı rcılık olup yaşadığı d ü nya n ı n i ki önemli dili Ara mice ve Yunanca bilmekteydi. Pavlu s on beş yaşındayken (o zamanlar adı Saulus idi) Kudüs'e 235 Obermeier, S. ( 1996). A.g.e, S. 95-96; Candan, E. (2005a). A.g.e, S. 164. 236 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 330-33 1; Obermeier, S. ( 1996). A.g.e, S. 96. 237 Candan, E. (2007) . A.g.e, S. 354. 238 Obermeier, S. ( 1996). A.g.e, S. 101.

1 05

gelmiş ve orada Ferisilerin fa natik bir ya ndaşı olmuştu. Pavlus ke ndisine mu­ hafazaka r kişiler a rasında yer bulmuş ve bunu öyle büyük bir çabayla savu n­ muştur ki Ferisiler ona büyük güven d uymaya başlamışla rdı. Bu d urumda Hı­ ristiyanla ra düşman olması ve onların ya nlış bir ina ncı yaydıklarına ina n ması son derece normaldi239•

Saul ise Rabbin öğrencilerine karşı hala tehdit ve ölüm soluyordu. Başkahi­ ne gitti, Şam'daki havralara verilmek üzere mektuplar yazmasım istedi. Ora­ da isa'nın yolunda yürüyen kadın erkek, kimi bulsa tutuklayıp Yeruşalim'e getirmek niyetindeydi (Elç. 9; 1-2). Az iz Pavl us bir H ı ristiyan düşmanıydı. H ı ristiya n ları tutu klamak üzere Şa m'a gid iyord u.

Yol alıp Şam'a yaklaştığı sırada, birdenbire gökten gelen bir ışık çevresini aydınlattı. Yere yıkılan Saul, bir sesin kendisine, "Saul, Saul, neden bana zulmediyorsun?" dediğini işitti (Elç. 9; 3-4). Saul ile birlikte yolcu luk eden adamların dilleri tutuldu, oldukları yerde kalakaldılar. Sesi duydularsa da kimseyi göremed iler (Elç. 9; 7). Rab ona, "Git" dedi. "Bu adam, benim adı­ mı öteki u luslara, krallara ve İsrailoğulları'na duyurmak üzere seçilmiş bir aracımdır. Benim adım uğruna ne kadar sıkıntı çekmesi gerekeceğini ona göstereceğim (Elç. 9; 15-16). Bu durumda İsa peyga mber orada kend isine açıkça büyük bir görev vermiş ol uyord u. Bu kon uşmadan sonra Saul, vaftiz olmuş ve Pavlus adını a l m ıştu. İsa peygamberle buluşması sonucu Pavlus'un tamamen değiştiğini düşün­ mek yanıltıcı olabilir. Değişen kişinin kendisi değil, doğrula rıydı. Fanatik bir Ferisiden fanatik bir Hıristiyan doğmuştu . ister din i, ister siyasi olsu n, tüm büyük liderler gibi İsa peyga mberin de birden çok özelliği vard ı . Bu özellikler olmadan bir ideoloji başarılı bir şekilde yaygınlaştırılamazd ı. Bunlardan birisi Havarilerini seçerken şaşmaz bir içgüd üye sahip olmasıyd ı . Pavl us'u inançsız­ ların hava risi ya pması ve tutucu Petrus'a Ya hudi H ı ristiya nları ema net etmesi en ideal çözümdü. Böylece Pavlus, tüm gücünü H ı ristiya n l ığa adamış ve tüm Avru pa'da bir dünya dininin tohumlarını ekmiştir. Diğer havarilerin hiçbiri, incillerde verilen bilgilere göre böyle bir işi başara bi lecek yetenekte değiller­ di 2 4o.

3. Nisibis'de Acem Mir Khwand'ın Rauzat-us-Safa adlı tarih kitabında İsa peygam berin, Şam'dan Doğu'ya olan seyahati a nlatılmaktadır. Bu gezi sırasında N isibis ken ­ tine de uğradığı ifade edilme ktedir241• Bu kent bugün, Nusaybin ismiyle Fırat ı rmağının kıyısı nda, a ntik Mezopota mya'nın ka lbinde Tü rkiye'nin Su riye sın ırı 239 Obermeier, S. (1996). A.g.e, S. 101-102. 240 Obermeier, S. (1996). A.g.e, S. 104. 241 Obermeier, S. (1996). A.g.e, S. 121.

1 06

yakı nlarında M ardin iline bağlı bir i lçe olup Hurri- Mitanni döneminden beri yöredeki en eski yerleşimlerden birisidir. İsa peygamber Nisibis'e gitmiş ve orada büyük bir Yahudi cemaati bulunduğu için uzunca bir süre konaklamıştır. Acem (İran) tarih kitabı Rauzat-us-Safdda, İsa peygamberin Nisibis'e gitme nedeni olarak hasta olan ve İsa peygamberden yardım isteyen N isibis Kralı'nın mektubu gösterilmektedir. Ancak tarihi kayıtlarda bölgede Nisibis Krallığı'nın varlığından bahsedilmez. Kastedilen büyük ihtimalle Edessa Krallığı olmalıdır. Bu küçük krallık, Nisibis'den hiç de uzak değildir. Nisibis yerleşimi muhtemelen Edessa Krallığı'nın yönetimindeydi. Anadolu'da, Mezopotamya'nın kalbinde bugün Şanlıurfa şehri olarak bilinen Edessa, Antik çağlardan beri zengin bir yerleşimdi. Keldani'lerin Ur şehri olarak bilinmesinin yanı sıra İbrahim peyga mberin de doğduğuna inanılan yerdi. Şehir, Büyük İskender'in ölü--münden son ra komutanlarından Selevkoslar'ın egemenliğine geçtiğinde, Makedonya'da sulak bir şehir olan Edessa'ya benzerliğinden ötürü bu isimle anılır olmuştu. M.Ö. 137'de burada Edessa Krallığı ku rulmuş ve krallarının çoğu Abgar unvanını kulla nmışlardır. 9 ile 46 yılları arasında tahtta bulun muş olan Kral V. Abgar U kkama ile İsa peygamber arasında Vatikan'ın kabul etmeyip apokrif olarak nitelendi rdiği bir mektuplaşma gerçekleşmiştir. Ancak kimi Ortodoks kil iselerde bu mektu plaşma kanon ik yazışma lara dahil edilmektedir242• 'Kral Abgar Ukkama, Kudüs kentinde doğmuş olan isa'ya selamlarmı iletmek­ edir. Seni ve ilaç kullanmadan bitkiler yardımtyla gerçekleştirdiğin tedavileri­ ; duydum. Söylentilere göre körlerin gözlerini aÇtyor, felçlileri ayağa kaldm­ or, kötü ruh/art çıkartp kovuyor, uzun süren hastalık/art iyileştiriyor ve ölüleri iriltiyormuşsun. Bun/art duyduğumda senin bun/an yapmak için gökten in­ ıiş bir Tanrt olduğunu veya bun/an yaptığma göre Tann'nm oğlu olduğunu rıladım. Bu nedenle sana yaztyorum. Senden isteğim, bana gelmen ve beni .ıstalığımdan kurtarman. Yine duyduğuma göre Yahudiler sana karşıymış ve 1na kötülük yapmak istiyorlarmış. Benim, küçük de olsa bir krallığım var ve :er ikimize de yeter'� -;a

peyga m ber, Kral V. Abga r U kka ma'ya şu ceva bı yazm ıştı r: "Beni görmeden u ana inandığm için seni kutsuyorum. Çünkü benim hakkımda, beni görenle­ rin bana inanmayacağı ve beni görmeyenlerin bana inanacağı ve yaşayacağı yazılıdır. Ancak sana gelmem konusunda bana yazdıklartna gelince; önce bu­ rada yapmam gerekenleri tamamlamam ve sonra beni gönderene geri dön­ mem gerekmektedir. Bu gerçekleştikten sonra sana, seni iyileştirmesi için şa­ kirt/erimden birini göndereceğim" İ sa peyga m ber kendisi gidememiş olsa da "kıyam ettikten sonra", yan i Galile'ye doğru yola çıktıkta n sonra on iki lerden Thomas'ın şakirti Taddeus'u Edessa'ya göndermiştir243• 242 Obermeier, S. ( 1996). A.g.e, S. 122- 123. 243 Gilbert, A. (2007). A.g.e, S. 183; Obermeier, S. ( 1996). A.g.e, S. 123-124.

1 07

Kra l ı n İsa peygamberi bir Mesih olarak m ı, yoksa mucizeler gerçekleştiren b i r büyücü veya tabip olarak m ı gördüğü şüphelidir. B u n a rağmen benzer du­ rumlar tarihte mevcuttur. Kra l la rdan b iri hasta olduğunda birçok yere ya rd ı m bulabilmek için haberciler gönderi l i rd i . Ancak İ sa peyga mber, çarmı hta öldü­ ğüne herkesi i nandırmak istiyordu . An laşıldığ ı kadarıyla kendis in i n yerine bir şakird i n i göndermesi için Thomas'ı görevlendirm işti. Daha son ra Abgar H ı­ ristiya n olmuş ve hasta l ığından kurtulmuştur. Bu noktada H ıristiya n l ığın ilk dönemleri nde inançsızlığın bir hastal ı k olarak yorumlandığı da u n utulma ma­ lıdır244.

4. Keşmir'de Ölümü

İsa peyga mberin gezi rotası kuzeydoğu yönünde Kudüs'ten başlayarak Şam'a,

oradan da N isi bis'e doğruyd u. Daha sonra rotasını doğuya çevirm işti. Keş­ mi r'e doğru giderken zorunlu olarak Afgan ista n'dan ve Ghor dağlarından geç­ mişti . Bilindiği gibi ora da Asur sürgünü neden iyle yaşaya n Ya h u d i le r b u lun­ ma ktayd ı . Büyük ihtimalle Hazar bölgesinden geçti. Kudüs ile Srinagar a rası kuş uçuşu ya klaşık 4.000 ki lometredir. O dönemde günde orta lama 15-20 km. yol alınabildiği düşü nülürse, ayda 400-600 km. arasında yol almak a nl a m ı n a ge lmektedir ki, bu mesafe ara veril mediği takdi rde geçerlidir. Sonuç olara k bu seya hat için 2 0 ay ile ü ç yıl a rasında bir zaman d i l i m i gere kmektedir. İ sa peyga mber, son seya hat duraklarında, ya n i Afgan ista n'da, Pakista n'da ve Keş­ mi r'de "Yus Asaf" (Bi rleşti rici İsa) ismini kul l a n m ış, daha doğrusu h a l k ona böyle hita p etm iştir245•

7.

Keşmir

244 Obermeier, S. (1996). A.g.e, S. 124-125. 245 Obermeier, S. (1996). A.g.e, S. 125-126; Candan, E . (2005a). A.g.e, S. 168; Gener, A.g.e, S . 187.

1 08

c.

( 2007) .

Keşmir'in ilk İ slam ta rihçilerinden Acem Mullah Nadiri, "Tank-ı Kaschmir" isimli eserinde Kral Raca Shalewahin döneminde "Yus Asaf" isimli gizemli bir kişinin ülkeye tanrının sözünü geti rdiğini ve birçok kişinin onun öğrencisi ol­ duğunu yazar. Keşmir Kralı Raca Shalewah in, bir gün H ima laya Dağları'nda ilerlerken beyazlar giyinmiş açık te nli saygıdeğer bir kişiyle ka rşılaşır. Bu ki­ şinin aydınlık bir görü nüşü va rd ır. Kra l Raca Shalewahin ona kim olduğu nu sorar. O da nazikçe ceva p ve rir: "Ben bakireden doğma, Tanrının Oğlu olarak bilinirim " der. Oldukça şaşıran Kral karşısındaki yaşlı bilgeye dinini sorar. Yaşlı bi lge şöyle der: "Benim dinim sevgiyi, hakikati ve yürek temizliğini öğütler. Her şeyin merkezinde olan Tannya hizmeti öğretir. Ve Tanrı sonsuzdur" der. Bu kutsal adam, ayrıca kendisine Mesih İsa denildiğini de söyler. Bunun üzerine Kral O' nu saygıyla sela mla r ve yoluna devam eder. Yine aynı kaynakta Kral Sha lewahin'in Yus Asaf'a günlük işlerden kurtulması için evlenmesini tavsiye

ettiğini yazmaktadır. Kral ondan 50 kadın arasından birisini seçmesini istemiş

ancak Yus Asaf hiçbirine ihtiyacı olmadığını ve teşekkür ederek evlenmek is­

temed iğini beli rtm işti r2 46• İsa peyga m ber a rtı k ömrünün son la rına yaklaştığı için ilk kez kendisini bir ya­

bancıya bu denli açık bir şekilde ifade etmiş olmalıd ır. Çünkü tarih bilimciler bu belgede sözü edilen ka rşılaşma olayının 78-79 yılları a rasında gerçekleşmiş olabileceğini belirti rler. O halde bu ka rşılaşma sırasında İ sa peyga m berin yak­ laşık 85 yaşında olması gerekir2 47• 3ombay Ün iversitesi O riyantalistik E nstitüsü'nde bulunan ve 1 15 yılında Sans­ srarengiz ya bancı ile ilgili daha n et ve açık bilgiler mevcuttur2 48• 't'aklaşık 1000 yıl önce yazıld ığı ta h m i n edilen Ara p Tarihi Kitabı'nda da; Yus •'\ saf'tan bahsed ilmekted i r. O, değişi k ülke ve şe h i rlerden geçerek Keşmir '3dında bir ü l keye gitmiş ve bu ülkede ölene dek yaşam ıştı r. Yine aynı kay­ nakta Yus Asaf'ın öğretisini "Bushra" d iye n iteled iği yazılıdır. Bu son derece önemli ve düşündürücü bir bilgidir. Ç ü n kü Bushra, hem Arapça'da hem de İ branice ' de müjde ya n i "İ ncil" kavra m ı n ı ka rşı laya n bir kelimedir 249 • İsa peygamberin H ind ista n'a gitmiş olabileceği ni öne süren ilk kişi Rus bilim

insanı N icolai Notovich'tir. Notovich, Doğu d i n leri uzmanı olan a rkadaşlarıyla birlikte 1887 yılında Doğu'ya ya ptıkları gezilerden birinde Keşmir'e de uğra­ mışlardır. Burada Zoj i-la geçidi nde bir Budist manastırına konuk olmuşlar ve burada onlara "lssa" adında bir Bod i-Satva azizinin va rlığı ndan bahsedilmiştir. lssa'nın öğretileriyle İ sa peyga m berin öğretileri ve yaşa m ı a rasındaki dikkat çekici paralell i kler N otovich'i şoke etmiş ve konuyu detaylı olara k a raştırma246 Obermeier, S. 247 Obermeier, S. 248 Obermeier, S. 249 Obermeier, S.

( 1996). A.g.e, S. ( 1996). A.g.e, S. ( 1996). A.g.e, S. ( 1996). A.g.e, S.

155-160; Candan, E. (2005a). A.g.e, S. 169. 156-157; Candan, E. (200Sa). A.g.e, S. 169. 155; Candan, E. (2007). A.g.e, S. 355. 162; Candan, E . (2005a). A.g.e, S. 170.

1 09

ya başlamıştır. Burada edindiği bilgilere göre İsa peygam ber yaklaşı k 16 yıl boyunca Türkiye'nin ve i ra n'ın, kimi bölgelerine yolculuklar yapmıştır. O en n ihayetinde annesi Meryem'le bera ber Keşmir yakınlarında bir yere gitmiş ve Meryem bir süre sonra burada ölmüştür. İsa peygam ber a nnesin i n ölü­ münden sonra burada halka yönelik dersler vermiş ve geriye kalan yıllarını burada geçirmiştir. Yöre halkı O'na büyük bir peygam ber, reformcu ve aziz olarak saygı göstermiştir250• 1909-1911 yıl ları arası nda Keşmir'de a raştırmalar ya pıp daha son ra bu a raş­ tırma larından elde ettiği belgeleri kita bında yayın laya n Sir Francis You nghus­ ba nd, kimi şaşırtıcı bilgilere ulaştığından bahseder. Keşmi r'de yaşaya n ve kut­ sal bir kişi olarak yörede büyük saygı gören Yus Asaf'ın ayn ı zamanda "lssa" olarak da ta nındığı n ı ve Hind ista n'daki Qadiani Ta rikat'nın kurucusu Yus Asaf ile lssa'n ın ayn ı kişiler olduğu nu öğrendiğini beli rtir. Stern Dergisi konuyu a raş­ tırmak için yıllarca önce muhabirleri n i H i nd istan'a göndermiş ve uzun süre araştı rmalarda bulunm uştur. Bu araştı rmalar son ucunda Stern Dergisi muha­ bi rleri Bom bay'daki Kardinal Gracias Va lerian'a, İsa peyga m berin H i ndistan'da yaşadığına dair ciddi ka n ıtlar bulunduğunu, bu konuda Ka rdinal olarak ne tür bir açıklama ya pabileceklerini sorduklarında aldıkları ceva p ilgi nçtir: "Tann aşkına. .. Bu konuda sakın yazmayın ! " Ne va r ki, Stern Dergisi el leri ndeki tüm belgeleri ka muoyu na duyurmuş a ncak ka muoyundan beklediği tepkiyi bulamamıştı r25 1 • . . .

5. Mezarı İsa peyga mberin, Keşmir'de ne zaman öldüğü tam ola ra k bilinmemektedi r. Kimi görüşlere göre ölümünün ya klaştığı n ı hissettiği nde, ya n ı na sevdiği bir şakirti n i çağırmış ve ondan öğretisini sürd ü rmesini istemiştir. Ayrıca meza­ rı nın yeri ni beli rlemiş ve başı doğuya bakaca k şekilde gömülmeyi istemişti r. Ona ait olduğu sa nılan lah it, gerçekten de doğu-batl yön ü n de olduğundan bu isteğinin yerine getirilmiş old uğu a nlaşılmaktadır252 •

250 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 357-358. Obermeier, S. ( 1996). A.g.e, S. 173. 251 252 Obermeier, S. (1996). A.g.e, S. 161.

110

CTJ o

R.

Sağda, Ranzabal Khanyar. Solda, Ranzabal Khanyar'ın Planı 1. Yus Asaf'ın mezarı 2. Sayid-Nasr-Ud-Din' in mezarı 3. Yere kazınmış aya k izi

4. Kemeraltı holü S. Ön hol

6. Giriş holü

7. Müslüman M ezarlığı 8. Cadde iJbermeier, S. ( 1996) temel alınara k hazırlanmıştır).

rinaga r'ın merkezinde "Peyga m berin Meza rı" a n la mına gelen "Ranzabal '.hanya r" adı verilen kutsa l bir ya p ı b u l u n maktad ı r. Ca m i, kil ise ve H i nt tapı­ ,ı ağına benzer b i r karış ı m d a n oluşan b u kutsal ya pı, bir Müslüman mezarlığı­ nın ortasında b u l u n m a ktad ı r. Yapının girişteki küçük holden, ortasında zarif a h şap oyma l a rl a çevri l miş mezar oda s ı n ı n b u l u n d uğu ga leriye girilmektedir. Dar girişin ü zerinde asılı b u l u n a n tabelada Lati n ve Ara p harfleriyle şu sözler yazılıd ır: "Zıarat Yuza Asaf Khanyar" B u Arapça meti n ziya retçilere, yaşa m ı n ı hakikatleri bildirmeye adamış olan Yus Asaf'ı n meza rının burada bulunduğu­ nu bildi rmekte d i r. Ahşap parmaklıklard a n açılan kapıdan Yus Asaf ve Sayid­ Nasr-ud-Din'in mezarl a r ı n ı örten zengin işlemeli sandukalar görü n mektedi r. Mezarların a rka tarafında yere kaz ı n m ış ayak izlerine rastla nmaktad ı r. Budizm ve H i nduizm'in geleneğinde, büyük boyutlardaki aya k izlerin i n azizlere ait ol­ duğu ka bul e d i l i r. "Ranzabal" ya d a "Kutsal M ezar" olara k adlandırılan Yus Asaf'ın mezon h e r yıl M üslüman, H ı ri stiyan, Budist ve H indu d i n lerine men­ sup çok sayıda kişi tarafın d a n z iyaret edilmekted i r253•

253 Obermeier, S. ( 1996). A.g.e, S. 165- 169; Gener, C. (2007). A.g.e, S. 187- 188.

111

Kur'an-ı Kerim'deki El-Mü'minun Suresi'nin 50. Ayeti bu kon uyla i lgili çarpıcı bir açıklama geti rmekte ve adeta tüm bu iddiaları üstü örtülü bir şekilde te­ yit etmektedi r254 : Meryem oğlunu ve annesini de (kudretimize) bir alamet kıldık; onları, yerleşmeye elverişli, suyu bulunan bir tepeye yerleştirdik (El-Mü'minun 23; 50). Kur'an-ı Kerim'deki bu ayette geçen, "her ikisini de oturmaya elverişli yüksek bir yere yerleştirdik" sözü son derece önemli bir ifadedir. İsa peygam be rin yaşadığı bölgeler deniz seviyesinden hiç de yüksek olm ayan yerlerd i r. Bölgede büyük dağlar yoktur. Carmel bile bir dağ değil tepe niteliğindedir. Buna karşı­ lık İsa peygamberin an nesiyle birlikte yerleştiği ve ölünceye kad a r ka ldığı yer olarak iddia edilen Keşmir, Himalaya la r'ın hemen başlangıcında bulunmakta­ dır. Bölgenin pek çok yeri deniz seviyesinden en az 1500 metre yükseklikted i r. Bu bilgiler ışığında bakıldığında yuka rıda a ktarılan ayetteki yü kseklik kavra mı­ nın, bir anda çok önemli bir mesajı barındırdığı düşünülebilir255• Diğer ya ndan ta rif edilen bu yerin Efes a nti k kenti yakınlarındaki Meryem Ana Evi 62 olarak bilinen yerleşkeye uygun d üştüğü de göz a rdı edilmemelidir. Aynı zamanda burası Arte mis kültünün de en yoğu n yaşandığı yerd i r. Hıristi­ ya nların Meryem Ana'nın öldüğü yer olduğuna inandı kları ve hac ziyaretleri gerçekleştirdikleri bu ala nda ya pılan a rkeoloj i k çalışmala rda çok sayıda Arte­ mis heykeli bulunm uştu r. Günü müzde her yıl Ağustos ayında yapılan Meryem Ana'yı anma kutlamalarının Artemis'in Ağustos ayı kutlamala rı i le gösterdiği benzerl ik bir tesadüften fazlasıdır256 •

254 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 362. 255 Candan, E. (2007). A.g.e, S. 363-365. 256 Olgunlu, A. C. (2010). Yedi Tepe Anadolu, İstanbul: Karakutu Yayınları, S. 130-131.

112

AZİZ Y U HAN N A V E H I R İ STİYAN LI K Zehra BULUT*

ı. Aziz Yuhanna {incilci Yahya) Litaratürde Aziz Yuhanna için "İsa Peygamberin en değer verdiği öğrencisi" olarak bahsedilir. Aziz Yuhanna Zebede ve Salome Meryem' in oğlu, Büyük Ya­ kup'un kardeşidir. O'nu Vaftizci Yuhanna'da n ayırmak için İ ncilci, teolog veya havari sıfatları kullanılır. İ l k üç Sinoptik ( Matta, Markos, Luka) İ ncil'den farklı olarak ezoterik bir dil kullanılmış olması, onun incilini diğerlerinden ayırır. Ay­ rıca Vahiy (Apocalips-Esinlenme) kitabı da ona atfedilir. Aziz Yu hanna betimle­ nirken bazen İ ncil yazarı bazen de havari olara k gösterilir. Göksel esin gücüne sa hip olduğu n u si mgeleyen karta lın ya n ı sıra kita p, yağ kazanı ve yıla nlı kadeh onun başlıca i mgelerid ir2 57• Aziz Yuhanna hakkında açıklayıcı bilgilerin kaynağı, birbirinden fa rklı bilgiler içerse de, İncil ve Resullerin İşleri'd i r. Matta ve Ma rkos İncillerine göre İsa peyga mber, Aziz Yu hanna'yı da tı pkı Petrus ve kardeşi Andreas'ı ya nına çağır­ dığı gibi Ya kup ile birlikte kayıkta ağla rını onarı rken görür ve çağırır (M at. 4: 21-22; Mar. 3 : 13-19). Onlar da kayığı ve babalarını bırakıp İsa peygamberin ardından giderler258 • İsa peyga m ber hava rilerini ya n ı na çağı rıp onlara kötü ruhları kovmak ve her hasta lığı, her i lleti iyileştirmek ü zere yetki vermiştir. Bu özell iği kazanan on iki kişiden biri de Aziz Yuhan na'dır ( M at. 10: 1-4; Mar. 3: 13-19; Luk. 6: 13-16). Elçilerin İşleri'nde Aziz Yuhanna'nın Aziz Petrus ile birlikte İsa Mesih adına ve onun aracılığıyla hastaları iyileşti rd iğinden ba hsedilmektedi r. Bu iki aziz bir gün dua vakti için tapın ağa çıka rken d oğuştan kötürüm olan birisini İsa Mesih adına yürütürler. Böylece halkın i lgisini de çekerler. Luka olayın görgü ta nıkları ola n yaklaşık beş bin kişin i n hemen orada iman ettiklerini a nlatır ( Elç. 1 : 1 1 ) 2 59• Diğer havariler gibi İ sa peygam berin birçok mucizesine şahit olan Aziz Yuhan­ na, onların görmediği iki önemli m ucizenin yakın şahidi olmuştur. Aziz Yuhan­ na bir defasında çocuğu ölen havra yöneticisinin evinde Aziz Petrus ve Aziz Yakup ile birlikte on iki yaşındaki kız çocuğunun İsa Peygamber tarafından di­ riltilişini izlemişti r ( M a r. 5: 37). B i r d iğerinde de yine Aziz Petrus ve Aziz Yakup ile birlikte Tabor dağında İsa peygam berin suretinin değişmesine ve ışıklar içerisinde İ lyas ve M usa peyga m berlerle onun konuşmasına tan ı k olmuştu r260• •

Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Turizm İşletmeciliği Eğitimi, Turizm Bilim Uzmanı

257 Bulut, Z. (2012). Türkiye'de inanç Turizmi Kapsamında Selçuk Aziz Yuhanna Bazilikası'nın Turistik Ürün Potansiyeli ve Tanınmışlık Düzeyi Üzerine Bir Araştırma. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Ü niversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara, S. 60. 258 Bulut, Z. (2012). A.g.e, S. 61. 259 Bulut, Z. (2012). A.g.e, S. 62. 260 Bulut, Z. (2012). A.g.e, S. 60-61.

113

H ıristiya n dünyasında üzerine en çok konuşulan konulardan birisi olan İsa peygamberin çarmıha gerilmesi sırasında İsa peygamberin a nnesi Meryem, Klopas'ın karısı Meryem ve Mecdelli Meryem'in yan ı sıra orada hazır bulunan ve olaya birebir şahit olan tek havari Aziz Yuhanna'dır261• İsa Peygam ber a nnesiyle sevdiği öğrencinin yanında d urduğunu görünce a nnesine, "Kadın, işte oğlun/" dedi. Sonra öğrenciye, "işte, anneni" dedi. Bundan sonra Aziz Yuhanna İsa peygamberin annesini kendi himayesine aldı (Yu,19: 26-27). Aziz Yuhanna Golgota tepesinde hava rilerin tek temsilcisidir. Diğer havariler uzaklaşmış, her biri bir köşeye dağı lmış ve dehşete düşmüşlerdir26 2• Literatürde Aziz Yu hanna'nın Fi listi n'deki faa l iyetleri nin sürekli liği ile ilgili ye­ teri nce açı klayıcı bir bilgi yoktur. Görün üşe göre Aziz Yu hanna d iğer hava rile­ rin Roma İmparatorl uğu'nun çeşitli eya letlerine dağılmasına önderlik ettikten sonra o dönemde Küçük Asya olarak bilinen Anadolu'ya gitmiş ve buradaki birçok kentte İsa peyga mberin öğretisini yaymışnr 2 6 3• Ayrıca Aziz Yu hanna hakkında bugüne kadar ulaşmış çok sayıda rivayet bulunmaktad ı r. Bunla rdan birisi, Roma İ mparatoru Dom itia nus ta rafından iki kez öldürtülmek isten mesi­ dir. İ lkinde kendisine içmesi için zehi rl i bir kadeh verilmiş a ncak Aziz Yu h a n na kadehi ağz ına götürd üğünde zeh ir, yılan biçi mini alıp kadehten d ışa rıya çık­ mışnr. İ kincisi nde ise kızgın yağ dolu bir kazana an lmış ve bir zara r görmeden kaza ndan sağ sa lim çıkmışt1r2 64• Ardından Ege Denizi'ndeki Patmos Adası'na sürgüne gönderilmiş burada, adını taşıya n incili ve kimi mektupları kaleme almışt1r265• 2. Aziz Yuhanna ve Meryem Ana Meryem Ana'nın yaşamı üzerine yapnğı a raşnrmalarla ü n l ü Kilise Baba la­ rından Epiphanius (Ö. 403), Meryem Ana hakkında çeşitli iddialar ortaya atmıştır. Bu iddialardan birisi, Meryem Ana' nın Aziz Yuhanna'nın evinde ken­ di evi gibi sürekli ka ldığı, Aziz Yuhanna ile birlikte Efes'e g ittiği ve orada öldüğü yolundaki inanışnr. Epiphanius bu konuda bir bilgi bulunmadığı n ı a ncak onun Aziz Yuhanna'nın evinde geçici ola ra k ka lmış olabileceğini belirterek şöyle demiştir: "Eğer benim hata// olduğumu düşünüyorlarsa kutsal metinlerde Meryem'in izini araştırsmlar; orada onun ölümünü, ölüp ölmediğini, gömülüp gömülmediğini bulamayacaklardır. Aynca Yuhanna'nm Ön Asya'ya seyahati

261 Cömert, B. (2006). A.g.e, S. 215. 262 lannitto, P. L (2002). A.g.e, S. 63. 263 Bulut, Z. (2012). A.g.e, S. 63. 264 Cömert, B. (2006). A.g.e, S. 241-242. 265 Ramsey, W. M. (1904). The Letters to the Seven Churches of Asia and Their Place in the Plan of the Apocalipse, London, S . 82-83; Gündüz, Ş. ( 1998). Din ve inanç Sözlüğü. Ankara: Vadi Yayınları, S. 30.

114

sırasında beraberinde Meryem'i de götürdüğünü hiçbir yerde okumadık"266 • İsa peygamberin çarmıha gerilirken ann esini Aziz Yuhanna'ya ema net etmesi­ ni bir buyruk olara k kabul edip, Aziz Yuhanna'nın Efes'te ölmesine dayanara k Meryem'in de orada öldüğü kon usundaki tartışmalara delil bulunmadığını söyleyerek katılan Epiphanius, gerçekte Efes Konsili'nden önce burada böyle bir konunun varlığını ortaya koymaktadır267• Konuyla ilgili kita plarda Meryem Ana'nın son günlerini Efes'te geçirdiği iddi­ asına kaynak olarak şunla r gösterilmektedir. Bunlardan ilki ve en eskisi Efes Konsili Babaları tarafından 43 1'de yazılan bir mektupta "Yuhanna ve Tan­ rı'nın Anası Bakirenin ... ... yer" şeklinde yer alan bir cümledir. Bu cümlenin bir kelimesi çürüme sonucu dökülmüştür. Bu dökülen kısım "öldükleri" veya "ikamet ettikleri" şeklinde ucu açık bir yorumlamaya neden olmaktadır268• Yine de bu yazın ı n boşluğu "Aziz Yuh a n na'nın Meryem Ana ile birlikte Efes'e ge ldiği ve burada yaşadığı" şeklinde yorumlanmış ve bu yorum genel kabul görmüştür. Bir d iğeri ise İsa peygam berin çarmıha gerilişinde a nnesini Aziz Yu hanna'ya emanet etmesi olara k belirtilm iştir. Aziz Yuhanna'nın da Efes'e gelmiş ol ması ve burada yaşa ması, burada ölmesi, meza rının burada bulun­ ması, dolayısı ile Meryem Ana'yı da b uraya geti rmiş olabileceği düşüncesidir. Son olarak Eski Efesli, Çirkinceli (Şimdiki Şirince) Rumları n da yüzlerce yıldır Meryem Ana' n ı n uykuya dald ığı 15 Ağustos (Göğe yükseliş) gününü, on km. uzakta n ge lerek her yıl burada anmaları bu iddiayı desteklemektedir. Efes ya kınla rında Bülbül Dağı'ndaki Meryem Ana'nın son yıllarını geçirdiğine i nanı lan evi n öyküsü nü a n latan ve bu evin bulunmasını sağlaya n kişi Anna Cathe rine E m merich'dir. Almanya'n ı n Dülmen kasabası Augustinus tarikatı üyelerinden olan ra h i be E m merich ( 1774-1824), Meryem Ana'nın, İsa pey­ ga mberin ve Hava rilerin yaşa mları ile ilgili görümleri ola n bir gizemciyd i. Kötü rüm olan ra h i be, Alma nya dışına h iç çıkmadığı ha lde yine kendinden geçerek vizyonlar görd üğü bir sırada Merye m Ana'nın evinin ve mezarının konu mlarını, ya bani çiçeklerine va rıncaya kada r kesin bir ayrıntı ile tarif etmiş ve evin Efes ya kını nda bir dağda bulu nd uğunu söylemişti. Bu öngörüleri Alman şa i r ve roma ncısı Clemens Brenta no, "Vie de la Sainte Vierge" Cathe­ rine Em merich ( Kutsa l Meryem i n Hayatı) adlı kitabında yazıya geçirdi. Önce Alma nca, 1878'de de Fransızca olara k yayımlanan bu kitap büyük bir tartışma başlattı. Em merich'in öngörüle rini okuyup etki altında kalan rahip Gouyet, 1881'de Pa naya' n ı n ilk a raştı rmacısı olara k Paris'ten Filistin'e, daha son ra izmi r'e gitmiş a nca k bahsedilen bu yeri bulamamıştı. On yıl son ra 1891'de Laza ristlerin lideri Eugene Pou lain bu özel vah iy kitabını biraz da şüphe ile okudukta n son ra, E m merich'in anlattı kların ı n doğrulu luğunu yerinde incele266 Tümer, G. ( 1997). H ı ristiyanlık'ta ve İslam'da Hz. Meryem. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayı nları, S. 81-82. 267 Bulut, Z. (2012). A.g.e, s. 63-64. 268 Bulut, Z. (2012). A.g.e, S. 64.

115

mek için bir heyet kurdu. Heyete, bu konuya pek inan maya n Ra hip J u ng'u da dahil etti. Heyet, Catherine E mmerich'in a nlattı klarını doğrulama k için değil, çürütmek amacıyla kurulmuştu. 27 Tem muz 1891'de yan la rına Ayasuluğ'dan (Selçuk) yöreyi iyi tanıya n birisini de yanlarına alara k Meryem Ana'nın evin i aramaya başladılar. Dağa tı rma nırken pusula i l e Catherine Em merich' in a n­ lattığı yön ve patika yolları ta kip etti ler. İ ki günlük sonuçsuz a raştırmalardan son ra 29 Temmuz 1891 günü saat 1 1 .00'de Bülbül Dağı'nda bir düzl üğe çık­ tıklarında hepsi sıca ktan ve susuzlukta n bitkin bir ha lde idi. İ leride tütün tar­ lasında çalışan kadınları görd üler: Bu kısmı orijinal kita ptan d in leyelim "tek istedikleri su idi. Nero! Nero! Su, su diye bağmyorlardı! Kadmlar " Burada su yok ancak manastmn altındaki kaynaktan içebilirsiniz" diyerek on dakikaflk bir yolu gösterdiler. Koştular. Oraya vardıklarmda bir sürprizle karşılaştılar. Büyük ağaçlarm altında, yıkılmış eski bir ev veya küçük bir manastır vardı. Birden akıl/arma bir düşünce geldi. Bu geçtikleri tarla ve düzlük... Bu antik yı­ kınt1/ar... Bu isim Panoya - Kapulu (Meryem KaplSI)... Sivri kayalar... Arkadaki dağ... Denizin görüntüsü ... Ne! Burası aradık/an ev ya da mezar mı ? Kalpleri heyecanla çarpwordu. Çabuk! Emin olmaflydlfar! Catherine Emmerich 'in an­ lattığına göre, evin bulunduğu dağm tepesinden bakılınca bir taraftan Efes öbür taraftan deniz görülüyordu. Denizin doğudaki Efes'ten daha yakm ol­ ması gerekiyordu. Heyecandan yorgunluklanm, susuzluğu, s1eağı, her şeyi unutmuşlardı. Dağın tepesine koştular. İşte sağda Ayasuluğ (Selçuk) ve Efes'i nal gibi çevreliyordu. İşte solda deniz, Samos (Sisam) adası görülüyordu". Her şey Rahibe Catherine Emmerich' i n a nlattıklarına uyuyordu . İ ki gün bo­ yunca evi ve kalıntıları inceledi ler. izmir'e dönere k görd ü klerini a nlattı l a r. On beş gün son ra yeni heyetler gelere k incelemeler yaptılar. Kal ıntıların ayrıntılı plan ve resimlerini çizdiler. Meryem Ana'nın evinin bulunuşu tüm d ü nyad a ilgi ile karşılandı. 31 Aralık 1892'de F ra nsız Hastanesi müdiresi Rahibe M a rie de Mandat G ra nsey ev ve civa rını satın aldı. Böylece m ü lkiyeti Lazaristlere geçti. Tüm inceleme ve a raştı rmala rdan sonra İzmir Başpiskoposu Monsenyör A . P. limoni 1892 yılında Panaya Ka pulu Ki lisesinde ayi n ya pılmasına onay verd i . 1896 yılından iti baren H ı ristiya nlar h a c ziya reti ne başlad ı . 195 1'de ev restore edildi. Tü rk Devleti ta rafından asfa lt yol yaptırılara k çevre milli park haline ge­ tirild i. Arkeologlar Merye m Ana evi ka lı ntılarında ya pılan a raştırma ve kazılar sonucunda bu kalıntıların temel kısımla rı nın 1. yüzyıla, üst kısımlarının ise i V. yüzyıla ta rihlendiğini açıkladılar2 69•

269 Akdoğu, G. i. (2001). Efes Meryem Ana Evi, Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi Bülteni, Sayı 3.

116

AZİZ PAVLUS VE H I RİSTİYAN LI K Öğr. Gör. Ayhan BAŞÇI *

Kendisini "annesinin rahmindeyken tanrı tarafından seçilip görevlendirilen kişi" (Gal. 1: 15-16) olarak tan ı m laya n ve tebliğ ettiği mesaj ı n/öğreti nin "Me­ sih İ ncili" old uğu nu vurgu laya n Aziz Pavlus, Hıristiya nlığın en önemli şahsi­ yetlerinden birisidir210• Dolayısıyla onunla ilgili ya pılan ya da ya pılacak olan ça lışmalar, H ı ristiya n inanç ve ritüelleri nin daha iyi a n laşı lıp kavranmasını sağ­ layacaktır. Zira Aziz Pavlus'un öğreti leri H ı ristiya n geleneğinin temelini ol uş­ turmuş, onun inanç ve düşünceleri çerçevesinde gelişip şekillenm işti r271 • Aziz Pavlus'un her ne kadar kimliği, yaşa mı, faa l iyetleri ve görüşleri tartışma konusu olmuş olsa da; onun gerek düşü nce ve inanç ta rihi, gerekse H ı ristiya n­ lık açısı ndan önemi tartışma götü rmez bir gerçektir272 • Aziz Pavl us, bir ya ndan iki bin yıldır ileri sürdüğü görüş ve düşünceleriyle ta r­ tışıla gelen bir şahsiyet, d iğe r ya ndan tari hte üstlend iği rolün hemen herkesçe ka bul edildiği bir düşünür, m isyoner, teolog ve d i n ku rucusudur. O, tarih boyu hem ta rafta rları n ı n ve dostları n ı n, hem de ta raftarı olmaya nların ve düşman­ ları n ı n ilgi odağı olmuştur. Kimine göre o, halüsinasyonlar gören bir epileptik ya da sürekli vizyonlar gören bir h isterikti r. Kimilerine göre ise; o, yaratıcı bir düşü n ü r, din adamı ve bir devrimcidir. Aziz Pavlus'un öğretilerini benimseyip kabu llenen sıradan inana n la ra göre ise o, Tan rı Oğlu İ sa Mesih'in mesajını inananlara iletmek üzere seçilen bir elçi, bir resuldür273• Aziz Pavlus, mektuplarında kendisini, "çarmıha gerilerek ölen ve sonra tekrar dirilen Rab İsa Mesih'in mesajını vazetmek üzere seçilerek görevlendirilen kişi" (Gal. 1 : 1-7) olara k ta nımlar. Başta Anadolu olmak üze re Yu nanistan, Tra kya, Ege Adala rı ve diğer bölge­ lerde yoğun m isyonerlik faaliyetlerinde bulunan Aziz Pavlus'un öğretilerinin merkezinde Mesih, M üjde ( İ ncil), Kurtuluş, Vaftiz ve benze ri kavramlar yer alır. Aziz Pavlus, gerek teolojisini gerekse i nsan, tarih ve kurtuluş a nlayışını bu temel kavramlara ilişkin değerlen d i rmeleri üzerine inşa eder. Onun öğre­ tisinde bütün bu kavra mlara yüklenen a nlam, H ı ristiyan teolojisinin temelini oluşturmaktadır274• Zira Küng'e ( 1995) göre, Aziz Pavlus olmaksızın ne Katolik "' Hitit Üniversitesi, Meslek Yüksekokulu 270 Gündüz, Ş. (2004). Pavlus Hıristiyanlığın Miman, Ankara: Ankara Okulları Yayınları, S. 7. 271 Turan, S. (2006). Misyonerliğin Kurucusu Pavlus, İstanbul : IQ Yayınları, S. 1 1. 272 Gündüz, Ş. (2004). A.g.e, S. 12. 273 Gündüz, Ş. (2004). A.g.e, S. 12. 274 Gündüz, Ş. (2004). A.g.e, S. 13.

117

kilisesinden, ne Yunan ya da Latin teoloj isinden ve ne de Hıristiyan-Helenistik kültürden bahsedilebilir. İsa Mesih'e iman, H ıristiyan inancında merkezi bir öneme sahiptir. Bunun ya nında onun Tan rı Oğl u ve Rab olara k tanımlanması H ıristiyan i na ncındaki İsa Mesih doktri ninin ayrı lmaz bir parçasıdır. Yine Oğu l İsa'nın çarmıhta öldükten son ra tekra r dirilip yükselmesi inancına daya lı Haç teolojisi, Mesih'i merkez edinen Kristosentrik (Mesih merkezli) ta rih anlayışı, tan rısal hukukun Mesih'le birlikte işlevi ni ta mamlamış olduğu ka naati ve şeriatın ya ln ızca tek bir ögeye "sevgiye" indirgenmesi anlayışı H ıristiya nlığın karakteristik özelli klerindend ir. Geleneksel Hıristiyan ina ncına göre yukarıda sayılan iman esasları n ı n kaynağı İsa peygamberin öğretileridir. Ancak ara l a rında birçok H ı ristiyan bilim adamı­ nın da yer aldığı çeşitli a raştı rmacılar, yukarıda temel ka ra kteristik özellikleri verilen Hıristiyanlığın, İsa peygamberin öğretileri doğrultusunda oluşturulan bir din olmadığını vurgulamaktadırlar. Bunlar a rasında Wilhelm Bousset ve Wilhelm Heitmüller gibi a raştırmacıla r, Tarihsel İsa'nın dininin H ıristiyanlık olmadığını ve dolayısıyla İsa peygamberin İ l k H ı ristiyan olara k adlandırılama­ yacağını ifade ederler. Arnold Meyer ise "Ta n rı Oğlu olara k Mesih'e iman" doktrinini ön pla na çıka ra n Hıristiya nlığın kurucusu n u n İsa peygam be r olama­ yacağını ifade etmektedir. Bultma nn (1973), da H ı ristiya n lığın kurucusu ile ilgili olara k, Yahudi toplu m u içerisinde erdemin ve a h lakın üstün lüğünü vurgu laya ra k, ta n rısal hukuka uyma konusunda kişilerden kayna kla nan bazı aşırıl ıklarla suistimalle ri eleş­ tiren İsa peyga mberin basit ve sade öğretisinin, kendisinden sonra terk edil­ diği ve yerine kendisi ad ına, a ncak ona ait ol maya n ya bancı öğreti lerin te bliğ edildiği kanaatinded ir. Bu bağlamda Alfred Rosenberg, İsa peyga m berin yüce kişiliğinin ondan hemen sonra bozulduğu ve Ortadoğu, Ya hudilik ve çeşitli Af­ rika ge leneklerinin yaşam ta rz ına ait birçok ya bancı u nsurla özdeşleşti rild iği düşüncesinded ir. Diğe r ta raftan bu a raştırmacı ların çoğunluğu İsa peyga m berin ta rihsel mesaj­ larını değiştirerek bozan kişinin Aziz Pavlus olduğunda hemfikirdirler. Buna göre Bowden ( 1988), Aziz Pavl us'u İsa peyga m berin öğretisine iha net etmek­ le suçlar. Reuman { 1991) onun, İsa peyga m berin hiç te ka rmaşık ol maya n, basit öğretilerini ta hrip etiğini ileri süre r. Armstrong { 1993) onun H ı ristiya nlık olarak ta nınan dini oluşturduğu nu iddia eder. Diğer ta rafta n Wrede { 1907) ve Scott {1927) Hıristiya nl ığın, Mesih mistizmine daya lı bir "sır dini" şeklinde Pavlus'un ellerinde şeki llendiğini savu n u rlar. H a rnack { 1901), Howa rd ( 1927) ve Olgunlu (2010) ise onun H ı ristiya n l ığı Ya hudil ikten ku rta rd ığı n ı, paga n sır dinlerinin bir adaptasyonu olara k H ı ristiya nlığı oluşturduğu n u belirti rler 275•

275 Gündüz, Ş. (2004). A.g.e, S. 17-18.

118

Fitzmyer, Kü ng, Barnes ve Bultmann gibi araştırmacılar ise Hıristiyanlığın ku­ rucusu nun Tarihsel İsa değil, Aziz Pavlus olduğunu ileri süren bu görüşe ka rşı çıkmaktadırlar. Onlara göre, H ıristiya nlığın kurucusu İsa peygamberdir. Aziz Pavl us ise bu dinin yayılmasında büyük öneme sahip bir misyoner ve bir din teologudur. Aziz Pavlus ile ilgili çeşitli değerlendirme farklılıklarına çok erken dönemler­ den iti ba re n rastlanmaktadır. Onun ya kın takipçisi ve öğrencisi olan Lu ka, onu "Mesih'in İncilini Gentilere (Yahudi olmayan uluslara) götüren ve Kudüs Kilise­ si taraftndan da tanman bir misyoner' olarak değerlendirmektedir. Aziz Pavlus ile ilgili kaynakların sınırlılığı ayrıca onun mevcut kaynaklardaki çeşitli görüş ve düşüncelerindeki kapalılık veya fa rklı yorum ve değerle ndir­ meler, onunla ilgili a raştı rmala rı zorlaştı rmaktadır. Böylelikle Aziz Pavlus'la ve onun öğreti leriyle ilgili değişik bakış a çıları ilerleyen dönemlerde de a rtarak deva m etmişti r. Bu bağla mda onun taviz vermez bir monoteist, bir helenist, bir Gonostik, bir m istik, paga n d i n lerinden etkilenmiş bir şahsiyet, bir dahi, bir teolog, bir heristi k ya da sürekli vizyonlar gören bir e pileptik, aşkına karşılık bula mayan ve bu nedenle Yahudilikten intika m a lmaya çal ışan bir aşık veya va hşi hayva nlarla bile iletişi m kura bilen tan rının bir seçkini olduğu yönü ndeki çeşitli ve za man za man birbirine zıt para doksal değerlendirmeler Aziz Pav­ lus'a il işkin fa rklı bakış açılarını sergilemektedir276 • Aziz Pavlus'un yaşa m ı ve öğretilerine ilişkin bilgilerin temel kaynağı Yeni Ahit'tir. Yen i Ah it'te yer alan yirmi yed i kitabın on üçü Aziz Pavlus'a adanmış­ tır. Bununla birlikte Yeni Ahit içerisindeki Elçilerin İşleri Kita bı da onun yaşam ı ve öğreti leri konusunda önemli bilgiler verir. Elçilerin İşleri kitabının yazarı aynı zamanda İ ncil yazarı olan Luka'dır. Aziz Pav­ lus'un öğre ncisi, sırdaşı ve hekimi olan Lu ka, Pavlus tarafı ndan Troya'da dine soku l m uş ve bir süre ona seya hatlerine eşlik etm iştir277• Diğer ta raftan Ye ni Ahit içerisinde yer a la n Aziz Pavl us'a ilişkin kaynaklardan bir diğe ri de ona atfedilen mektuplardır. Bu mektuplar geleneksel inanca göre Az iz Pavlus'un misyon faa liyetleri ve tutsa kl ığı esnası nda ka leme alınm ıştır. Kronolojik olarak bu mektu pların yazıl ışı, çarmıh olayı ile incillerin derlendiği dönem arasına ka rşılık ge lmektedir.

1. Aziz Pavlus'un Hayatı Aziz Pavlus kendisini "Ben Kilikya'dan Tarsuslu bir Yahudi, hiç de önemsiz ol­ mayan bir kentin vatandaşıyım"(Elç. 2 1:39) şeklinde tanım lar. On un Tarsus doğu m l u olduğu Elçilerin İşleri'nde iki fa rklı ba bta be lirtilir. Anca k ilk elden kaynaklarda onun doğum ta rihiyle ilgili açık bir ifadeye rastlanmaz. Bu doğ276 Gündüz, Ş. (2004). A.g.e, S. 19. 277 Schofield, J. N. ( 1938). The Historica/ Bockground of the Bible, London: Thomas Nelson and Sons Ltd, S. 295 Akt. Gündüz, Ş. (2004). A.g.e, S. 23.

119

rultuda a ralarında Fitzmyer ve Pollock'ında bulunduğu bazı Yeni Ahit a ra ştır­ macıları, "İstafa nos'un Taşlanması" ( Elç. 7:58) olayını daya na k göstererek Aziz Pavlus'un mu htemel yaşını hesa pla maya ça lışmışlardır. Bu a raştı rmacılara göre Aziz Pavl us, milattan son ra ilk 10 yılda doğmuş olmalıdır 278• Aziz Pavlus, E lçilerin İşleri'nde kendisini " ... ben Yahudi'yim. Kilikya'nın Tarsus kentinde doğdum" (Elç. 22:3) şeklinde ta nımlaması onun Ta rsus'ta yaşaya n ve Yahudi diasporasına bağlı bir ailenin ferdi olduğunu açıklamaktad ır. Ayrıca, yine Elçilerin İşleri'nde kendini "Kardeşler, ben özbeöz Ferisiyim" (Elç. 23:6) şeklinde nitelemesi onun Yahudi kimliğin i de açıkça ortaya koymaktadır279• Aziz Pavlus'un ailesiyle ilgili bilgiler oldukça kısıtlıdır. Luka'nın a n latımından yola çıka ra k Aziz Pavlus'un babasının Ferisi mezhebine bağlı bir çadır ustası olduğu anlaşılır. Bununla birlikte Luka'nın a nlatımlarında Pavlus'un a n nesi ile ilgili bilgi bulunmaz. Anca k kız kardeşinden doğma bir yeğeninin ( Elç. 2 3 : 16) olduğu bilinmektedir. Aziz Pavlus'un kendisi ve misyonuyla ilgili d iğe r önemli bir unsur, onun ismi ve Roma vata ndaşı olmasıyla ilgilidir. Pavlus, Bü nyemin oymağından gelmek­ teydi ve özbeöz İbra n i'ydi ( Flp. 3 :5), ayn ı zamanda o Roma vata ndaşı olara k doğmuştu (Elç. 16:37-38). B u nedenle Aziz Pavlus doğu mundan itibaren bir Ya hudi bir de Romalı olmak üzere iki isme sa hip olm uştu r. Luka, Elçilerin İşle­ ri'nde Aziz Pavlus'dan "Sa ul" ism iyle bahseder. Aziz Pavlus'un Yahudi kökeniy­ le ya kından ilişkili olan bu İbra n ice isim Gündüz'e (2004) göre, İsrailoğulları ta rih indeki meşhur Kral Saul'un isminden hareketle kendisine verilmiş olma­ l ıdır. Diğer taraftan Aziz Pavlus'la ilgili olara k kullanılan "Pavlus" ismine ise Elçilerin İşleri'nde ve ona ithaf edilen mektuplarda rastlanır.

1.1. Hıristiyanlık Öncesi Pavlus Pavlus'un ilk eğitimini Ta rsus'ta aldığı genel kabul görür. Ayrıca burada onun, baba mesleği olan çadırcılığı öğrendiği belirtilir. Aziz Pavlus bu mesleği hayatı­ nın ilerleyen dönemlerinde ( Elç. 18 :3) icra etm işti r. Tu ra n (2006), Aziz Pavlus'un ilk eğitimini babasından aldığını ve onun Ta rsus'ta h içbir Grek okuluna gitmediğini ileri sü rer. Bununla birlikte Deane ( 1942 ) ise onun, Yuna ncayı küçük yaşta öğrendiğini ve çok iyi şekilde kon uştuğunu ifade eder. Haacker (2003) ve Pollock { 1969) ise Aziz Pavlus'un on üç yaşından yir­ mi yaşına kada r eğitim almak için Kudüs'e gittiğini belirtirler. Buna göre Aziz Pavlus, Kudüs'te Hillel okulunun başında bulunan ve Ferisi çevrelerde ağırlıklı yeri olan ünlü Gamaliel'in öğrencisi olmuş280, onun gözeti minde Kutsa l Yasa eğitimini alm ıştır (Elç. 22:3). 2 7 8 Gündüz, Ş . (2004). A.g.e, S. 3 1-32; Altında!, A . (2002). A.g.e, S . 83. 279 Gündüz, Ş. (2004). A.g.e, S. 32. 280 Barnes, P. (2006). İsa ve Pavlus Aynı Fikirde miydi?, (Çev. A. Sonbahar Yıldırım), Ankara : Haberci Baskı Yayın Dağıtım, s. 25.

1 20

Aziz Pavlus' u n Kudüs'te Gamaliel' in öğrencisi olması ile ilgili olarak kimi kay­ naklarda ilginç iddialar ileri sürülmektedir. Bu doğrultuda Lüdermannn ( 1996) onun, hocası Gamaliel' i n kızına aşık olduğunu ve onunla evlen mek istediği ni, ancak kız ın kendisine yüz vermemesi üzerine sa ldırga n laşarak öfkeyle Yahudi ilkelerine ve değerlerine düşman olduğunu ve bu doğrultuda Musa Hukukuna karşı faal iyetlere başladığı nı iddia etme ktedir. Aziz Pavlus mektuplarında (Gal. 1 : 13, Flp. 3 : 6) vizyon öncesi hayatı n ı anlatır­ ken, koyu bir Ferisi olduğunu ve bu kim liği ile İsa peyga mber taraftarlarına bü­ yük işkenceler ya p ı p onlara acılar çekti rd iği ni abartılı bir şeki lde ifade etmek­ ted ir. O, ke ndisin i İsa peyga mber ya nlıla rının zulmedicisi ifadeleriyle niteler. Lu ka ise Aziz Pavlus'un ev ev dolaşara k kad ı n erkek demeden İsa peyga mbe­ rin öğretilerine inana n ları topladığı nı, ha pse attırd ığını, (Elç. 8:3) onlara karşı tehdit ve ölüm solud uğunu ( E lç. 9: 1-2) belirtir. Gündüz (2004), Aziz Pavl us'un Kudüs'teki eğiti mine ve Ya hudi toplumu içeri­ sindeki etki nl iğine yönelik bu rivayetleri, onun hekimi ve yakın takipçisi olan Anadolu'lu Luka'n ı n ü retmiş olabileceği ni i leri sürmektedir. Bunu yapmakta­ ki amacı, Aziz Pavlus'un muhalifleri ne, özellikle Yahudilere ve Kudüs'teki İsa peyga m berin ilk cemaati n i oluştura n havarilerin bir bölümüne karşı, onun üs­ tünlüğü nü ve Ya hudi kü ltü ründeki yetkin liğini göstermekti . 1.2. Şam Vizyonu Saul (Pavlus), Aziz Stefa nos'un taşlanara k öldürülmesini izleyen dönemde, Kudüs'teki İsa peyga mber ta rafta rlarına ka rşı öfkesini daha fazla göstermeye başlar ( Elç. 9: 1-2, 22:5, 26:12). Bununla da yeti n mez, başkah inden ald ığı gö­ revlendirme yazısı ile Şam'daki İsa peygam ber ya n l ılarını ayrı lıkçı diye nitelen­ direrek tutuklayıp Kudüs'e geti rmek için Kudüs'ten Şam'a bir yolculuğa çıkar. Pavlus, Şam'a ya klaştığı sırada bir öğle vakti a nsızın gökten gelen ve adeta gözleri kör eden bir ışığın çevresini ayd ın lattığı nı fa rk eder. Işık o kadar güçl üdür ki gözleri görmez olur. Bunun etkisiyle yere kapa nan Pavlus'a bir ses "-Saul, Saul, bana neden zulmediyorsun ?" der. Bunun üzerine Pavlus "-ey efendim, sen kimsin ?" diyerek ka rşılık verir. Bu soruya yine ayn ı ses "-ben se­ nin zulmettiğin isa'yım" der ve a rdından "-haydi kalk ve kente gir, ne yapman gerektiği sana bildirilecek" diyerek gözden kaybolur ( Elç. 9: 3-6). Yaşamında bir dönüm noktası olan ve Azizlik mertebesine kadar giden yolu açan bu olay, Elçilerin İşleri'nde üç yerde anlatılmaktadır. Bununla birlik­ te Pavlus kendisi mektuplarında bu olaydan sadece Galatyalılara mektupta ( 1 : 16-17) kısaca bahsede r. Anca k o, m ektuplarının hiçbirisinde, Şam yakınla­ rında bir vizyon yaşamasına ya da bir ışık demeti içerisinde Mesih'in kendisi­ ne h itap etmesi şeklinde gerçekleşen bir olaydan bahsedilmez. Bu durumda Şam vizyon u olayının tek kaynağını Elçilerin İşleri oluşturmaktadır.

1 21

Aziz Pavlus'un görd üğü bu vizyonla i lgili tek kaynağın Elçilerin İşleri olması ve bu kaynağın birbirini tutmaya n ifadelere yer vermesi vizyon olayı ile ilgili değişik bakış açılarının doğmasına sebep olmuştur. Yen i Ahit a raştırmacıları a rasında vizyon olayın ı n Apokalyptik bir görünüm ya da mistik bir deneyim mi, yoksa onun kişiliğinden veya fizyoloj i k yapısından kaynaklan a n psikolojik bir durum mu olduğu noktasında değişik görüşler bulunmaktadı r. Zengin bir Yahudi kültürüne sa hip olan Aziz Pavlus'un yaşadığı dönem, Yahudi Apokalypsisi nin oldukça ön planda olduğu bir dönemdir. Metafizik alem ve va rlı klarla iletişim kurarak gizli bazı bi lgileri ifşa etme ve geleceğe özellikle de Mesih ve ta nrının krallığına ilişkin döne mlere yönelik açı kla mala rda bulun­ mak, Apoka lyptik geleneğin temel özelikleri n i oluştu rur28 1 • Aziz Pavlus mek­ tuplarında kendisin i, "Yüce tanrı taraf1ndan doğumundan itibaren seçilip görevlendirilen isa Mesih elçisi" (Rom. 1:1-5) olara k tan ı m lar. O, bu olaydan sonra kendisini hava rilerden biri olara k ilan eder 282• Diğer taraftan Aziz Pavlus, Şam vizyonunda Tan rı Oğlu, Rab İsa Mesih i le gö­ rüştüğünü ve bu yol la onun kendisine gizli bilgileri, sırları ifşa ettiğin i böylece sa hip olduğu bilgilerin kaynağın ı n İsa Mesih olduğun u ileri sürer ( lKo. 2 : 1 3 ) . Gündüz'e (2004) göre t ü m bunlar, Aziz Pavlus'un Apoka lyptik geleneği sürdü­ ren bir kişi olduğun u ortaya koyar. Aziz Pavlus'un mektupları nda yer alan, zayıflık, korkma, titreme, kendinden geçme ve benzeri ifadeler (2Ko. 12 :5-9, 12 :7-8, Gal. 4: 13-14) onun fizyolo­ jik olarak hasta olduğu izlen i m i n i ve rmekted ir 283• Machen (1923) gibi kimi araştırmacılar özell ikle Ga latyalıla r'a mektu pta (4 : 14) yer alan " . . . bundan do­ layı bana tükürmediniz" ifadesi ni kaynak göstererek Aziz Pavl us'un e pilepsi (sara) hastası284 olabi leceği varsayımı üzerinde durmaktadırla r. Zira Pavl us'un yaşadığı dönemde epi lepsi vakalarında hastalığın ka rşıdaki kişiye bulaşması­ nı önlemek amacıyla epi leptiğe ka rşı tükürme adeti n i n olduğu bilinmektedir 285• Günd üz'e (2004) göre Aziz Pavl us'un hasta lığı ve vizyonla rıyla ilgi li mevcut kaynakların daha fazla yorum ya pmayı m ü m kün kılmaması neden iyle kon uya i lişkin kesin bir ka ra r vermek mü mkün değildir. Bunun ya n ı nda o n u n yaşadı­ ğı vizyon ların bu hastalıkla ilişkili olabi leceği ihtimalini de göz a rdı etmemek gerekir. Aziz Pavlus'un yaşad ığı vizyonlar ya lnızca Şam vizyonu ile s ı n ı rlı deği ldir. Lu­ ka'ya göre Şa m vizyonu olayından son ra Kudüs'e gel miş ve burada yaşad ığı bir vizyon sonrasında kendisinden geçm iş, bu yarı baygın haldeyken kendi ifade­ siyle "Rabbi" görmüştür (Elç. 22: 17-18). 281 Gündüz, Ş. (2004). A.g.e, S. 42. 282 Aydın, F. (2007). Hz. İsa Sonrası Tartışma Konulardan Havarilik ve Pavl us'un Havarilik Anlayışı. Dinleri Tarihi İle Okumak. İstanbul. Ensar Neşriyat Yayınları. ss. 79-103'deki makale, S. 87. 283 Barnes, P. ( 2006). A.g.e, S. 27. 284 Barnes, P. (2006). A.g.e, S. 27. 285 Gündüz, Ş. ( 2004). A.g.e, S. 43.

1 22

Aziz Pavlus'un Şam vizyonu son rası ne yaptığı konusunda Elçilerin İşleri'nde anlatılan öykü i le Aziz Pavlus'un mektuplarında anlatılan öykü a rasında fark­ lılıklar vardır. Elçilerin İ şlerinde a nlatılan öyküye göre vizyon sırasında Aziz Pavlus'un gözleri görmez hale gelir ve o bu halde yan ındakilerle birlikte Şam'a gider (Elç. 9:6-8, 2 2 : 1 1) . Aziz Pavlus'un Galatyalılar'a yazdığı mektupta (Gal. 1 : 17) ise onun vizyon sonrası Kudüs'e dönmediği a ncak önce Arabistan'a son­ ra Şam'a gittiği vurgulanır. Yanında kilerden ise hiç bahsedilmez. Elçilerin İ şlerinde {9: 10-15) İ sa peyga mberin, Aziz Pavlus'a göründükten sonra Şam'da yaşaya n Hananya adlı bir d iğe r öğrencisine de görü nd üğü nü, ondan Şam'a gelen ve Yu han na'n ı n evi nde kalan Sa u l adında birini a rayıp bul ması n ı, onun görmeyen gözleri n i açmasını, onun Kutsal Ruh'la dolmasını sağla masını istediği anlatı l ı r. Böyleli kle Hananya, Aziz Pavl us'un yaşa mı nda ve erken dönem misyonların­ da önemli bir yere sa hip olan ilk kişilik olarak görü nmekted i r. Şam vizyon u sonrası Aziz Pavlus'un geçirdiği tarihsel sü reçte, on u n düşünceleri ve yaşamındaki önem açısından Hananya'dan sonra ortaya çıkan i kinci önemli kişilik ise Barna bas' d ı r. Elçilerin İşleri'nde (4: 36-37) Kıbrıs doğumlu bir Levili63 olarak ta nıtılan Barnabas'ın, asıl adı Joseph (Yusuf)'tir. O gerektiği nde hava ri­ lerin ihtiyaçları n ı ka rşılamak için ta rlaları n ı satmış ve onlara yard ı m etmiştir. Böylelikle hava rilerin güvenini ka zanmıştır. Barnabas'ın Aziz Pavlus'un i l k dönem misyon faaliyetlerinde önemli bir işlevi va rdır. O, Elçilerin İşleri'ne göre, Aziz Pavlus'un daha sonra ki yaşa mında Kilik­ ya, Anadolu ve benzeri bölgelere yönelik ikinci misyon yolculuğu dönemine kadar olan çalışmala rında onunla birlikte çal ışmıştır286 • Barna bas, Aziz Pavlus'a önceki hayatından ötü rü önya rgılı olara k bakan ve onunla buluşup bir a raya gelmekten kaçınan ya da ona karşı güven sorunu yaşayan havariler ve d iğer cemaat üyelerinin a ksine, Aziz Pavlus'a yakın duran bir kişidir. Bu yakınlığı nedeniyle o, güvenip inandığı Aziz Pavlus'u elinden tu­ tarak Kudüs'teki hava riler ve cemaatin diğer üyeleriyle tan ıştırmış (Elç. 9 : 27), onlardan Aziz Pavlus'a i nanıp, güvenmelerini istemişti r287• Diğer ya ndan Aziz Pavl us'un özel likle İsa Mesih, ta nrısal hukuk ve benzeri ko­ nularda düşünceleri n i güçlü bir şekilde savu nd uğu ilerleyen dönemde, onun ya lnızca Ya hudi leri ve diğer bazı grupları ka rşısına a l madığı, Kud üs'teki İsa peyga mberin h ava rilerinin de a ralarında bulunduğu cemaatin çok güçlü bir muha lefetiyle de ka rşı ka rşıya old uğu bilinmektedir288• Nitekim Aziz Pavlus, za man zaman "Sahte Kardeşler", "İki Yüzlüler" ( 2Ko. 1 1 : 13 ) ve benzeri suçla­ malarla Kudüs cemaatiyle şiddetli tartışmalara girmiştir. 286 Gündüz, Ş. (2004). A.g.e, S. 52. 287 Gündüz, Ş. ( 2004). A.g.e, S. 5 1. 288 Gündüz, Ş. ( 2004). A.g.e, S. 52.

1 23

Bununla birlikte Elçilerin İşleri'nde Luka, "Kudüs ce maatinin Az iz Pavlus'un fikirlerinden haberdar olduğu nu ve cemaatin onu İsa peyga mber ta rafı ndan seçilmiş öze l bir kişi olarak ka bul ettiğini" gösterme ça basındadır. E lçilerin İş­ leri'nde (9: 28-30) a nlatıla n lara göre Aziz Pavlus, hava rilerle birlikte Kudüs'te Yah udilere karşı tartışma ve mücadele içine girmiştir. Onun vaazları Yun anca konuşan Yahudiler a rasında bile etkisini gösterir ve bu d u rum Ya hudiler a ra­ sında pek hoş karşılanmaz. Sonuçta Aziz Pavlus'u öldürme planları bile yapar­ lar. Ancak hava riler Aziz Pavlus'u şehirden kaçıra ra k Tarsus'a gönderirler289• 2. Aziz Pavlus'un Faaliyetleri Elçi lerin İşleri'nde anlatıldığına göre ( 1 1 : 25-26), Anta kya yöresinde faa l iyetle­ rini sürdüren Barnabas, Ta rsus'a giderek Aziz Pavlus'u bulur ve onu ke ndi fa­ al iyetleri nin merkezi olan Anta kya'ya geti rir. Daha sonraki dönemde Aziz Pav­ lus ve Barna bas Yu na nca konuşan halka yönelik çalışmaları birlikte yü rütü rler. Aziz Pavlus'un bundan sonraki on bir yılı Antik Kilikya bölgesinde özellikle An­ ta kya ve civarında geçer. Bu dönem onun sonraki faa l iyetleri açısından oldu k­ ça önemlidir. Zira Gündüz'e (2004) göre, bu dönem onun bir taraftan "Gent­ liler" olara k adlandırılan, Yahudi olmayan uluslara rasında yaymaya başladığı mesajını kompoze ettiği bir dönemdir. Diğer ya ndan ise yine bu dönem, onun Helen istik İsa ta raftarlarıyla, özellikle Barnabas ile bir a raya geldiği ve ortak bir irade ve hareket gel iştird iği bir dönemdir. Aziz Pavl us, -her ne kadar bilgileri nin kaynağının İsa Mesih olduğun u ifade etse de (Ga l. 1 : 1 1-12 lKo. 2 : 13)- bu çalışmalarda yen i bilgiler öğrenir. O, mek­ tuplarında bu konuyla ilgili bilgiler verir. Örneğin, Kori ntlile r'e birinci mektu­ bunda ( 1 1 : 23-26, 1 5 : 1 ) İsa peyga mberin ele ve rild iği gece hava rileriyle yed iği yemekten bahsetmekte ve burada bölünen ekmeğin İsa peyga m berin bede­ ni, içilen şarabın ise İsa peyga mberin ka n ı olduğu yoru munu ya par. G ü n d üz (2004), bu türden yoru mların kaynağı n ı n Helen isti k İsa ta rafta rla rı olduğunu iddia etmektedir. Böylelikle İsa peygamberin mesajlarını Anta kya ve civa r bölgelerde Gentli le­ re yaya n Anta kya ce maati n i n misyon faa l iyetleri ile Kudüs merkezli cemaa­ tin misyon faal iyetleri arasında fa rklar oluşmaya başlar. Anta kya topluluğunu Kudüs topluluğundan ayıra n en önemli fark, bu topluluğun ta n rısal hukuku ya da Musa hukukunu kabul etmemesi, erkeklerin s ü n net edilmesine ka rşı olması ve Mesih kavra m ı çerçevesinde gel işti rd ikleri İsa a n layışıd ı r. Bu a n la­ yış çerçevesinde geliştirilen d i nse l ha rekete Anta kya yöresinde "Hıristiya n lık" (Mesihçi ler) adı ve rilmiştir290•

289 Başçı, A. (2011). Türkiye'de İnanç Turizmi Kapsamında Aziz Pavlus'un Yeri Önemi ve Turistik Ürün Potansiyelinin Değerlendirilmesinde Tanıtım Faaliyetlerinin Rolü. Yayımlanmamış Yük­ sek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara, s. 60. 290 Gündüz, Ş. ( 2004). A.g.e, S. 56.

1 24

2.1.

1. Misyon Yolculuğu

Galatyal ı la r'a mektu pta ( 2 : 1 ) Aziz Pavlus'un dine girişinden on dört yıl son­ ra ilahi esin doğrultusunda Kud üs'ü ikinci kez ziya ret ettiği anlatılır. E lçilerin İşleri'ne göre onun bu ziya retteki a macı, savunduğu öğretileri Kudüs cemaa­ tiyle ta rtışıp görüşmektir (Gal. 2 :2). Bu ziyaretin a rdından yen iden Antakya'ya dönen Pavlus ve Barnabas, kutsal ruhun yol gösterdiği Antakya cemaati tara­ fından Kıbrıs'ta ve Anadolu'da misyon faa liyetlerinde bulunmak üzere görev­ lendirili rler ( E lç. 1 3 : 2 ) . Böylelikle yola çıkan Pavlus ve Barna bas, 46-48 yılları a rasında Antakya' nın l iman kenti olan Se leucia Pie ria'a (Sa mandağ) gel ip, buradan bir gem iye bi­ nerek Kıbrıs'a gitm işlerdir. Kı brıs'ta bir süre konakladıktan son ra yine deniz yoluyla Atta leia (Anta lya ) limanına dönmüşlerdir. Ardından karayol u ile Per­ ge (Aksu) kentinden Pisidia Antiokheia (Isparta-Yalvaç), lcon ium (Konya ), Ka­ ra ma n'da Lystra ( H atunsaray) ve Derbe'ye (Aşı ran Köyü) uğrayı p, buralarda vaazla rını ve rip çok sayıda kişi nin H ı ristiya n olması nı sağladıkta n sonra, ayn ı yoldan Perge-Anta lya'ya dönm üş, a rdından Anta kya da bu yolcu lu kları nı sona erdirmişlerdir291 • 1 u

\ t 1 (.' I ·ı

ME DITERRANEAN SEA

l� · ·

o

c

E

F

9. Aziz Pavlus'un I. Yolculuğu (46-48) Aziz Pavlus'un 1 . M isyon Yolcu l uğu olara k isimle nd irilen bu seyahati mektup­ larında yer almaz ken; E lçilerin İ şleri 1 3 : 1-14:28 bölümlerinde detaylıca a n la­ tılmakta d ı r. Aziz Pavl us, seya hati sırasında uğrad ığı merkezlerde yaptığı konuşma larda İsa Mesi h'in ku rta rıcı olara k yeryüzüne gönderildiğini, burada çarmıha gerilerek öldürüldüğünü, meza ra konu l d uğunu a nca k daha sonra ta nrının onu ölüm291 Yıldırım, F. (2008). Aziz Paul ile Türkiye Yolculuğu, Ankara: Saner Basım Sanayi, S . 7.

1 25

den dirilttiğini a nlatmış ( Elç. 13:23-37), kurtuluşun ilahi hukuk a racılığı ile de­ ğil Mesih a racıl ığı ile olacağın ı bildirm iştir (Elç. 13:38-39). 2.2. il. Misyon Yolculutu Elçilerin işlerine göre Pavlus ve Barnabas, bu ilk seyahatleri son rasında Antak­ ya'ya dönüp burada bir süre kalırlar. Daha son ra "Kudüs Konsili" ya da "Ha­ valariler Konsili" adını alaca k ola n topla ntıya katılmak üzere Kudüs'e giderler ( Elç. 15: 6-2 1). Bu Kudüs seyahatinin a rd ı ndan Pavlus, Antakya'dan ayrılara k Anadolu, Balkanlar ve Yunanista n'daki çeşitli merkezlere misyon faaliyetlerin­ de bulunmak üzere yola çıka r. Anca k yolculuğun başlangıcında Pavlus ve Barnabas a rasında bir a nlaşmazlık ortaya çıkmış ( Elç. 15:38), bunun sonucunda da i kili yolculuklarına ayrı güze r­ gahlarda devam etmişlerdir. Barnabas anlaşmazlıklarına neden olan yeğen i Markus i l e birlikte Kıbrıs'a doğru yola çıka rken; Pavlus d a yan ına aldığı Silas i l e birli kte yoluna devam etm iştir ( Elç. 15:39-40). Pavlus'un Anadolu'dan Yunanistan'a, oradan tekra r Anadolu üzerinden Filis­ tin'e uzanan bu yolculuğu Elçilerin İşlerinde 15:36-18:22 bölümle rinde d etay­ lıca anlatılmaktadır.

o

E

F

1 0. Aziz Pavlus'un il. Yolculuğu (49-52) Aziz Pavlus bu yolcu luğunda sırasıyla önce Antakya, Derbe, Lystra, F rigya, Kuzey Galatya, Mysia ve Troya gibi Anadolu'nun çeşitli bölge ve yerleşim merkezlerini dolaştı kta n son ra görd üğü ileri sürülen ilahi bir vizyon sonucu Makedonya'ya gitmeye ka rar verir. Böylelikle yolcu luğuna N iapolis, Philippi, Apollonia, Thesa loniki ve Korint gibi Mekadonya ve Yun a nistan'daki şehirleri de dahil eder. Daha son ra deniz yoluyla Efes'e gelir. Bir süre burada kaldıkta n sonra yine deniz yoluyla Filisti n'deki Sezeriye'ye ve oradan Kudüs'e gider. Bu-

1 26

rada kısa bir süre kaldıktan sonra yolculuğunun başlangıç noktası olan Antak­ ya'ya geri döner. Böylel i kle ikinci misyon yolculuğu tamamlamış olur292• Bu yolculu kta Pavlus ve Silas'a Anadolu'daki son durakları olan Troya'da İncil yazarlarından Luka d a katılır.

2.3. 111. Misyon Yolculuğu Antakya'da kısa b i r süre kalan Pavlu s, yen iden yollara koyulur ve Anadolu'dan Makedonya ve Yunanistan'a o radan d a tekrar Anadolu yoluyla Kudüs'e kadar uzanan üçüncü misyon yolculuğun a ç ı ka r. Elçilerin İ şleri'ne göre b u seyahatin a maçlarından biri ö nceki misyon yolcu­ luklarında çeşitli m erkezlerde kurulan ken d i kurduğu Pavlus yan lısı cemaatleri ziyaret edip onlara iman esaslarını yeniden hatırlatmaktır. Diğeri ise bu ce­ maatlere karşı olan grupları n faa liyetleri nedeniyle, cemaatlerde oluşabilecek olası bir bölünme veya kop maya karşı önlem alma düşüncesidir293• Elçilerin İşlerindeki 18:23-2 1 : 16 bölü mleri arasında a nlatılan üçüncü mis­ yon seyahati yaklaşık 4 yıl süre r (53-5 7). Pavlus, öncelikle Galatia ve Frigya bölgelerini dolaşa ra k, bu yörelerde önceden oluşturd uğu cemaatleri ziyaret eder. Bura d a n Efes'e geçer. Efes, Aziz Pavlus'u n bu seyahatinde ağırlıklı yer tutan bir merkez olur; zira o, bu seyah at süresinin yaklaşık yarısı n ı Efes'teki faaliyetlerine ayırır294•

1 1 . Aziz Pavlus'un 111. Yolculuğu (53-57)

292 Gündüz, Ş. (2004). A.g.e, S. 67. 293 Gündüz, Ş. (2004). A.g.e, S. 69. 294 Gündüz, Ş. (2004). A.g.e, S. 70.

1 27

.._

•.

,. .

·-"'.''!l!itAri*.X sms zan t x J 2 z.za 22222 uc ı 20

2

ı. ; x:c

Aziz Pavlus, Efes'e ya ptığı bu ikinci ziyaretinde burada hali haz ırda mevcut bir cemaat bulur (Elç. 19 : 1 ) . Ancak bu cemaat Vaftizci Ya hya öğretisine göre vaf­ tiz olmuş bir gruptur ve İske nderiyeli Apollos'un faaliyetleri son ucunda iman etmişlerdir. Dolayısıyla Aziz Pavlus'un savunduğu iman esaslarını hakkında bilgileri yoktur (Elç. 19: 1-3). Pavlus onlarla kon uştuktan sonra onları Rab İsa adına vaftiz ederek kendi cemaatine kata r (Elç. 19:4-7). Bu seya hatinde Efes'te kaldığı iki yıl boyunca m isyon faaliyetlerini a ralıksız sürdürür ve yen i bir çok taraftar edinir. Ancak onun faa liyetleri Efes'teki bazı kimseleri ra hatsız eder. Özellikle Artemis heykelle ri ve tapınağın ı n maketini sata ra k geçimini sağlaya n esnaf kesim, onun faaliyetleri nin kazançlarını sek­ teye uğrattığı düşüncesine ka pılı rlar. Esnafm kışkırtması sonucu ga leya na gelen ha lk, Pavlus ya nlılarını protesto ederler. Sonunda va linin önderliğinde tiyatroda toplanan halk yatıştırı l ı r ( Elç. 19:23-40). Bu olay üzerine Aziz Pavl us, Efes'ten ayrılarak Makedonya'ya doğru yola çıka r, oradan Yu nanista n'a geçer ve üç ay ka lır. Buradan Troya'ya gider ve yed i gün kalır. Daha sonra Troya'dan ayrılarak ka ra yoluyla Asos' u ziya ret eder. Burada Troya'dan deniz yoluyla gelen Luka ve diğer öğrenci leriyle birleşe rek ge miyle M idilli ve Sisa m üzerinden M ilet'e geçer ( Elç. 20: 13-16). M i let'te bir süre ka ldıktan sonra, Efes'ten gelen cemaat liderleriyle kon uşa rak onlara çeşitli uyarılarda bulunur. Bu konuşma bir veda konuşması nite liğindedir. Zira kon uşmasında "-hiçbiri­ nizin yüzümü bir daha görmeyeceğini biliyorum" (Elç. 20:25) sözleriyle b u konuşmasının onlara son h itabı olduğunu vurgular. Ardından d e n i z yoluyla Kos (İsta nköy), Rodos ve Patara'ya geçer. Buradan Suriye'ye giden bir gem iyle yola koyulur ve Sur'da karaya çıkar. Burada n yine deniz yoluyla önce Batlam­ ya'ya sonra da Seza riye'ye ulaşır ve kara yoluyla Kudüs'e geçer ( Elç. 2 1 : 1-16). Pavlus, üçüncü misyon seyahati boyunca m ucizevi tavır ve davra nışlarını sür­ dürür. O, gittiği merkezlerde hasta lı kları iyileştirir, kötü ru hları kova r, hatta Troya'da olduğu gibi ölüleri bile diriltir ( Elç. 20:9-12).

2.4. iV. Misyon Yolculuğu ve Hayatının Sonu Elçilerin İşlerine göre; Pavlus, Kudüs'te ilk iş olarak öğrencileri ile birlikte Ku­ düs cemaatinin lideri 295 olan Yakub'u ve d iğer ileri gelenleri ziya rete gider ve onlara yapmış olduğu faaliyetler hakkında bilgi verir ( Elç. 2 1 : 17-19). Pavlus'u din leyen Ya kub, ona h u kuk kon usundaki yaklaşımlarından Kudüs cemaati n i n duyd uğu ra hatsızl ığı an latı r ve cemaatin bu kon udaki ra hatsızlığı nın giderile­ bilmesi için ona bir çıkış yol u önerir ( Elç. 2 1 :20-22). Kudüs'teki cemaatin tep­ kisini önlemek için M usa hukukuna bağlı olduğunu göstere bi leceği bir fı rsat sunar. Ondan, o sırada Kudüs'te bulunan adak adamış dört kişiyi ya nına a l ma­ sını, onların kurba n masraflarını öde mesi ni ve onlarla birlikte M usa h u kukuna uygun olara k ya pılan arınma törenlerine katı lması nı ister. Ya kub, "-böylelikle

295 Aydın, F. (2007). A.g.e, S. 80.

herkes seninle ilgili duyduklarının asılsız olduğunu, senin de Kutsal Yasa'ya uygun olarak yaşadığını anlasın" (Elç, 21:24) diyerek, Pavlus'a, ilahi hukuk

karşıtı olduğu yön ü ndeki itha mlardan kurtulmasını önerir296• Bu öneriye uyan Pavlus, o dört kişiyi yanına alara k tapınağa gider ve yed i gün­ lük arınma töre n i ne katılır. Buradaki en önemli nokta Pavlus'un, Kudüs cema­ atinin tepkisinden kurtulabilmek a macıyla "Kutsal Vasa'ya uygun yaşayan bir kişi" görüntüsü vermeye çal ışmasıdır. Zira o gerçekleştirdiği misyon seyahat­ lerinde verdiği vaazlarda katı bir ilahi hukuk karşıtı olduğunu belirtmiş ve ilahi hukuku, insa n la rı günaha ve ölüme sürükleyen bir kaynak olara k değerlendir­ mişti ( lKo. 15 : 56-Rom. 4 : 1 5). Sinagog'da onu gören Anadolu'lu kimi Yahudiler, "-halkı Kutsal Yasa'ya karşı kışkırtan kişi budur" d iyerek bir kısım halkı ayaklandırıp onu oradan uzaklaş­ tırırlar. Tapınağın dışına çıkartılan Pavlus, hırpalandıktan son ra olay yerine gelen Romalı askerler tarafından kaleye götürülür (Elç. 2 1 : 27-36). Kalenin ko­ mutanı topluluğu sakinleştirebilmek ve kızgın topluluğun neden Pavlus'u öl­ dürmek istediğin i öğrenebilmek için onun kırbaçlanara k sorguya çekilmesini ister. Pavlus, kırbaçlanmak için elleri ve aya kları bağlandığı sırada kendisinin Roma vata ndaşı olduğun u, hakkında kesinleşmiş bir hüküm olmadı kça hiçbir Roma vatandaşının kırbaçlana mayacağını söyler ve kırbaçlanmakta n kurtulur (Elç. 22 :23-29 ) . Bunun üzerine kale komutan ı ertesi gün Pavlus'u yargılanması için Senedrin mecl isine çıkarır (Elç. 22:30). Burada ya pılan suçlamalara karşı kendini savu­ nan Pavl us, kendisine ka rşı olan güçlü muha lefeti bozmak için Senedri n'de bulunan Ferisiler ile Sadd u ki leri birbirine düşürü r ( E lç. 23:6-7) ve ya rgılanma­ dan kaleye geri götü rülür. Kale komuta n ı son u nda onu, Caesa rea Va lisi Anto­ nius Felix'e gönderir ( E lç. 23:33). Va li Fel ix, onu yeniden mahkemeye çıkarır ancak Pavlus tüm suçlamaları re­ deder ve kend isinin Kutsa l Vasa'ya bağlı olduğunu ifade eder ( Elç. 24: 10-2 1 ) . Va li davayı süresiz erteler. Bu sırada hapishanede tutulur ( Elç. 24:27). 5 8 ile 60 yılları a rasında hapishanede ka lan Pavlus'un davası bir süre sonra Felix'in yerine atanan Vali Festus'la birlikte yen iden açılır (Elç. 2 5 :4-5) . Val i Festus, davanın Kudüs'te görül mesini önerirse de Pavlus, bir Roma vatandaşı olarak davası n ı n İ mparatora temyiz edilmesini ister. Pavlus, "-Davamın Sezar'a ile­ tilmesini istiyorum" (Elç. 25: 9-11) diyerek dördüncü m isyon seyahati olara k isimlendirilen yolculuğun u bu şekilde başlatmış olur.

296 Gündüz, Ş. (2004). A.g.e, S. 75.

1 29

TU

1 \. I

o

I .,

F

12. Aziz Pavlus'un IV. Yolculuğu (58-64) Pavlus, diğer bazı tutuklular ile birlikte Rom a l ı askerler gözeti mi nde deniz yolu i le Roma'ya doğru yola çıkarı l ı r. Sidon, Kıbrıs ve Myra yoluyla Malta'ya gelinir. Burada çıkan bir h rtına nedeniyle gem i karaya oturur ( E lç. 27: 1-44). Pavlus bu yolcu luk esnasında da olağa nüstü h aller göstermeyi ve geleceğe yönelik bilgiler vermeyi sürdürür ( E lç. 27:22-24, 28:3-6). M a lta'd a üç ay kadar ka lara k, kışı geçirdiği bu yerde birçok hastayı mucizevi şekilde tedavi eder ( Elç. 28:810). Daha sonra kendisini gözeten a skerlerle birl i kte yen iden yola çıkıp deniz yoluyla Ma lta'dan Sicilia'ya buradan Puteoli'ye u laşır ve karaya çıka r. Elçilerin İşleri'ne göre burada kendisini "kardeşleri" karşılar. ( Elç. 28: 14). Buradan kara yoluyla Roma'ya ulaşılır. Roma'da da kendisini karş ılayan çok sayıda "kardeşi" va rdır (E lç. 28: 15). Pavlus'un Roma seya hati ne ilişkin Elçilerin İşleri'ndeki bilgiler, onun kiraladığ ı bir evde iki y ı l boyunca ka ldığı ve bu zaman za rfinda h içbir engelle karşıla ş­ madan ta nrının egemenliğine ve Rab İsa Mesih'e dair öğretiyi h al ka yaymayı sürdürdüğü yön ündeki bilgilerle sonlanır ( Elç. 28:30-3 1 ) . Geleneksel H ıristiyan düşüncesi, Aziz Pavlus'un İ mparator Neron döneminde ( 54-68) idama mah kum edilere k öldürüldüğü yönündedir. Bu görüş, Pavlus'l a i lgili Apokrif metinlerle, çeşitli erken dönem kilise babalarının ( Eubius, ele­ menti Jerome ve Sulpicius Severus) kon uya ilişkin rivayetlerine daya n m a k­ tadır. Bu kaynakların hemen tamamı, Aziz Pavlus ile Aziz Petrus'u n ölümünü birlikte ele alara k, İmparator Neron'un emriyle aynı gün Pavlu s'un kafası kesi­ lerek; Petrus'un ise çarmıha gerilerek öldürüldüğü yön ündedir297•

297 Gündüz, Ş. (2004). A.g.e, S. 83; Bames, P. (2006). A.g.e, S. 121.

1 30

3. Aziz Pavluı'un Hırlstlyan inancındaki Yeri ve Önemi Roma l m paratorlulu' n u n hakimiyeti a ltmdaki Fil istin'de dolmuş ola n lsa peyga mber, ölretilerlni daha sonradan "On iki Havari" olara k isimlendirile­ cek olan Yahudi halkının arasından seçttli kişilerle birlikte Roma zulmü nden inleyen, yolunu şaşırmış Yahudilere, kendi ifadesiyle "lsrall halkının kaybol­

muı koyunlarına" (Mat. 15:24) yönelik ola ra k yaymaya başlamışt1r. Yahya'nın yakalanması i le "Zaman doldu tanrının krallılı/eıemenllll yakındır; tövbe edin ve MDJde'ye lnanınl" (Mar. 1:15) d iyerek davetine başlayan lsa peygam­ ber, onca çabasına raımen çok sınırl ı sayıda insana u laşır.

Oysa Aziz Pavl us, kendisini lsa peygam ber gibi lsrailolul ları'nın kayıp koyun­ larını arayan bir çoba n olarak n itelemez. O, mektu plarında kendisini, ça rmıha gerilerek ölen ve sonra tekra r d irilen Rab lsa Mesih' in mesajlarını vazetmek üzere tan rı tarafı ndan seçilerek görevlendirilen kişi şeklinde ta nımlar (Rom .

1 1 ; 13). lsa peyga mberin yönü Ya hudi halkının kayı p koyu nlarına iken; Aziz Pavlus' un vönü tüm lnsa n l ıla dolrudur. lsa peygam berin mesajı ne kadar ulusa l ise Aziz Pavlus'un mesaj ı ise bir o kada r evrenseldir

291•

Seccombe ( 2000)'ye göre lsa

;:ıeyga mber, lsra l l halkının peşi nden; Aziz Pavlus ise Gentilelerin /Yahudi ola­ ·11ayanların peşi nden koşar. 1öylece Aziz Pavlus' u n Gentll lere yönelmesiyle yön ü delişmiş299 ve bu deli­ �· i kllk beraberinde mesajı n özünde farklılıklara neden olmuştur 100• Aziz Pav­ •J s'dan önce Hırlstiyanlık, Yahudilerden çok küçük bir grup tarafından kabul e d l len, adeta ismi blle olmayan bir i n a nç olmasına raımen, özellikle çarmıh sonrası Aziz Pavlus ile başlayan yeni süreçte, çok sayıda insan bu yeni dini harekete katllmıştlrJoı. Vermes (2001), Aziz Pavlus'u, Hırlstlyan lık için bir dönüm noktas ı olara k görür. Zira o, bir avuç inananıyla sön ü p gitmekte olan bir kıvılcımı kendi teolojisiyle ve bu teolojiyi yaydılı misyon yolculuklarıyla beslemiş, böylelikle o kıvılcım, döneminin dünya devi Roma'yı sarmış ve en çok mensubu olan bir din haline getirmiştir. Ölretlnln yerel ve bel l l bir toplulula özgü olmaktan çıka ra k evrensel bir nitelik kazanması, lsa peyga mber ve Aziz Pavlus a rasında misyon farklılıklarına neden olmuştur. Bu konuda aralarında Scoble, Przybylskl, Wenham, Noack ve Gündüz'ün de bulundulu kimi Yeni Ahit araştırmacıları, lsa peygamber i le Aziz Pavlus' un tutu mlarındaki fa rklılıklara dikkat çekerler. Diler yandan Aziz 298 Bıtuk, C. (Ed), (2006). Pavluı'u Oüıünmık, Anklra: Anklra Okulu Yayınları, S. 17; Aydın, F. (2007). A.1.1, S. 95. 299 Bırnıı, P. (2006). A.1.1, S. 23. 300 Bıtuk, C. (Ed), (2006). A.1.1, S. 11. 301 Bıtuk, C. (Ed), (2006). A.1.1, S. 17.

1 31

Pavlus'un İsa peyga m berin deva mı olduğu nu ancak, bu devamlılığın mesajın içeriğinin ve yapısın ı n korunduğu bire b i r devamlılık olma d ığı n ı ileri sürerle r. Zira mesajda hedef kitle ile birlikte b i r değişim meydana gelmiştir. Bununla birlikte, Bultman n, Schoeps, Robinson ve Armstrong gibi önemli Yeni Ahit a raştırmacıları ise Aziz Pavlus'un teolojisinin Pagan izmden, Yahudilikten ve Gnostisizmden etkilendiği n i belirti rler. Diğer tarafta n, incillerin oluşumun­ dan önce Aziz Pavlus'un mektu pları n ı n H ı ristiya n öğretisi içerisinde oldukça büyük bir yer tuta n fi kirleri va rd ı . Bu neden le, İ ncil yaza rları n ı n onun bu mi­ rasından etkilenerek incilleri ka leme aldıkları dahi ifade edilmekted irle r302. Bu durumda eğer Pavlus, İsa peyga m berin öğretile rini ya nlış anladı ya da ça rpıt­ tıysa, o za man Ye ni Ahit' in büyük bir kısmı güven ilmez olup, redded ilmeli­ dir303. Zira Kümmel'e göre Matta İ ncili M .S. 70-90, M a rkos İ ncili M .S. 80-100, Luka incili de M.S. 70-90 yılla rı a rasında yazılmış olma l ıd ı r. Robin son (2006} da Yu hanna İ ncili'nin M.S. 65-70 yılları arasında yazıldığın ı i leri sürmektedir. İ ncil yazarlarından Luka'nın onun öğrencisi olduğu zaten bilindiğine göre, di­ ğerlerinin de ondan etkilenmiş olması muhtemeldi r304. Her ne kadar Wrede ( 1907), Bacon (1921) ve Akkurt (2006) gibi kimi a ra ştır­ macılar Aziz Pavlus'un yaymış olduğu d i nin, İsa peyga mberin tebliğ ettiği din ile örtüşmediğin i ve onu, İsa peygam berin mesaj ı n ı bozan ve değiştiren kişi olarak suçlamışlarsa da bugü n kü H ıristiya n l ı k ve kilise ona minnetta r kalmak­ ta ve kendisin i yüceltmektedir. Zira Pavlus ve külliyatı, Yen i Ahit'i n belki en önemli kısmı olup kilisen in oluşmasında ta rtışmasız bir rol oynamıştır305 Bununla birlikte Hıristiya n inancında Aziz Pavlus teoloj i k açıdan büyük önem taşımaktadır. İsa peyga m berin diril işi, son yemek ve ilk günah gibi bugünkü Hıristiyanlığın dogma la rı, ilk olarak onun yazılarında geçmiştir. Bu noktada, Aziz Pavlus'u n ve İsa peygamberin H ı ristiya n ina ncındaki kon umları Yen i Ahit araştırmacı ları taraf mdan sürekli olarak araştı rılan konuların ba şında gel mek­ tedir. Sonuç olarak Aziz Pavlus'un faa l iyetleri sayesinde H ı ristiya nlık, Orta Çağda b i r imparatorluk dini haline ge lmiş, yine onun teolojisi ve m isyonerlik vizyonu sayesinde dünya n ı n dört bir ta rafı na yayılm ış, en çok mensubu olan bir inanç sistemine dönüşm üş, H ı ristiya n kutsal yazılarının ve teoloj isinin oluşmasına katkı sağlamıştır. O, H ı ristiya nlara hayat h i kayesini, yazılarını ve misyone rlik vizyonunu miras bıra kmıştır306. 302 Doğan, B. (2008). Hıristiyanlıkta Asli Günah Doktrini, Yayımlanmamış Doktora Tezi. Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bursa, S. 71. 303 Barnes, P. (2006). A.g.e, S. 8. 304 Noack, B. (1980). Teste Paulo: İsa ve İlk Hıristiyanlığa Temel Bir Şahit Olarak Pavlus. C. Batuk (Ed). Pavlus'u Düşünmek. Birinci Baskı. Ankara. Ankara Okulları Yayınları, ss. 45-75'deki makale, S. 47; Barnes, P. (2006). A.g.e, S. 121. 305 Caka, E. (2009). Povlus'un Mektupları, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Uludağ Ü niversi­ tesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bursa, S. 40. 306 Caka, E. (2009). A.g.e, S. 42.

1 32

Petrus ile birlikte erken H ı ristiyan misyonerlerin en ü nlüsü ve hatta en etkilisi olarak ka bul edilen Pavl us'un doğum yeri ve aynı zamanda yaptığı tüm yolcu­ luklarda uğrad ığı, ilk H ı ristiya n topluluklarını oluşturduğu yerleşimlerin büyük böl ümü Anadolu coğrafyası içerisi ndedir307• Böylelikle Pavlus, Anadolu'nun Hıristiyanlaşmasında büyük pay sahibi olmuştur308• H ıristiya nlığın ilk dönem­ lerinde hava rilere ve önemli d i n i şahsiyetlere ev sahipliği yapan Anadolu'yu bu dinin yayı lmasında merkezi bir üs konumuna taşımıştır. Bu nedenle Anado­ lu coğrafyasındaki pek çok yerleşim, -İstanbul, Efes, İznik, Kayseri, N evşehir, Antakya, Ta rsus ve Urfa kutsal sayılmaktadır309• Anadolu, H ı ristiya n l ığın kutsal sayılan yerleşimlerinden, kilise ve anıtlardan birçoğuna ev sa h i pliği ya ptığı gibi, Hıristiya n l ı k ta rihi açısından büyük önemi olan olaylara da sa h ne olmuştur. Bu olayların ilk sırada yer a l anları ndan birisi kuşkusuz Pavlus'un ya ptığı seyahatlerdir. Hem baskı merkezleri olan Kudüs ve Roma'dan uzak hem de di nlerin birbirine hoşgörüyle yaklaştı kları bir coğrafya a peyga mberin ayakları altında yüz ükoyu n yatmakta d ı r. Bu ka ra n l ı k alanın ı . i ta rafı nda birer taş lahit d u rmakta d ı r. İ ki lahit arasında ayakta du ra n İsa peyga m­ ber, sağındaki lah itte ayakta du ra n yaş l ı bir erkeği (Adem), solundaki nde ise bir ka d ı n ı (H avva ) ellerinden tutm uş, ke ndisine d oğ­ ru çekmektedir. Adem'in a rkasında, bir kıs­ m ı n ı n başı haleli (bunlard a n üçü, Eski A h it peyga mberlerinden Yahya, Davud ve Sü­ leyman) bir grup; H avva'n ı n a rkasında ise biri çok genç ( Habil), ruhban tun i kleri için­ de yedi erkek sembolü d u rmakta d ı r. Arka planda, biri kompozisyonun sağ ta rafı n da, diğeri sol ta rafı nda olmak üzere, uçla rı sivri ve kıvrık i ki kaya l ı k düşsel tepe yüksel mek­ ted i r. Kemerin orta kısmında d oğa olayla­ rından sorum l u olan Başmelek M i ka i l' i n mada lyon portresi görü lmektedir. Korniş seviyesi n i n altı nda solda n sağa doğru k i l ise babaları Aziz Athanasios, Aziz Joan nes Ch­ rysostomos, Aziz Basileios, Aziz Theologos Gregorios, Aziz Kyril los görü lmekted i r. Bu sa hnenin en başında tahrip olmuş olara k görülen azizin kimliği bilinmemekted i r646 • 1 1 9. Eleousa Meryem 645 Akyürek, E. ( 1996). A.g.e, S. 190. 646 Akyürek, E. ( 1996). A.g.e, S. 70.

310

Anastasis' in hemen sağında ise Meryem Ana'nın şefkat ve merha meti ni be­ ti mleyen d uygu yüklü Eleousa Meryem sah nesi görülmektedir. Sah nede Mer­ yem, d ikdörtgen bir platform üzerinde ayakta d urmakta, kucağında Çocuk isa'yı tutmakta dır. Betimlemede ana ile oğlu n yüzleri d uygulu bir biçimde birbirlerine değmişti r. F-2) İsa Peygamberin Nainli Dul Kadının Oğlunu Diriltişi Berna kemeri n i n kuzeyinde yer a l a n kompozisyonun solunda ayakta dura n İsa peygamber, kol u n u i leri, d u l kad ı n ı n oğluna doğru uzatmıştır. Arkasında bir grup havarisi vard ır. Dört a d a m ı n omuzları üzerinde taşınan bir tabutun içinde, d u l kad ı n ı n oğl u oturur vaziyettedir. Kom pozisyonun sağ ta raf mda yer alan cenaze alayı, arka plandaki ke ntin ka pısından yeni çıkmıştı r. Dul kadın ise kompozisyon u n merkezinde dua ederek İsa peyga mbere doğru eği lmişti r647 •

F-3) İsa Peygamberin Jairus'un Kızını Diriltişi '3ema kemerinin gü neyi ndeki sa h ne­ l e, İsa peyga mber ve arkasındaki altı ı ava risi kom pozisyo n u n sol tarafı nda ıa kta d u rmaktadırlar. Sağ tarafta bir ıtağı n üzerinde Ja irus' u n genç kızı turur vaziyettedir. İsa peygam ber zın elini kavrayıp onu kal d ı rı rken, ' J olaya yatağın arkasında üç kad ı n ·� sa hnenin ortasında yaşlı b i r adam ıarak beti mlenen Ja irus şa hit olmak­ 120. Isa Peygamberin fairus'un ·ı dı rlar. Kızını Diriltişi 4) Son Yargı Sahnesi } rtodoksların ölüm kültü ile ilgili d iğer bir önemli te ması, tan rıya ulaşmak içi n utsa l l ığ ı kab u l edilen kişilerin arabuluculuklarına başvurmala rı, bağışla nmak \:in bu kişi lerin ken di leri adına a racılık yapmasını istemeleridir. Bu tema n ı n JÇlk b i r biçimde görü ldüğü sa h ne, s o n yargı sahnesinden türetilmiş olan Dee­ '>İS sahnesidir. Bu sahnede, m ahşer g ü n ünde yargı tahtında oturarak i nsanları yargı laya n İsa peyga m beri n bir ya n ında a nnesi Meryem Ana, d iğer ya n ı nda Vaftizci Ya hya ona ya ka rmakta, tüm insa n l ı k adına şefaat dilemektedirler. Bu tema Bizans mezar şapellerinde oldukça sık beti m lenmişti r. El bette ki bu en büyük iki a ra bu l ucun u n ( M e ryem ve Ya hya) d ış ında, melekler, d iğer peygam­ berler, martyrler, piskoposlar, h atta rah ipler b i le tan rıya yaklaşmakta aracı olarak görül mekteydi. Kariye parekklesionunda bu kutsal kişilerin a racılığı te­ ması progra m ı n bütününde göz doldurmaktadır648•

647 Akyürek, E . (1996). A.g.e, S. 7 1 . 648 Akyürek, E. ( 1996). A.g.e, S. 191-192.

311

11 }(ırgı Scılı 11csi

Doğu mekan b i r i m i n i ö rten kubbesel tonozun merke z i n d e ki Son Ya rgı s a h n

si, d i kdörtge n b i r ko mpozisyo n o l a ra k ku zey-gü ney a ks ı n d a u za n ma kta d ı r. C tada tahtı n da otu ra n İ sa peyga m be r i n sağı nda M e rye m Ana, sol u n d a Ya hv aya kta d u rm a kta, her i ki ta rafta ö n s ı rada p rotoko l d e hava ri le r d i z i l m e kted İ sa peyga mberin hemen a rka s ı n d a ise melekler korosu görü l m e kted i r. Ten e zun orta kıs ı m l a r ı n ı ka psaya n b u iki s a h n e n i n etrafl, seç i l m iş l e r i n koro l a r ı n ı b u l unduğu dört b u l u t kümesi ile çevri l m işti r. B u b u l ut kü meleri, tonozu çevresi boyu n ca kısmen b i r d a i re ol uştu r m a kta d ı r. İsa peyga m be ri n a ltı n d a ik basit d i kdörtgen prizmadan o l u ş a n tahtı n ü ze r i n d e incil d u r m a kta ve ta htı n ik ya n ı nda Serafim melekleri b u l u n m a kta d ı r. Ta h tı n önünde diz çök m ü ş i ki figür den sol d a k i Adem, sağd a k i H avva'd ı r. Ta h tı n hemen a ltı n d a k i tera z i , ru h l a r ı tart m a kta d ı r. Te ra z i n i n a ltı nda küçük, ç ı p l a k b i r fig ü r ( b i r r u h ) d u rm a kta d ı r. Bu figürün sağ ı n d a n ya klaşa n i k i melek e l l e r i n d e defte r l e r t u t m a kta d ı r. Te ra ­ z i n i n d iğer ya n ı n d a ise, İsa peyga m be r i n ayağı n ı n h e m e n d i bi n d e n baş layan bir ateş ı rmağı akara k, p a n d a ntifteki ce h e n n e m i o l uştu r m a kta d ı r. K ü ç ü k ve

31 2

biçimsiz figürler (cehennem ze ba n ileri), ceza lı ruhları bu ateş ırmağı n ı n içine sü rmekted irler649• İ sa peyga mber elleri n i iki yana açarak "Gel ey babamın kutsadığı, daha dün­ yanın kuruluşunda senin için hazırlanmış olan krallığı al" d iyerek sağ ta rafta bulunan cenneti göste rmektedir. Sol el iyle de "Uzaklaş benden ey lanetlenen şeytan ve onun melekleri için hazırlanmış olan,sonsuz ateşe gir" diye re k ce­ hennemi göstermektedir 6 50 • Apsis progra m ında Anastasis sah nesi ile çarpıcı bir biçimde vurgulanan diriliş teması, doğu ve batı mekan birimlerinde de kendini göstermektedir. Doğu meka n biri m i n i n üst duva rlarını ve ton oz u n u ka playa n son yargı sahnesi bu tema ile ilgilidir. Ç ü n kü ölen insa n ı n ruhu, hemen cennete a l ın ma makta, ma hşer g ü n ü ne kad a r geçici bir statüde İ brah i m ' i n Kucağı olarak adlandırılan u· nnet benzeri b i r yerde tutulmakta d ı r. Anca k mahşer günü İ sa peyga mberin ı ·ım ölü bedenleri d i riltmesi ve bedenlerin tekra r ru h la rı i le bi rleşmesi nden : n ra i nsa n -yargıla n m a n ı n son ucuna göre- sonsuza dek yaşayacağı cen nekabul edilecektir. i nsanın ge rçek kurtuluşu işte bu olacaktır. Buradaki son igı kom pozisyonu, ya rgılanacak insa n ların lehi nde olara k yorumlanabilecek !ı "iyimser" i ko nograftk öğeler (cen net ile i lgili sah nelerin cehennem ile ilolanlara kıyasla d a h a geniş b i r a l a n ı kapsaması, ya da terazinin iyil ikler · esinin ağı r basması gibi) içermektedir ki bu, a psis progra mından yansıya n rıserliğin, son ya rgı sah nesinde ya nkılan ması d ı r 6 5 1 • ·

· ) Göklerin Dürülmesi ı

yargıyı a n lata n mer­ i kompozisyon, bi rkaç ı neden oluşmaktad ı r. n lardan biri olan ve : n tonozun ortasında yer ı n, gökle rin bir melek ta­ ·ı .ı fından rulo edi lerek b i r � .�lyangoz kabuğu g i b i top1 ,ı n masını a n lata n sah ne­ dir. Melek, tom a r h a l inde dürmekte olduğu gökleri iki eliyle başın ı n üzerin de 1 22. Göklerin Dürülmesi taşımaktadır. H e n ü z sarılmakta olan gökyüzü, üzerinde altın yaldızla işlenmiş yıldızların, ay ve güneşin b u l u n d uğu, beyaz fon rengiyle d i kkat çekecek bir biçimde ışıld a m a ktad ı r. B u sahnenin çevresindeki bulutların içinde peygam­ berler korosu, hava riler korosu, d i n şehitleri korosu, kad ı nlar korosu ve azizler korosu betimlenmiştir. ·

649 Akyürek, E . ( 1996). A.g.e, S. 72-73. 650 Kekeç, T. A.g.e, S. 8 1 . 651 Akyürek, E. ( 1996). A.g.e, S. 190- 191.

--3""'""1,,..,,3�-

F-6) Seçilmişlerin Cennete Girmesi Doğu cephede görülen bu sah nede Az iz Petrus eli ndeki anahtarla cen neti n ka pısını aç­ maktadır. Arkasında seçi lmiş olan inançlı insanlar cen nete gi rmek için sıra beklemekted i r­ ler. Ce nnetin ka pısında eli nde kıl ıcıyla keribum meleği nöbet tutmaktadır. Kapı nın hemen iç ta rafı nda elinde tuttuğ u büyük 1 23 . Seçilmişlerin Cennet e Girmesi haçla iyi yürekli h ı rsız seçilmişleri cen nete davet etmektedir. İ ki ya n ı nda melekle gösterilmiş Meryem ise ce n nette seçilm işleri beklemekte d i r.

F-7) İbrahim Peygamber ve Dilenci Lazarius Kuzeydoğu panda ntifinde İbra h i m peyga mber cen neti n ba hçesi nde otur­ maktadır. Kucağında d i lenci ve fa kir La zarius'un ruhu bulunmaktadır. İ bra h i m peyga mberin hemen a rkasında ise seçi lmişlerin ru hlarını si mgeleyen çocuklar va rd ır. Gü neydoğu pa nda ntifte altında ağzı açık iki keseden altınlar saçılan, çıpla � bir kişi görü lmekted ir. Cehennem ırmağı içinde ya n a n bu kişi, fan i h ayatı n da La zari us'a kötü davranan ze ngi n d i r. İbra h i m peyga mbere çok susa d ığını Laza rius'la ke ndisine su yo llamasını söylemekte d i r. İ brah i m peygam ber ise "-Buradan size geçmek isteyenler geçmesinler ve oradan bize hiç kimse ge� mesin diye sizinle bizim aramıza büyük bir çuku r konulmuştur" ( Luk. 1 6; 26 d iyerek onu reddetmektedir.

F-8) Meryem ve Çocuk İsa Gökkuşağı bordürlü yuvarlak bir madalyon içinde Çocu k İ sa'yı kucağında tu ta n Merye m Ana görülmekted i r. Kubbedeki 12 kasnağ ı n her birinde aynı poz da ve birbirine çok benzeyen 12 melek bulunmaktad ı r. M elekler aya kta dur ma kta ve sağ ellerinde birer mızrak (asa ) tutmakta d ı rlar. M eleklerden bazılar sol el leriyle giysi leri n i tutarken; baz ı ları da üzeri nde haç ve "X" işa reti bulunar krista l bir küreyi tutmaktadır. Hepsi de uzun ve çok zengin oyl u m l u tunik giy mişler ve üzeri ne de bir imparatorlu k şalı atmışlard ı r. F igü rle r birbirinden çok zengin bitkisel motifler kuşağı ile ayrı l mıştır m .

652 Akyürek, E . ( 1996). A.g.e, S. 76.

31 4

rı dantiflerde ise Merye m'e övgü dol u !er ya zmış olan dört ilahi söz yaza rı g rülmekted i r. Ku zeydoğu pa nda nti­ tı : ı deki Aziz loan nes Damaskenos'un ö n ü nde "Yaşamm hangi tadı kaldı ki, acıdan pay almamış olsun" ya zılıd ı r. Güneydoğu pandantifinde şairlerin p i ri A z i z Kosmas, Güneybatı pandantifinde de şair Az iz Joseph görülmektedir. Aziz Joseph'in elindeki kağıtta, "Dünyanm bağışlayıcısı, ey lekesiz bakire" yaz m a k­ ta d ı r. Kuzeybatı pandantifi n de ise The­ ophanes G ra ptos yer a l m a kta ve o n u n ön ündeki kitapta "Tanrmm kutsal emir­ lerini çiğnedikten sonra, tekrar toprağa döndük" yaz m a kta d ı r 653• .

1 25. Tfıcophanes Graptos 653 Kekeç, T. A.g.e, S . 84.

31 5

F-9) Yakup'un Rüyası Yakup105, a mcası Laban'ın yan ın a gitmek için yola çıka r. H arra n'da n geçerken mola verir. Başını taşlara yaslayarak uykuya dalar. Rüyasında bir merd iven gö­ rür. Bu merdive n in bir ucu yerde b i r ucu göktedir ve ta n rı n ı n melekleri bu merd ivenden inip çıkmaktadırlar. Merdivenin gökteki ucunda Meryem Ana görü lmektedir. Uyandığında bura n ı n kutsa l bir ye r old uğu nu a n laya n Ya kup, taşlarla işaretled iği yere zeytinyağı dökerek yol u na deva m eder. Amcasının ya nı nda yedi yıl ça lışır. Bu süre içerisinde a mcasının kızı Rahe l'e aşık olur. Yedi yılın sonunda a mcası ona, hizmeti n i n ka rş ı l ığı olarak ne vere bileceğini soru n­ ca "Bana kmnt verebilirsin " der. Amcası n ı n "Olur, düğün hazırl ı kları başlasın büyük kızı m Lea ile evle neceksin " demesi ü zerine Yakup, Rahel'i sevd iğini ve onu istediğin i söyler. Amcası da ona bu evl i l i k için yed i yıl d a h a çalışma­ sı gerektiğ i n i bildirir. Yed i yıl daha hizmet eden Ya kup, daha son ra eşlerin i alarak rüya görü p işa retlediği o yere gelir ve burada tekra r uykuya dalar. Bu kez rüyasında melek şekl inde beti m lenen tan rı ile güreşmeye başla r. Bir tür­ l ü yen işemezler. Şafak sökünceye kada r süren bu m ücadele son u n d a melek onun kalçasına dokun u r ve i ncitir. Uya n ınca, uyluk kemiğinden gerçekten dar­ be aldığını ve ağrıdığını h isseder. Bu rüya d a n son ra " İsra il" (Tannyla güreşen onunla baş eden) adını a l ı r. Bu rüyayı görd üğü yere ise "Ta nrı'n ı n yüzü" ( Pe nueli) adını ve rir (Tekvin 32; 3 2 ) Ta n rı, Ya kub'un ka lça a d a lesine dokunduf.: · için bu gü reşten son ra uyl uk başı üzerindeki adale eti n i yemek, İsra iloğ u l lc:: için haram sayılm ıştı r6 54 •

Sa hnenin sol ta rafı nda, yerde Ya kup uyu makta d ı r. Ta m a rkas ından bir m e . d ive n yü kse lmekte, sahnenin eğrisi n i izleyerek tepeye ka dar u laşmakta d i . Merdivenin üzerinde iki melek aşağı i n mekte, ikisi yuka rı çıkmakta d ı r. Sağ ü�t köşede, iç içe dairelerden oluşan merd iven gökyüz ü ne ulaşmaktad ı r. B u rada Meryem Ana, kucağında Çocuk İ sa ile d urmakta d ı r. Merd ive n i n çizd iği eğrin i n a ltı nda, Yakup, melek görü n ü m ü ndeki ta nrı i le g ü reşmektedir6 55• 654 Kekeç, T. A.g.e, S. 86. 655 Akyürek, E . ( 1996). A.g.e, S. 78.

31 6

F-10) Musa Peygamber ve Yanan Çalı Kuzey kemerin sağ ta rafında yer alan sa h nede; M usa peyga mber, Yetro' nu n106 hayvanlarını ta nrının dağı Herob'te otlatmaktadır. Sa hnenin sol ta rafı nda uzun tünikli, başı haleli yaşlı bir adam şeklinde be­ timlenmiş Musa peyga m ber görü lmektedir. H afifçe öne eği lm iş, el leri nin dua eder halde kavuşturm uştur. Arkası nd a Sina Dağı yükselmektedir. Karşısında ise bir ça l ı a lev a lev ya nmakta, a levlerin ortasında bir madalyonda Merya m Ana ile Çocuk İ sa görülmekted ir. Ça l ı n ı n üst ta rafı n da, yarım boy bir melek ça lının içinden M usa peyga mbere doğru uzanmış onunla kon uşmaktadır. Sa h nenin alt ta rafında ise Musa peyga m ber d izüstü yere otu rmuş sanda letle­ rini çıkarmaktadır. Sahneyi Yetro' n u n h ayvanları koyunlar ve keçiler tamamlar. 13 u

sa hnenin deva m ı n d a kemerin kuzey ucu ndaki betimlemenin solunda · -� usa peyga mber, aya kta d u rmakta ö n ü nde ya nan, ortasında Merya m Ana ve ocuk isa' n ı n bulu nd uğu, ça l ı n ı n ışığı ndan koru nmak için yüzünü gizlemekte­ r. Bu betimleme M usa peyga m berin ta n rıya doğrudan bakamamasına yapı­ n bir atıf olma l ı d ı r. usa peyga mber, ta nrıdan "Mısır'a git ve Kavmini kurtar" emrini a l ı r. M ısı r'a .ien M usa peyga m be r kardeşi Harun ile birlikte, Firavu n'a ka rşı koya rlar. n rı, emirlerine uymaya n Firavu n'a i b ret olsu n diye çeşitli hastal ıklar ve afet­ ve ri r. Anca k Firavu n yine de emi rlere uymaz. M ısırlı olan insan ve hayva n n "ilk doğmuşların" ölmesinden sonra Firavu n, i sra iloğulları n ı se rbest bıra­ ve ku rtuluş günü olara k Ta n rı, Fısıh'ı 1 07 emreder (Çıkış 12; 2-20). M usa pey­ mber, kavmiyle birlikte yola çıka r. Kızıldeniz'i ya ra ra k İsra i loğullarını ka rşıya çirir. Onları ya ka lamak için ayn ı yold a n geçmek isteyen Firavu n'un askerleri � rada boğu lurlar. .·

11) Günahkarların Azabı . : ü ney ke merde cehennemin dört katı görülmektedir. Buradaki katlard a gü­ n a h karların aza b ı betimlen mişti r. Sol üstte sa rı kısı mda, acı çeke n lerin Dişle­ rini Gıcırdatması ve çıka rttıkları sesler, sağ üstte siyah bölümde hiçbir şeyi n görü lemediği Zifiri Karanlık, sol a ltta so­ lucan şeklinde ölü leri yiyen Uyku Bilme­ yen Kurtlar, sağ altta içerisinde ya nara k azap çeken insa nların görüldüğü Cehen­ nem Ateşi tasvir edilmiştir656 •

656 Kekeç,

T.

A.g.e, S. 88.

1 27.

31 7

Günahkarların Azabı

F-12) Kutsal Ahit Sandığınm Taşınması

128. Kutsal Ahit Sandığının Taşınması Sahnenin sol üst ta rafında "ve Süleyman tanrının evini inşa ettiğinde zaman geldi ve israil 'in yaşlılarını Sion 'da topladı. Onlara tanrı ile ya pılan a h itin sandığını ve kutsal rölikleri Davud'un şehri olan Sion 'daki çad1r tapınaktan alıp tanrının evine götürmelerini söyledi. Ve Rahipler tanrı ile yapılan ahitin sandığını ve şehadet çadırını aldılar': yazmakta d ı r. Sah nede uzun ve dökü m l ü e lbiseleri içinde dört ra h i p, a hit sandığı n ı o muzla­ rı üzerinde taşınilkta d ı r. Ü zerinde altı n sarısı ve mor şeritler b u l u n a n üçgen prizma biçimindeki sandığın ön yüzünde altın bir madalyon vard ı r. Sah nenin

31 8

arka planında kenti n silüeti görü lmekte ve sah neyi alt tarafta n akan bir ırmak tama mlamaktad ı r.

F-13) Denizlerin ve Karaların Ölüleri Geri Vermesi Güneybatı panda ntifin üst kısmı ka raları, a lt kısmı den izleri beti m lemektedir. Pandantifin her iki ya n ı nda, ya rım figür melekler, borularını yere ve denize doğru çevirmiş öttürmekted i rler. Ka rada, kimi ölmüş insanlar mezarlarından doğru larak çıkmakta; den izde ise balıklar bazı insan orga nlarını ağızları ndan çıka rmakta d ı rlar657•

F-14) Kutsal Röliklerin Taşınması Kemerin güney ucunda, u z u n tunikli ve peleri n l i iki ra h i p, birisi yedi kollu şam­ d J n ı iki eliyle h avaya ka ldırmış h a l de, d iğeri anfora benzeri bir ka bı omuzları­ r ı koymuş h a l de taşımakta d ı rlar. Ka b ı n ağzında d ışarı d oğru sa rka n bir rulo •rülmektedir.

tS) Kral Salamon Kudüs Önlerinde ıl Salamon (Süleym a n ) İsra i l ' i n tüm yaşlılarını ve i leri gelenlerini, kutsal a h it ıdığın ı n getirilmesi için Kudüs'te toplar. Arkasında kal a ba l ı k bir toplu l ukla leyen Salamon, yüzünü onlara doğru çevirmiş vaziyette ilerlerken görü l­ ktedir.

6) Ahit Sandığının Tapınağa Yerleştirilmesi

ı nede ra h i pler Kutsal Ahit Sandı1 108, ta n r ı n ı n mabedinde re nkli bir ü ile ka planmış sunak masası n ı n �rine yerleşti ri rken görü lmekted i r. ı lara iki kerub i m meleği eşlik eder. ı ' üstte de içiçe d a i re leriyle gökyü­ z. ı betimlenmiş, b u ra d a n sandığa ve İsrailoğullarına d oğru bir ışın demeti uzanmıştı r. 1 29. Ahit Sandığının Tapınıığa Yerleştirilmesi F-17) lşaya'nın Kehaneti Betimlemenin sol tarafı nda, bol ve uzun giysili, başı haleli yaşlı bir adam ( İ şaya peygam ber) aya kta d u rmakta, sol elinde bir kağıt rulosunu açık tutma kta ve sağ eliyle ise i l e riyi işa ret etmektedir. İşaret ettiği yerde bir melek ka natlarını hızla savrul m uş ve sağ el iyle yukarı kal d ı rd ığı kılıcını vurmaya hazırlanmakta­ dır. Meleğ i n sol elinde ise k ı l ıcın boş k ı n ı vard ı r. H a m le yaptığı yerde perişan ha lde Asur askerleri yere seril m iştir. Arka planda, fon u ta mamen ka playan, 657 Akyürek, E. ( 1996). A.g.e, S. 7 3 .

319

sağla m surlarla çevrili Kudüs şehri görülmektedir. Kentin gösterişli ka pısının tim panumunda, başı haleli Meryem tasviri bulunmaktadır 6 58 •

1 30.

İşaya'nın Kehaneti

F-18) Harun ve Oğulları Sahnenin sol ta rafı nda önde aksakallı bir i htiya r ( Harun) ve arkası n d a iki ge adam (oğulla rı), ellerinde bire r kutu ( s u n u ) i le hafifçe öne doğru eğilmiş h de görülmektedir. Sahne n i n sağında karşılarında, bir mermer nişin içerisine üzerinde örtüsüyle sunak masası b u l u n ma ktad ı r. Arka planda, solda bir süt ve ya n ı nda mu htemel bir ta pınak yapısı, sağda ise bir başka ya pıdan bölüm! görü lmektedi r. Sağ üst köşede de sivri uçlu ışı nlar, gökyüz ü n ü betim leyen içi dairelerden çıkı p, Harun'un ve oğulları n ı n üzerine doğru uzunmış h a lded ir'

F-19) Doğruların Ruhlarının Kutsanması Süleyman'ın bilgelik kitabında "Doğrularm ruh/an tanrmm elindedir ve öf, mün elemleri onlara dokunmayacaktır" sözüne atfen seçilmişler, u z u n şeı şekli ndeki bezlere sarılmış ve bebek olara k betimlen m işlerd i r. Onları öd ül ol, ra k, tanrı onları kendi elleriyle kutsa maktadır. Ke merin orta kısm ı n d a olan b sahne fazlaca ta hrip old uğu ndan sadece bebekler seçilebilmekted i r.

·

F-20) Melkisedek Ayn ı kemerin orta kısmın ı n doğu ucunda, İ bra h i m peyga mbere ekmek ve ra p sunan dü rüst Kral Me lkisedek' i n 109 madalyon portresi görülmekted ir. 658 Akyürek, E. ( 1996) . A.g.e, S. 82. 659 Akyürek, E. ( 1996). A.g.e, S. 82.

320

şa­

F-21) Aziz David Sahnede yaşa m ı n ı n üç yılını ağaç üzerinde bir kuş yuvasında ibadet ederek geçiren Selanikli Aziz David görül mektedir. Her türlü gereksinimini burada karşılayan aziz hasta olup tedaviye i htiyacı olduğunda saraya götürülmüş iyi­ leşince tekrar ağaç üzerindeki yerine geri bırakılmıştır. Keşişler a rasında uygu­ lanmaya başlanan bu sistem kimi lerince sütun üzerinde denenmiştir. Bunlara da Stylites denmişti r. Parekklesion d uvarları n ı süsleyen ve tan ınabi len asker azizlerin tasvirleri ise sırasıyla şöyled i r; Aziz Georgios, Aziz P h loros, Aziz La uros, Selanikli Aziz De­ metrios, Aziz Theron Theodoros, Aziz Stratelat Theodoros, Aziz Merkurios, Aziz Prokopios, Aziz Sebas Stratelates, Selanikl i Aziz David, Aziz Eustatios Pla­ kidas, Edessa lı Aziz Samonas, Aziz G urias, Aziz Artemios ve Hıristiya n oldukları öğrenilince zindana atılara k öldü rülen a sker aziz kardeşler Sergios ve Ba kkhos r,0rülmektedir. Din uğruna şeh it edilmiş bu azizler, kendileri için düzenlenen \ ırtu günlerinde a nılmaktadırlar660• Mezarlar mimari biri m i n duva rla rın ı n kal ı nlığının içine yapılmış, niş gibi kemerli bir · nti ola n a rkosolyum, erken Hıristiya n dönemi Roma katakom plarında Hı­ iya n ların gömülme yeri ola ra k ku llanılmaktaydı. Duva r içindeki bu kemerl i i n içine l a h it yerleştirilir, lahiti n ü ze ri nde ka lan niş duva rı ise boya ma alanı ra k ku l l a n ı l ı rdı 66 1 • Roma kata komplarının ku llanımdan kalkmasıyla, bu me­ arkosolyu m l a rı, ki liseleri n d uva rlarında görü lmeye başladı. Bizans döneıde, Pala iologoslar dönemi nde a n ıtsa l meza r süslemeleri çok yaygın olara k ;ulanm ıştı r. Mezar yeri n i n ta lan edil mekten kurta rılması ve d i n i inançları eği kil iseye defin edilen kişinin a h i ret hayatında huzur içinde olması için sal meka n l a r gömü ye ri için uygun görü lm üştür. Özellikle de aristokrat ? ler a rası nda, yaşa m ı n ı n sonuna doğru bir manastı ra çekilerek ra hip ya da d be olmak, ölü nce bu manastırdaki ki lisen in ge nellikle n a rteks veya şapel , , varları içine göm ü l me ayrıca l ığına kavuşmak, oldukça yaygındı. Örneği n, r· . r iye'nin pa rekkles ionu nda ya da n a rtekslerinde ye r alan se kiz meza r arko­ solyumundan kita be ya da fresklerin ta mamı, bu ti p a ristokrat ailelere aittir662 • Ka riye pa re kklesion u nda bugün, ikisi doğu ikisi de batı mekan birimlerinde olmak üzere toplam dört meza r a rkosolyu m u va rd ı r. Parekklesion und aki dört mezar a rkosolyu m u n u n lah itleri (sa rkophagos) ise bugüne kadar ulaşma mış­ lardır. Anca k, a rkeolojik veriler bu a rkosolyum ke merlerinin için de, ölünün içine konulduğu l a h itler olduğu n u göstermekted i r. U nderwood 'a göre N işle660 Kekeç, T. A.g.e, S. 93. 661 Colven, H . ( 1991). Architecture and the After-Life, New Haven, London, S. 142 . Akt : Akyü­ rek, E. ( 1996}. A.g.e, S. 58. 662 Akyürek, E. ( 1996). A.g.e, S. 58.

321

rin a lt taraflarında, lahitlerin ön panelleri n i ve taş ka pakları yerleşti rmek için, duvarda açılmış olan oyuk ve kesikler bu lahitlerin va rl ığın ı n işaretleridir. Bu a rkosolyum lahitleri, bütün bir lahit olara k yapılıp kemerin içine konulabile­ ceği gibi, özellikle geç dönemlerde daha yaygın bir uygu lama olara k, sadece kemerin a lt kısmının ön tarafın ı n, bir lahit oluşturacak biçimde bir ön panelle kapatılması ve üzeri nin bir üst ka pak ku llanılara k kapanlması biçiminde (ya­ lancı l a h it) yapılabilmekteyd i. Kariye parekklesion undaki lah itler bu iki nci tür­ dendir663. Parekklesiondaki dört mezar a rkosolyu mundan en büyük ola n ı, şapelin ku­ zeybatı duvarında olan mezardır. Kazıla r sırasında bu mezar arkosolyumunun döşeme seviyesinin ya klaşık 1,5 metre a lnnda bir başka mezar daha bulun­ muştu r. Bu altta ki ikinci meza r, büyük bir olasılıkla, Meza r l'de yatan kişinin (ki bu kişinin Theodoros Metokh ites olduğunu gösteren ipuçları vardır) b i r yakı nına aittir. Mezar l'de ayrıca, 3x4 cm boyutları nda, oldukça iyi ka l ite li b i r mozaik fragma n ı bulunmuştu r. Bu buluntu, a rkosolyum ke meri n i n içinin b i ­ rinci sınıf bir moza i k süsleme ile ka plı olduğu n u göstermektedir. Anca k, n i ş duvarında lah itin üst kısmında bulun ması gereken bezeme, ne yaz ı k ki bu n i ş duva rı naosa ikinci b i r geçiş açılması a macıyla yıkılmış olduğu ndan, bugü n e ulaşa m a mıştır. Arkosolyu mun niş duva rına açılan b u ka pı, 1947-1958 rest'.· rasyonu sırasında tekrar kapatı lmıştır. Bu arkosolyum ke meri n i taçlandır, ı mermer rölyef, kornişi kırıp geçmesine ve fresklerin üzerine taşmasına b a k 1 1 ca k olursa, fresklerin ta mamlanmasından sonra ye rleştirilmiştir. Meza rın ör mini vurgulamak ve d iğerlerinden ayırmak için ku llanılmış olan bu merrr çerçevenin oluşturduğu kemerin ortasında İsa peyga m ber, birer ya n ı nda . yüzleri İsa peyga mbere dönü k melek figü rleri ka bartması vardır. B u iki figür baş melekler M i khail ve Cebra i l oldukları mermerdeki isim monogramlar dan a n laşılmaktadır. Bu mermer çerçevede mezarın sahibinin belirlenmesı yarayacak herhangi bir kitabe yoktur. Bu meza rın karşısı nda, gü ney batı c va rında ye r alan Mezar i l, duvara orta la n m ış olan bir arkosolyum ke meric Planı ta m dikdörtge n biçi mindedir. Mezar l'den boyutları itibarıyla daha �­ çüktür. Anca k bu mezar da arkosolyu m ke meri n i çevreleyen kaba rtma lı m t mer b i r çerçeve i l e taçla ndırılara k ö n e m i vurgu lan mıştır. Meza r l ' i n m e m . çe rçevesine kıyasla d a h a a n ıtsa l o l a n bu çerçeve, kom pozisyon olara k orta· İsa peygamberin birer yan ında başmeleklerin bulunmasıyla birincisine benz mekte, a ncak bu kom pozisyonun üzerinde yer a l a n uzun kita besiyle bund. ayrılmaktadır. Bu kitabe sayesi nde, sa hibi kesi n bir biçimde belirle nebilen tı mezar budur. Burada yata n kişi, Metokh ites' in ya kın arkadaşı olan, i l . Andn nikos'un sarayında "Büyük Konstabl" u nva n ı n ı taşıya n M i khael Tornikes'ti r ı.ı Arkosolyum kemerin i n içinde ve niş d uva rında moza i k ve freskler vardır. O r ı jinali mozai k olan dekorasyon, Bizans döneminde hasar görünce fresk il e 663 Akyürek, E. ( 1996). A.g.e, S. 58. 664 Akyürek, E . ( 1996) . A.g.e, S . 59-60; Kekeç, T. A.g.e, S. 94.

322

tamamlanmıştır. Nişin orta kısmındaki Meryem figürü ve kemer içlerindeki figürler mozaik iken, nişin yan kısımlarındaki iki figür fresktir. Cumhuriyet dö­ neminde fresklerin bulunduğu niş d uvarı, n işin dış hizasına kadar bir duvar ile örülerek ka patılmıştır. 1945'teki yenileme çal ışmalarında, arkosolyumun içine örülen bu duva r ka ld ırılarak freskler açığa çıka rtılmıştır 665• Şapelin kuzeydoğu d uva rında yer alan Mezar l l l'de, d iğerleri gibi duvarın ka lınlığı içine açılmış bir mezar arkosolyumudur. Bu mezarın, batı tarafındaki diğer iki mezarda olduğu gibi, rölyefli bir mermer çerçevesi yoktur. U nderwo­ od'a göre, böyle bir mermer çerçeven i n orijina lde bulunduğunu gösterir hiçbir iz yoktur. Ancak, kemerin içinde bir lahit olduğunu gösterir izler bu arkosolyumda da vardır. Kemer içinde bugün hiçbir fresk ya da mozaik süsleme görülmemektedir. Bu a rkosolyum kemerlerin i n içindeki duvar genellikle resimle kaplandığından, Mezar l l l' ü n de orijinali nde bezeli olduğu nu ancak bunun eski bir tari hte bir nedenle yok olduğu akla yatkındır. H içbir kita be ya da fresk bulun madığından, bu meza rın kime ait olduğu bilinememekted ir. Gü neydoğu d uva rında, ta m ortada ye r alan Mezar iV de diğerleri gibi kemer­ : i bir a rkosolyumdur. Bu meza rın, hem arkosolyum ke meri nin iç ta rafı, hem le a rkadaki niş duva rı fresklerle ka plıdır. Kariye'deki meza r nişleri içersi nde, Jekorasyon u en iyi koru nmuş ola n ı bu mezard ı r. Duva rda ki dört figürlü kom­ ıozisyon, neredeyse olduğu gibi koru n muştur. Arkosolyum kemerinin alt kıs­ rı ı nda, duva rla rda, bir lahitin izleri görü lmektedir. Fresklerdeki portrelerden, ,u meza rın sa h i pleri n i n kimler olduğu n u belirlemek mümkün olmamıştı r. Gö­ ,j ldüğü gibi, pare kklesiondaki dört a n ıtsa l mezardan sadece birisinin, Mezar 'nin kime a it olduğunu, mermer çerçevesindeki kitabe sayesinde kesin bir içimde sapta mak mümkün olmaktadır. Kuşkusuz, Khora manastırının banisi heodoros M etokhites' i n de bu şa pelde gömülmüş olduğu bilinmektedir. Ki­ lbe gibi kesin bir kan ıt bulunma masına karşın, Meza r 1 genellikle Theodoros Aetokhites'i n mezarı olarak ka bul edilmektedi r666•

665 Akyürek, E. ( 1996). A.g.e, S. 61. 666Akyürek, E. ( 1996). A.g.e, S. 61-62.

323

KAPADOKYA KAYA K İ Lİ S E LE R İ V E İ KO N OG RA F İ S İ Dr. A. Özdal DE�IRMENCIO�Lu •

Çeşitli uygarlıklar tarafından yerleşim bölgesi olara k seçilen Kapadokya'da ya­ şamış ve yaşayan i nsan toplulukları doğa ve ta rihle bütünleşmiştir. Toplumun hayat tarzı rüzgarın, hava n ı n ve doğal çevrenin verdiği tüm zorluklara karşın ta rih boyunca devam etmiştir. Ka padokya'nın i l k sakinleri bölgede sıkça bulu­ nan obsidyenden ya ptıkları aletlerle avlanm ışlar, ya bani bitkilerle ve hayvan­ larla beslenmişler gerek sert hava şartla rı gerekse doğadaki çeşitli teh l ikeler neden iyle ke ndilerine ka pa l ı meka n lar aramışlar ve buldukları ilk ka palı me­ ka n olan mağa ra veya kaya a ltı sığına kla rı na yerleşerek göçe be hayatı te rk etmişlerdir667• Göçebe hayatı terk eden insanlar yerleşim yeri olara k daha çok vadilerin dik ya maçlarını ve peribacalarını tercih etmişler, ihtiyaç ka rşısında bölgeyi ka pla­ yan yumuşak tüfün kolayca oyulabilmesi ve işlenebilmesi neden iyle kaya ların içine doğru yen i mekanlar yapmışlardır. Yöre sakin leri özel likle Akden iz bölge sinden getirilen narenciye ile bölgede ü rettikleri besin maddeleri n i silo olarak da isimlendirilen kış aylarında ı lık, yaz aylarında ise serin bir özellik gösteren bu doğa l klimalı meka n larda muhafaza etmişlerdir. Kapadokya'nın en eski mimarlık unsu rla rı olan yer a ltı kentleri neolitik çağdar. beri basit mağa ra sığınma ye rleri olarak kulla n ı l maya başlan mış Hatti, H iti1 daha sonraları Frig ve Pers uyga rlıkla r ı n ı n ellerinde biçi mlenmiş, Roma döne minden itibaren bugü n kü şekl ini almıştı r. Ta rih öncesi çağlardan bugüne dek doğu ile batı kü ltürleri arasında bir köprl­ oluşturan, bir başka eşi ol maya n, Anadol u'nun merkezinde yer alan Ka padok­ ya, birbirine ka rışmış doğası, tari h i ve kültürel değerleri ile zamanla vazgeçi le­ mez bir coğrafya olm uştur. Bir zamanlar güzel atların yetiştirildiği bu çok öze ı coğrafya, ku ra k ve çorak görünümü i le kimi zaman bir çölü, ken d i ne özgü bitkı örtüsü ile bir vahayı, ilginç kaya yapı oluşumlarıyla kim i zam a n da bir diğer ge­ zegen i anımsatır. Kapadokya, doğal yapısı ve kültürel çeşitli l iğ i ile haklı olarak Dünya Doğal ve Kültürel M i ras listesindeki özgü n yerin i 1985 yılında alm ıştır. ı.

Kapadokya'mn Fiziki ve Coğrafi Yapısı

Antik dönem yaza rlarından Amasya l ı Stra bon, 17 ciltlik Geographika adlı ese­ rinde Kapadokya bölgesin i n sın ırla rı n ı güneyde Toros dağları, batıda Aksa ray, "' Gazi Üniversitesi, Ticaret ve Turizm Fakültesi, Seyahat İşletmeciliği ve Tu rizm Rehberl iği Bölümü Öğretim Üyesi 667 Gülyaz, M. (2006). Ka padokya, G. Pulhan. (Editör). Dünya Mirasında Türkiye, Ankara : T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, S. 129.

---=3-=-24-=---

doğuda Malatya ve kuzeyde Doğu Karadeniz kıyılarına kadar uzanan gen iş bir bölge olara k belirtir668• Bugün Kapadokya'nın bu sınırlar içinde algılanması çok zordur. Çünkü bugünkü tanımlama siyasi değil, coğrafi özelliklerin belirlediği bir kültür ve mimariyle ilgilidir. Bu doğrultuda bugün kü Kapadokya Nevşehir (Nyssa), Aksaray ( Kolo­ noeia), N iğde (Nakida), Kayseri ( Kaisareia) ve Kırşehir (Thermae) illerinden oluşmaktadır. Daha dar bir alan olan Kayalık Kapadokya bölgesi ise Uçhisar, Göreme, Avanos, Ürgüp, Derin kuyu, Soğan lı, lhlara ve çevresinden meydana gelmektedir. Bölgeyi önemli hale getiren en önemli etken, volkanik oluşumlara bağlı mimarlık ü rü nleridir. Bir başka etkende bu bölgedeki tari hsel örneklerin birbirini destekler n itelikte oluşudur669• Dünya n ı n pek çok yerinde yanardağ bulunduğu ha lde Kapadokya'da çok yay­ gın olan bu yeryüzü şekilleri n i n o rtaya çıkması, bölgenin yalnızca tarihi miras açısından değil coğrafi n itelikler açısından da eşsizliğini işaret eder. '
Lihat lebih banyak...

Comentarios

Copyright © 2017 DATOSPDF Inc.